Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Politik ufuksuzluk üzerine notlar: Saraçhane’nin gösterdikleri

Yusuf Manav, serbestiyet.com’da, İmamoğlu’nun hem diplomasının iptali ve hem de gözaltına alınması üzerine,CHP’nin Saraçhane’de yapmış olduğu miting üzerinden bir değerlendirmede bulunuyor.

Politik ufuksuzluk üzerine notlar: Saraçhane’nin gösterdikleri

İmamoğlu’nun diplomasının 18 Mart akşamı iptal edilmesini 19 Mart sabahında gözaltına alınması izledi. Saraçhane’de akşam saatlerinde önce bir “eylem” yapılacağı ilan edildi. Saatler geçtikçe ise “eylem”, yerini “mitinge” bıraktı. Günün sonunda yaşanan ise bir miting kadar dahi politik içeriğe sahip değildi; gelenlerin kendilerini politik bir özne olarak tecrübe edemedikleri, kendilerini yekpare bir vücut olarak hissedemedikleri bir toplaşma olarak kaldı. Bu toplaşma, politik ufuksuzluğun derin trajedisinin bir sahnelenmesiydi.

14 Mayıs 2023’ten sonra çoğunlukla, 31 Mart 2024’ten sonra ise tamamen apolitikliğe mahkum kalan ve kolektif bir depresyonun pençesine düşen insanlar; bir miktar öfke, bir miktar da politik faaliyetin gereksindiği asgari umutla Saraçhane’ye geldiler. Kalabalığın karşılaştığı ise politik enerjilerinin fersah fersah altında kalan, dağınıklıktan ve örgütsüzlükten örülmüş bir manzaraydı.

 

 

Sloganlar dağınıktı. Ortak bir politik söylemi yeşertecek sloganları ne toplananlar ortaya çıkarabildi ne de onları yönlendirecek doğal bir lider çıkabildi. Ortak sloganları seslendirecek ve topluluğu yönlendirecek bir megafon da yoktu. Spontan biçimde sahiplenilen sloganlar ise çokça dağınıktı: “Mustafa Kemal’in askerleriyiz”, “faşizme karşı omuz omuza”, “hükümet istifa”, “hak, hukuk, adalet”, “diktatör Erdoğan”, “zıpla, zıplamayan Tayyipçi.”

 

“Sloganların karmaşası CHP’nin geçmiş dönemlerinin birbirine geçmişliğinin izleri”

Sloganların bu dağınıklığı ve içeriksizliği, elbette hem orada toplaşanların hem de CHP’nin ideolojik temelsizliğini ve politik ufuksuzluğunu ifşa ediyor. Sloganların bu karmaşası, CHP’nin geçmiş dönemlerinin birbirine geçmiş izlerini taşıyor: Bir yanda Baykal CHP’sinin vesayetçi Kemalizminin izleri, diğer yanda Kılıçdaroğlu CHP’sinin gösterilen iradeye rağmen uç noktaya varmayan silik demokratlığı. Hepsini birleştiren ortak payda ise somut bir muarıza yönelmemesi hasebiyle apolitik bir hınç ve kinden başka bir içeriği olmayan anti-Erdoğancılık; ancak yalnızca Erdoğan karşıtı olmak, Türkiye için yeni ve alternatif bir politik ufuk inşa etmek için yeterli gelmiyor.

“Hak, hukuk, adalet” deniyor ancak soyut bir hukuk savunusunun a-politize edici niteliği görülmüyor. Hukuka dayanmanın halka dayanmakla ikamesini savunacak bir politik ufka ihtiyaç duyuluyor. Cari hükümetin “faşizmi”, Erdoğan’ın “diktatörlüğü” pek çabuk ilan ediliyor. Oysa faşist ve diktatör ithamlarının artık mobilize edici bir kudretinin kalmadığı ve ancak bir çiğlikten ibaret olduğu gerçeği, katmerlenmiş bir atalet haliyle pas geçiliyor. Türkiye’nin girdiği yeni dönemde yeni bir siyaset tarzının hakim olduğu; yeni siyaset tarzının ise yeni bir ideolojik formasyonu ve politik eylem repertuvarını gerektireceği gerçeği atlanıyor.

Gelenlerin pek çoğu öğrenciler, yine azımsanmayacak bir kısmı beyaz yakalı küçük burjuvalar. Tahkir etmek için değil bu ifadeler şüphesiz. Hala daha küçük burjuvazinin ve öğrencilerin 2016’dan beri içine kapatıldıkları durumdan kaynaklanan kendiliğinden bir ilericilikleri var. Radikal bir demokrasiyi sahiplenmeye hazırlar; hazır olmasalar da bu politik ufka ikna edilebilir, içine çekilebilirler. Oysaki CHP, tabanının ve bugün İmamoğlu için sokağa çıkma iradesini gösterenlerin potansiyelini sahiplenebilecek ve ileri taşıyabilecek teorik ve pratik donanımdan yoksun durumda.

 

“CHP tabanının gerisinde”

Bugün itibariyle şüpheden ari biçimde ortaya çıkmıştır ki CHP, kendi tabanının gerisine düşmüştür. Memduh Tağmaç “toplumsal gelişme ekonomik gelişmenin önüne geçtiği için” darbe yaptıklarını ilan ediyordu. Elbette farklı bağlamda söyleniyor. CHP için revizesi gerek: CHP’nin politik gelişimi tabanının toplumsal gelişiminin (yahut toplumsal potansiyelinin) gerisine düşmüştür. Normalleşme süreciyle ve Barış sürecine yarı gönüllü yarı mecburi verilen desteklerle bir düzen partisine dönüşmeye meyyal CHP ile 31 Mart’ta ortaya çıkan haliyle Devlete karşı Milleti bir şiar haline getiren ve Millete dayanan CHP arasında bir bocalama hali hakimdir.

Sivil toplumu politik toplum lehine daraltan Devletin karşısına sivil toplumun ta kendisini, politik dinamizmin menbaını oluşturan Milleti çıkarma iradesini gösteren CHP bugün itibariyle nâmevcuttur. Bu yokluğu ise CHP’nin pek çok parçaya bölünmüş tabanının spontan ideolojisi veya kafa karışıklığı dolduruyor: anti-Erdoğancılık, dozajı her an yükselebilecek bir İslamofobi, hukuk ve adalet ideasının soyut bir takdisi, demokrasinin formalist egemenliği… Onu yönlendirecek ufka sahip partinin yokluğunda mevcut kafa karışıklığı, politik bir iradeye ve ufka dönüştürülmeksizin her türlü tuzağa çekilebilecek bir kafa karışıklığı olarak kalıyor.

Bugün İmamoğlu CHP’sinin sunduğu bir ufuk yoktur. Kılıçdaroğlu döneminde, halka yaslanan ve vesayetçi Kemalizmi aşma cüretini gösteren kapsayıcı bir demokrasi, CHP’nin politik ufku haline gelmeye pek yaklaşmıştı. Bu yeni ve alternatif bir ufuktu ve halka yaslanması itibariyle bir gücü vardı. Kendi iç bütünlüğünü sağlayamamış ve Türkiye’nin somut koşullarının eleştirisini verememiş İmamoğlu CHP’sinde ise politik ufuk, çıkarcılığın egemenliği ile yer değiştirmiştir. Bir müteahhitin, bir burjuvanın liderliğinde CHP de burjuva politikacısının karakteristik niteliklerini (çıkarcılığı, ihtirası, ideolojik kaypaklığı, politik iradesizliği, savrulmaya hazırlığı, asla halka dayanmaya dönüşmeyen halka temkinsiz güveni) kazanmış görünüyor.

Parti politik ufuksuzluğun girdabında boğulduğundan ve kendi tabanını da bu girdaba çektiğinden olacak ki bugün Saraçhane’de toplanan binlerin bekleyişi tatminsizlik ve umutsuzlukla neticelenmiş; ne Dilek İmamoğlu’nun ne Özgür Özel’in konuşmaları, ne de Mansur Yavaş’ın açıklamaları toplananların politik enerjisini yakalayamamış ve yansıtamamıştır.

Tüm bu somut koşulların somut tahlilinde aşikar oluyor ki muhalif kitlelerin kolektif depresyonlarından kurtulmaları, ihtiyaç duydukları asgari umudu elde etmeleri ve sahip oldukları politik potansiyeli realize etmeleri için CHP’nin ve dahi İmamoğlu’nun ötesine geçmeleri gerekiyor. Zira CHP’nin bölünmüşlüğü ve ufuksuzluğu daha ileri geçmeye imkan tanımıyor. CHP’ye ve İmamoğlu’na takılmış ve sivil toplumcu bir dinamizle kuşanmamış bir muhalefet, elan somut bir politik ufuk ortaya koyan iktidar karşısında sönümlenmeye mahkum görünüyor.

“CHP’ye dayanarak ve hatta CHP için başlatılan bir mücadele, günün sonunda hem ideoloji hem kadro düzeyinde CHP tarafından sindiriliyor. Antik Çağ’dan beri devam edegelen CHP’yi ıslah davasınının peşinde sürünmenin bir alemi kaldı mı?”



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER