Tarih: 22.06.2024 08:01

Polis dini koruyabilir mi?

Facebook Twitter Linked-in

Filistin’e verdiği kararlı destek yüzünden Türkiye’de de çok popüler olan İspanya’nın Sosyalist Başbakan’ı Pedro Sanchez, İspanya tarihinin ilk açık ateist Başbakanı.

2018 yılında ilk Başbakan seçildiğinde Kral’ın huzurunda yemin ederken İncil ve Haç’a el basmadı ve Franco’nun ölümünden sonraki modern İspanya demokrasisini İncilsiz ve Haçsız yemin eden ilk Başbakan oldu.

Göreve geldikten sonra El Pais gazetesinin ortaya çıkardığı Katolik Kilisesi tarihindeki çocuk tacizleri üzerine bağımsız bir komisyon kurulmasını sağladı. Bağımsız komisyon 1,5 yıl çalışıp 1940’dan itibaren Katolik Kilisesi’nde 200 bin’den fazla çocuğun taciz mağduru olduğunu ortaya çıkardı, rapor kamuoyun açıklandı.

Yetmedi bir 2017’de bağımsızlık referandumu yapan “bölücü” Katalan siyasetçiler ve aktivistleri affeden yasayı Meclis’ten geçirdi.

Böylece hem Katolik Kilisesi üzerinden muhafazakarları hem bölücüleri affedip milliyetçileri karşısına aldı.

Sonra bir de açıktan İsrail’e karşı cephe aldı, Filistin’i tanıdı. İslamofobikleri, Yahudi lobisini kızdırdı.

Peki bütün Avrupa’da sağ ve aşırı sağ yükselirken İspanya’da son AP seçimlerinde ne oldu?

Sanchez’in iktidardaki partisi PSOE sadece bir koltuk ve yüzde 1,5 oy kaybetti.

Yani Sanchez’in ne ateizmi ne de bölücülüğü seçmeni etkilemedi.

Peki, nasıl oldu da bir zamanlar Avrupa’nın en koyu Katolik ülkesi olan İspanya, İncil üstüne yemin etmeyen, ateist Filistinli Müslümanlarla dayanışan bir sosyalist Başbakan’a sahip oldu?

İşte bu sorunun cevabı bir miktar bizi de ilgilendiriyor.

Sanchez, 1972 doğumlu. Yani, 1975’de ölen Franco’nun 36 yıllık otoriter iktidarı altında sadece 3 yaşına kadar yaşamış.

Yani tam olarak “demokrasiye geçiş” kuşağının bir mensubu.

Onun doğduğu İspanya, Avrupa’nın en dindar ülkesiydi.

İspanya tarihi Katolik Kilisesi’nin de tarihiydi.

İspanya’da Katolik Kilisesi’nin 8. yüzyıldan itibaren Müslüman hakimiyetine karşı Hristiyan krallıkların yüzyıllar süren Reconquista (Yeniden Fethetme) mücadelesinin öncüsü oldu. Reconquista, 1492’de bizim Endülüs’ün Düşüşü dediğimiz Granada’nın ‘fethi’yle sona erdi.

Yani İspanya Krallığı Katolik Kilisesi’nin Müslüman ve Yahudileri yarımadadan öldürüp, göndermesiyle kuruldu.

Kilise devletin içinde çok güçlüydü. Avrupa’nın en sert engizisyon zulümleri İspanya’da yaşandı. Sonra yine kilisenin teşviki ve fetihçiliğiyle İspanyol denizciler dünyaya Hristiyanlığı yaymak için koloni seferleri başlattılar.

Sonra savaşlar, cumhuriyetin ilanı, darbeler derken İspanya tarihinin 20. Yüzyıldaki en radikal modernleşmeci dönemi olan İkinci Cumhuriyet 1931’de ilan edildi.

Cumhuriyetçi reformcuların etkisini azaltmak istediği kurumların başında Katolik Kilisesi geliyordu.

Kilise ve devlet işleri ayrıldı. Devlet kiliseye parayı kesti. Dini öğretim zorunlu olmaktan çıkarıldı. Kamu kurumlarından dini semboller kaldırıldı. Dini bayramlar resmi tatil olmaktan çıkarıldı.

Bu radikal sekülerleşme adımları yükselen komünist grupların kiliselere saldırması, mülklerine el koyması, rahiplere saldırılara kadar vardı.

Buna engel olamayan hükümete karşı tepkiler arttı ve General Franco’nun darbesinin ana motivasyonlarından biri de bu oldu.

Franco’nun darbesiyle 1936’da başlayan ve üç yıl süren kanlı iç savaşta tabii Katolik Kilisesi Francocu milliyetçilerin tarafında saf tutu. Savaşın bitmesine iki ay kala Katolik Kilisesi, çatışmayı Cumhuriyete karşı ‘ulusal bir haçlı seferi’ olarak tanımlayarak Franco’yu resmen kutsadı.

İç Savaşı Franco, kazanınca Kilise de kazanmış oldu.

Franco’nun 36 yıllık iktidarında Katolik Kilisesi artık devletle içiçe geçmiş “ulusal Katolik” bir güçtü.

Franco, Katolikliği İspanyol toplumunun merkezine yerleştirdi.

Okullara zorunlu Katolik din dersleri getirildi.

Kamu binaları, okullar, üniversiteler ve diğer devlet kurumlarına haçlar ve dini simgeler yerleştirildi.

Evlilik ve boşanma yasaları Katolik doktrinlere göre düzenlendi. Boşanma Franco döneminde yasaklandı ve evlilik, sadece kilise tarafından kutsal bir kurum olarak görüldü.

Dini bayramlar ve Katolik ritüeller resmi törenlere döndü.

Görünüşte İspanya Avrupa’nın en Katolik ülkesiydi.

Ama kilise 36 yıllık Franco rejimiyle kader birliği yapmıştı.

1975’de Franco ölünce ve İspanya demokrasiye geçerken, eski rejimin yükü kilisenin de üzerinde kaldı.

1975-78 arasındaki demokrasiye geçiş sürecinde kilise de sorgulandı. Kilisenin de toplum üzerindeki etkisi azalmaya başladı. 1978 Anayasası ile laik bir devlet yapısı benimsendi.

1980 yılına gelindiğinde İspanya’da ateist oranı sadece yüzde 8’di.

Bu oran bugün yüzde 30’lara çıktı.

19-24 arası kuşakta ise yüzde 53.5.

Franco dönemi deşildikçe, kilisenin karanlık tarihi de sorgulandı.

Güçlü bir iktidar altında sorgulanmayı yıllarda kilisenin binlerce çocuk tacizi vakasını örtbas ettiği ortaya çıktı.

Bütün bunlar kilisenin itibarını düşürdü.

O gölge kilisenin ve dinin üzerine kaldı.

Günün sonunda Müslüman ve Yahudilerden dini fetihle alınmış İspanya topraklarını bugün ateist bir başbakan yönetiyor.

Katolik Kilisesi’nin 40 yıl devletin sopasıyla toplum üzerinde kurduğu baskı, devlet gücüyle nesilleri dindarlaştırma çabalarının sonunda her iki İspanyol gençten biri ateist oldu.

Daha fazla uzatmaya gerek var mı?




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —