Artık rutine döndü: ABD başkanı ne zaman bir konuşma yapsa ya da politika belirleyen bir mesaj yayınlasa, gazeteler ve televizyon haber kanalları, hemen bunun ardından, söyledikleri ve yazdıklarıyla somut gerçekler arasındaki uyumsuzluğu tespit edip duyuruyorlar.
Dün de öyle oldu: Donald Trump Diplomatik Kabul Salonu´nda, hükümetin kilitlemesiyle sonuçlanan ülkenin güney (Meksika) sınırını duvarla kapatma girişimini savunma amaçlı bir konuşma yaptı; CNN kanalı derhal o konuşmadaki tutarsızlıkları, gerçeklere ters iddiaları onun konuşmasının ardından izleyicileriyle paylaştı.
Bakmayın benim kibar bir dille durumu sizlere aktardığıma; Amerikan medyası çoktandır Trumpiçin ?yalancı´ sözcüğünü hiç çekinmeden kullanıyor.
Trump bu alanda yalnız değil
Yalan söyleyen bir devlet adamı. Bu yeni bir tür olmalı.
?Hayır? diyor Amerikalı siyaset bilimciler ve hem kendi siyasal tarihlerinden hem de başka ülkelerden Trump?ın bugünlerde yaptıklarına benzer yöntemleri geçmişte uygulamış liderlerden örnekler sunuyorlar.
Brezilya´nın eski devlet başkanlarından Getúlio Dornelles Vargas sözgelimi, 1937´de, döneminin bitmesine bir yıl kala, şimdilerde Trump?ın da ağzından düşmeyen türden bir ?ulusal tehdit´ uydurarak anayasayı askıya alabilmiş.
Filipinler´de Ferdinand Marcos da 1973 yılında basit bahanelere ve yalana başvurarak arkasına kitleleri takmış ve sonrasında hep lider kalmayı başarmış. Devletin gücünü de kullanarak.
Aslında ana fikri, kitlelerin belli bir hedefe doğru yönlendirilerek maddi çıkar amaçlı kandırılmasını gündeme taşımak olan bir kitap da günümüz Amerika´sında yaşanan siyasi krize ışık tutuyor.
Kitabın adı ?Everything is Bullshit´ (Kibarca ?Her Şey Saçma´ diye çevrilebilir). En çarpıcı örneği topluma zerkedilen ?pırlanta aşkı´. Her evlenecek erkek günümüzde evlenmek istediği kadına diz çökerek cebinden bir pırlanta yüzük çıkarıyor ya, bu alışkanlığın bir geleneği bulunmadığını, De Beers?in 1938´de bir reklam firmasıyla anlaşarak başlattığı bir kampanyanın sonucu yaygınlaştığını anlatıyor kitap.
Pırlanta nasıl statü sembolü oldu: Yalanla?
De Beers firması bir yandan pırlantayı bir geniş reklam kampanyası eşliğinde bir değer ölçüsü ve bir statü sembolü haline dönüştürürken, bir yandan da piyasada pahalı nadir bir mücevher olmasını sağlamak için üretimini kısıtlayıcı tedbirleri sektörde tekelleşerek almış?
Pırlanta konusunda yalanın adı o şirket: De Beers?
Siyasette yalan ise, Adolf Hitler ve sonraları onu kullanan Amerikan siyasilerinin yöntemi.
Okuyalım:
?İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerikan ordusu ?Büyük Yalan´ adlı bir film yaptı. Film Hitler´e ait bir sözle başlıyordu: ?Büyük kitleler büyük yalanlara küçüklerinden daha fazla kulak verir ve kurban giderler.? Film Stalin´i Hitler´e, Komünistleri de Nazilere benzetiyordu. Büyük yalanın gücü basit aslında; güçlü açıklamalar insanlara daha gerçekmiş gibi geliyor. Komünistlerin yeni Naziler olduğu formülü Amerikan halkı için Soğuk Savaş´a meşruiyet kazandırmaya yetti.?
Yazar daha yakın zamandan da şu örneği veriyor:
?2003 yılında, ABD hükümeti, Saddam Hüseyin´in elinde kitle imha silahları olduğu gerekçesiyle Irak´ı işgal etti. Oysa öyle bir silahı yoktu Saddam´ın; buna rağmen politikacılar verilerin desteklemediği sonucun üzerine atlamakta tereddüt etmediler. Amerikan hükümetinin bir savaş başlatmak için böyle bir yola, yalana başvuracağına kim inanırdı ki??
Politikacılar yalana neden başvururlar?
Siyaset bilimciler yine ABD örneğinden hareketle soruya şu cevabı veriyor:
?Amerikan başkanları ulusal kriz dönemlerinde çok geniş yetkilere sahip oluyorlar. Ülkenin en son büyük krizi olan 11 Eylül 2001 terörist saldırıları sırasında, George W. Bush´un halk desteği yüzde 90´a kadar çıkmıştı. Bu Gallup araştırma şirketinin kaydettiği bir başkanın elde ettiği en yüksek destek oranıydı. Saldırılar sonrasında anayasal denge ve denetleme azaldı; Kongre de mahkemeler de başkanın kararlarını sorgulayamaz hale geldiler. Aylar boyu başkan sorgusuz sualsiz bir açık çek kullandı.?
Trump?ın dışarıdan bakanlara ?anlamsız´ gelen Meksika sınırına ?duvar´ inşa etme sevdası ile muhalefetin buna izin vermeme çabasının altında işte şu gerçek yatıyor: Trump konuyu bir?ulusal dava´ haline getirmeye ve halka öyle sunmaya çalışırken, muhalefet ona bu zevki tattırmamak için çaba harcıyor.
Halkı artık kim ikna edebilirse?
Yalanlar da işte burada devreye giriyor.
Trump sürekli yalan söylüyor. Washington Post?un onun yalanlarını tespit etmekle görevlendirdiği gazetecilerin tespitlerine göre, Trump?ın geçen yılın ekim ayında ortaya attığı 1205 iddia sahteymiş. 110 kez ?En büyük vergi indirimini kendisinin yaptığını?, yine 110 kez ?Tarihin en sağlam ekonomik başarısını kendisinin sağladığını?, 94 kez sınır duvarının çoktan inşa edildiğini ileri sürmüş Trump; bu iddiaların hepsi yalanmış?
Donald Trump´ın yalan grafiği..
Böyle bir dünyada yaşıyoruz.
Takip edebildiğim kadarıyla, siyaset bilimciler, buna rağmen, Trump?ın iki yıl sonra yapılacak seçimde yeniden seçilebileceği endişesini de taşıyorlar.
Yalan işe yarıyor çünkü.