Artık bu boyutlara geldi; Polis Akademisi’nin mezuniyet töreninde, iktidar partisinin seçim bildirisi niteliğindeki ‘Türkiye Yüzyılı’ programının müziği çalındı.
Binlerce, on binlerce beste içeren repertuvarında, polis bandosu başka bir parça mı bulamadı?!.
İktidarın on yılında bütün kamu bürokrasisi adım adım partizanlaştırıldı. Kamu görevlisinin birinci özelliği liyakat ve siyasi tarafsızlık olmalıdır. Halbuki özellikle CB sisteminde “yandaş atamalarla kamu görevlerinin kalite kaybettiği” ve “kamu görevlisi ile parti görevlisi arasındaki farkın belirsizleştiği” artık uluslararası raporlara geçti. (Alman SWP Vakfı, 2019, s.19)
HSK’nın elinde adalet yönetimin ne halde olduğu herkesçe biliniyor. Anayasa Mahkemesi’ne atamalarda resmen AK Partili olmuş isimlerin de bulunması, Anayasa Mahkemesi kararını uygulamayı reddeden bir yargıcın terfi ettirilmesi, devletin ‘yargı’ fonksiyonuna iktidarın nasıl baktığının örneklerindendir… Ama özellikle de polis!
POLİS TEŞKİLATI
Ülkenin emniyeti gibi hayati derecede önemli, şerefli ve şehitler veren bir güvenlik teşkilatına parti gölgesinin düşmesi fevkalade hazindir ve endişe vericidir.
Polis Akademisi mezuniyet töreninde siyasi bir bestenin çalınması ‘yukarı’nın emriyle mi olmuştur? Böyleyse ne kadar vahim olduğunu anlatmaya ihtiyaç yok. Böyle değil de Akademi yönetiminin kararı ise, bu da Akademi yönetiminin nasıl siyasallaştırıldığını gösterir, aynı şekilde vahimdir.
Zaten kamuya personel alımlarında “mülakat” sisteminin nasıl çalıştığı da bilinen bir gerçektir.
“Türkiye Yüzyılı” etkinliğinin partiyle, yaklaşan seçimlerle ilişiği olmadığını, bunun sırf bir devlet projesi olduğunu iddia ederek Polis Akademisi’nde çalınmasının doğal olduğunu söylemek, insan zekasıyla alay etmek olur. Salondaki parti pankartları, parti atmosferi, Erdoğan’ın konuşmasındaki “muhalefetin kafası basmaz, anlamaz bunlar anlamaz” sözleri, “seçim” referansları ve aynı parçanın AK Parti grubunda çalınmış olması bunu gösterdiği gibi seçim kampanyasını açan bir etkinlik olduğu da açıktır ve herkesçe böyle yorumlanmıştır.
PARTİ DEVLETİ
Parti devleti kavramı, devlet organlarının partilileştirilmesi demektir. Türkiye bunu 1935’te denedi. İçişleri Bakanı Parti Genel Sekreteri, valiler il başkanı yapıldı. Bütün memurlar devlet patisi CHP’nin üyesi sayıldı,
Muhalif Serbest Fırka’nın Türkiye’nin en gelişmiş, en eğitimli bölgelerinde gördüğü büyük halk desteği, iktidarı endişelendirmiş, “devlet”i daha fazla partilileştirmenin çözüm olacağı sanılmıştı.
Aksine, dönemin iktidar partisi daha kibirli, daha baskıcı hale geldi. Çünkü güç, dengesiz olarak artıkça kibirli, baskıcı hale gelir, yozlaşır. CHP’nin 19 Mayıs 1939’da toplanan 5. Kurultay’ında bu uygulamaya son verildi, memurların partili olması yasaklandı!
İkinci Cihan Harbi’nden sonra çok partili hayata geçiş başlayacak, “devletin siyasi tarafsızlığı” kavramı siyasi kültürümüze girecek ve fakat yerleşmesi maalesef çok zaman alacaktır.
Bugün inkılap tarihine bir kesim hayranlıkla, diğer kesim düşmanlıkla baktığı için, son derece öğretici olan ‘laboratuvar’ değerindeki bu tecrübeler bilinmiyor, ders alınmıyor.
1937’de 6 Ok anayasaya konulduğunu, DP’nin bile bunu kaldırmaya yanaşmadığını not olarak belirtelim.
DÜZENLİ DEVLET
16. yüzyıldan itibaren tarihimizde gittikçe ağırlaşan sorunlardan biri, devletin kurumlaşma zaafı ve düzensizliğidir. Cevdet Paşa, “devlet-i muntazama” (düzenli devlet) kavramını reformların temel felsefesi olarak ortaya koymuştu…
Çağımızda devletin fonksiyonları çok çeşitlenmiş, uzmanlık ve liyakat fevkalade önem kazanmıştır. Bunun da yolu kamu hizmetlerinde görevlerin emirnamelerle, kararnamelerle değil, kanunlarla ve liyakat ilkesine göre düzenlenmesidir.
Buna uyulmayıp ‘bizden’ atamalarla kurumların nasıl güven kaybedebileceğinin bir örneği TÜİK’tir… Bakan Nebati’nin deyimiyle nasıl “önemsizleşeceğini”nin örneği, Merkez Bankası’dır.
Özellikle de yargının ve polisin siyaset dışı olması hayati derecede önemlidir.
Yaşamakta olduğumuz kutuplaşma ve ekonomik kriz de zaten “devlet-i muntazama”ya ne kadar ihtiyaç olduğunu gösteriyor, değil mi?