İbrahim Güçlü yazdı;
"Doğal sosyoloji”, “zorla yaratılan sosyoloji” kavramları oldukça önemli kavramlar. Tüm toplumları ve milletleri de ilgilendiren bir kavram. Bütün toplumların ve milletlerin kaderini olumlu yapan ya da olumsuzdan yana değiştiren iki kavramdır. Bu bağlamda da üzerine durulması gereken bir kavramdır. Toplumların ve ulusların sorunlarının bu kavramlar çerçevesinden ele alınması da sorunları anlaşılır kılar. Sorunları sadece anlaşılır kılmaz, aynı zaman çözüm konusunda da ciddi bir anahtar olarak büyük bir değer ve zenginlik ifade eder.
Bugüne dek Kürdistan’ın sorunları birçok başka kavramlarla anlaşılmaya ve çözümlenmeye çalışılmıştır. Ama sorunların anlaşılması bulanıklığını hep korumaya devam ettiği gibi, çözüm önerilerinde ve projelerinde de sorunlu bir durum yarattığını söyleyebilirim. Bu nedenle Kürdistan’ın sorunlarının anlaşılmasında ve çözüm anahtarlarında kullandığımız kavramları devre dışı bırakmadan, onları da görerek “doğal sosyoloji” ve “zorla yaratılan sosyoloji” kavramlarını devreye sokmak istiyorum.
Bu iki kavram, “toplumların doğal hali” ve “toplumlara yapılmış müdahalelerle ortaya çıkan yeni sosyoloji” kavramlarıyla da yakından ilgilidir. Ya da bu iki kavramın farklı ifadelendirilmesidir. En basit tanımıyla toplumların “doğal hali” ve “doğal olmayan hali” diyebiliriz. Umut ederim ki bu açılım Kürt siyasetçileri ve okumuş sınıfı arasından ilgi görür, tartışır olurlar.
Bir genel tanımlama yapmak gerekirse: Bütün toplumların ve milletlerin, ortaya çıktıkları ve yaşadıkları ülkelerinde doğal bir evrimleşmesi var. Bu doğal evrimleşme oldukça doğal bir sosyolojiye yapılandırmıştır. Bu doğal sosyolojiye uygun bir yaşam tarzları, kültürleri, konuştukları, dil, üretim ürünleri, toplumsal bir örgütlenmeleri vardır. Bu doğal olarak toplumların ve milletlerin kendi kendilerine yeten bir yaşam tarzı, üretim tarzı, toplumsal bir örgütlenmeye sahip olmasını yapılandırmıştır. Bu sosyoloji içinde yaşayan ya da sahip toplumlar daha az sorunlu toplumlardır. İç çelişkileri daha azdır. Paylaşım ruhu daha güçlüdür. Kendi doğal örgütlenmeleriyle sorunlarını çözmeleri daha olanaklıdır. Bu doğal sosyolojideki yaşamda ayrı bir ruh ve kültür, insan ilişkileri söz konudur. Oldukça olumludurlar.
Fakat toplumların bu doğal sosyolojileri kendi hallerine bırakılmadılar. İmparatorluklar döneminde fetihlerle ve işgallerle, talanlarla bu toplum sosyolojilerine müdahale edildiler. Toplumların kimyasal dokusu değiştirildi. Toplumlar kendileri olmaktan çıkarıldılar, işgalcilere, fetihçilere, talancılara benzemeye başladıklar. Zorla, işgal ve talanla yeni toplum sosyolojileri oluşturulup yapılandırılınca, toplumların ve milletlerin doğal sosyolojisi ortadan kalktı. Kendi doğal örgütlenmelerine son verildi. Aynı şeyi emperyalistler ve sömürgeciler de yaptılar. İşgal ettikleri ülkelerde toplumların sosyolojisini her açıdan bozdular. Yeni toplum sosyolojisi yarattılar. Bu sosyoloji ile toplumları ve milletleri yönetmekte kolaylık sağladılar. Sosyolojisi bozulan toplumların ve milletlerin de kimyası bozuldu. Yeni bir yapısallık kazandılar. Toplumların ve milletlerin kendilerine yabancılaşması sağlandı.
Bunun yanında, toplumlarda darbelerle de toplumun sosyolojisi değiştirildi. Darbeciler halkı zorla ve şiddetle yöneterek zora dayalı bir sosyoloji yarattılar. Bu yaratılan toplum sosyolojisi diktatörlüklerin maddi temeli, zemini, yaşamalarının nedeni oldu. Jakobenizm, Stalin’in sol diktatörlüğü, Hitler ve Mussolini Faşizmi, Kemalizm, Baasizm ve benzeri tüm rejimler ve diktatörlükler, toplumların doğal sosyolojisine aykırı ve yabancı olgulardır. Ama bu rejimler kendi diktatörlüklerini devam ettirmek için kendilerine uygun bir zemin yaratırlar. Bunu da zorla yaratılan sosyoloji ile yaparlar. İnsanlar ve özellikle de küçük bir okumuş elit de zamanla bu zorla yaratılan sosyolojiyi meşru kabul etmeye başlar. Bu diktatörlükleri desteklemenin gerekçesi yaparlar.
Kürt toplumu, her aşamada bu olumsuz gelişmeden, payına düşeni aldı. Osmanlı ve Fars döneminde ve öncesinde de Kürt toplumunun sosyolojisinin bozulması ve yeni bir Kürt toplum sosyolojisinin oluşturulması için çaba gösterildi. Ama imparatorlukların nitelikleri ve Kürdistan’ın otonom bir ülke olması, Kürt toplumunun sosyolojisini ve kimyasını bozamadı. Kürt toplumu, kendi ana özelliklerini koruyarak gelişme sağladı, doğal mirlik ve aşiretlik örgütlenmesiyle kendi kendini yönetmek koşullarına sahip oldu.
Ama ne yazık ki Lozan Antlaşmasından sonra Kürdistan dört parçaya bölündü. Kürt milleti dört sömürgeci milli ırkçı devletlerin hegemonyası altına girdi. Bu devletlerin Kürt toplumunu sosyolojisini bozması, yeni ve zora dayalı sosyoloji yaratması farklı düzeylerde oldu. Yeni bir Kürt toplumu sosyolojisi yaratmaları da kendilerinin yaşamalarını, sömürgeci sistemlerinin devam etmesi için olmazsa olmaz bir koşul ve olgu oldu. Kürdistan’ın büyük parçası Kemalist Türk devletinin egemenliği altına girdi. Kürdistan’da amansız ve tarihteki sömürgeci sistemlere hiç benzemeyen, klasik sömürgeci ilişkilerinin altından bir siyasi, ekonomik, “demir ökçe” bir sistem oluşturuldu.
Kemalist Türk devleti, Kürdistan’ı ve Kürt milletini yok saydı. Her açıdan Kürt toplumunun sosyolojisini bozdu. Kürt sosyolojisini Türk sosyolojisine benzetti ya da Türk sosyolojisine uygun hale getirmeye çalıştı. Özellikle de Kemalizm’e uygun zora dayalı bir Kürt sosyolojisi yaratmaya çalıştı. Kürtlerde genel anlamda asimilasyon ve Türkleştirme stratejisiyle, Türk değerlerinin içselleşmesi sağlandı. Özellikle de bu Türk değer yargılarının içselleşmesi okumuş takımında oldu. Türk gibi düşünme, davranma özelliği yaratıldı. Toplumsal yabancılaşma sağlandı. Bu zorla yaratılan sosyoloji, sömürgeci Türk egemenlik sisteminin uzun dönem yaşamasının alt yapısı ve zemini oldu.
Kürt milletinin Türk sömürgeciğinin hegemonyası altına girmesi, Kürdistan’ın işgal ve ilhakı ile birlikte ikili bir sosyoloji yaratıldı. Zora dayalı Kemalist Türk devletinin yarattığı sosyolojisiyle Kürt toplumunun doğal sosyolojik yapısıdır.
Problemli de olsa Kürt milli Hareketi, Kürdistan’daki milli ayaklanmalardan sonra Kürt toplumunu kendi sosyolojisi üzerinden gelişti.
*1959’da 49’lar Hareketi ile başlayan ve 1965’a kadar devam eden milli uyanış hareketleri, kültürel, örgütlenme çabaları,
*1965 Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’nin kuruluşu ile yeni bir aşamaya gelen, DDKO kuruluşu ile kitlesel yapı kazanan,
*1974’ten sonra çok yapılı örgüt ve parti yapılanmasının zuhur etmesi bu Kürt doğal toplum sosyolojisinin bir ürünüdür.
Buna karşılık, sömürgeci Türk devleti, zora dayalı sosyolojik temelde PKK’yi projelendirdi. PKK, Kürt milli örgüt ve partileri Kürt toplumunun özgün özellikleri ve kaliteli aydın ve geçmişi de olan milli örgütlenmelere karşı, toplumun üretim dışı ve lümpen kesimlerine dayanılarak oluşturuldu. PKK bu zeminde güçlendi, kitlesel destek gördü. PKK projelenmesinden sonra, PKK’nın şiddet ve terörüyle de bu zora dayalı oluşan Kürt sosyolojisi daha geniş bir zemine yayıldı. Bundan dolayıdır ki PKK’nın Kürt toplumunda sosyolojik karşılığı yoktur. Türk sömürgeci devletinin zorla yarattığı sosyolojiye dayanmaktadır. Bundan dolayı, PKK Kürtlere yabancıdır.
Bazı Kürt okumuşlarının PKK’nın Kürt toplumunda sosyolojik karşılığı vardır diye, desteklemesi doğru değildir. Çoğu bu yaklaşımlar çıkarcı yaklaşımlardan dolayı ortaya çıkmaktadır.