Kürdistan Bölgesi’nde, PKK’nın merkezinde olduğu önemli gelişmeler oluyor. Bu gelişmeler, PKK’nın suikast eylemleri ve Pêşmerge’ye saldırısıyla daha göze batar duruma geldi. Bu gelişmelerden haklı olarak bütün parçalardaki ve dünyadaki Kürtler oldukça endişelidir. Gerçi Kürtler, PKK’nın merkezinde olduğu gelişmelerde yeni endişelenmiyorlar. Bu durum, sürekli bir durumdur.
Bu sürekli durumun nedenlerini, PKK’nın amaçlarını, arkasındaki devletleri ve güç odaklarını anlayan Kürt yurtseverleri var. Onlar görüşlerini açıkça ifade ediyorlar. Ama bu kesimde de ne yapılması gerektiği konusunda bir kafa karışıklığına sahip.
Belirli Kürt kesimi de bu durumunun nedenlerini, PKK’nın stratejik amacını, PKK’nın dayandığı devletleri ve güç odaklarını hâlâ ya anlayabilmiş değiller ya da anlamamakta ısrar ediyorlar, bu Kürt kesimi de birkaç kategoride toplanıyor.
Küçük bir Kürt kesimi, PKK’nın halen Kürt milli amaçlar için mücadele ettiğini düşünüyor. PKK’nın yaptıklarını görmemezlikten geliyorlar.
İkinci kesim, PKK’nın stratejik amacını anlamış olanlardır. Bu kesim de kendi siyasi ve ekonomik çıkarları, milletvekili ve belediye başkanı beklentileri gereği bu gerçekleri görmezlikten geliyorlar.
Üçüncü kesim, teslim etmek gerekir ki PKK ile ilgili gerçekleri, PKK’nın amacını bilince çıkarmasına rağmen, PKK şiddetinden ve infazından korktuğu için dile getirmiyorlar.
HATIRLANMASI GEREKENLER…
PKK’nın amacının anlaşılması ve ne yapılması gerektiğinin netleşmesi için, son 40 yılda olanları kısaca hatırlamak gerekir.
1980 yılından sonra PKK ve KDP arasında bir ittifak belgesi imzalandı. Kürt yurtseverleri, PKK’nın bu hareketinin, KDP’ye dayanarak bölgeye yerleşme ve güç toplama olduğunu saptamıştı. KDP, bu ittifak belgesi çerçevesinde PKK’ya destek vermeye devam etti. PKK, KDP bölgesinde Irak Komünist Partisi ve KUK-Sosyalist Eğilim üyelerini katletti. Bununla da kalmadı, KDP’nin Behdinan bölgesini ele geçirmek için başta Dr. Cercis olmak üzere, tüm KDP yetkililerini öldürmek istedikleri, PKK’dan kaçan bir PKK Merkez Komitesi üyesinin açıklamalarıyla açığa çıktı.
Bu gelişmeler rağmen KDP, 1984’ten sonra yardım etmeye devam etti. PKK da onların kuyusunu kazmaya devam etti. Suriye devleti ile olan ilişkilerinin yanında, Irak ve İran devletleriyle ilişkilerini sıklaştırdı. Onların kontrolüne girdi. O ilişkiden sonra Kürdistan’da daha da pervasızlaştı.
İkinci Körfez Savaşından sonra, Kürdistan’da (Kerkük dışında) bağımsız ve özgür bir alan oluştu. Bu alan, ABD ve müttefiklerinin şemsiyesi altındaydı. Dört sömürgeci devlet, bağımsız Kürdistan devletinin kurulacağı ve bütün Kürdistan parçalarını kapsayacağı endişesini taşımaya başladılar. Bu bölgeyi yok etmek istediler. Ama ABD’nin korkusundan bunu yapamadılar. Sömürgeci devletler, PKK eliyle bunu yapmanın daha rahat ve dikkat çekmeyecek bu durum olduğunu düşündüler.
PKK da kendine düşenleri yaptı. Kürdistan’da KDP ve YNK’ye saldırdı. Özellikle de 1992 yılında Kürdistan Meclisi kurulduktan, federalizm ilan edildikten, seçimler yapılıp hükümet kurulduktan sonra, sömürgeci devletler daha da endişelendiler. PKK, Kürdistan’ın egemenliğini, hükümetini, partilerini, liderlerini meşru görmediğini ilan etti. Bunun sonucu olarak PKK, Kürdistan Hükümetine saldırdı. Bu saldırıda 3500 Pêşmerge katledildi.
Kürdistan Başkanı Mesud Barzani 25 Avrupa ülkesine bu durumu bir raporla bildirdi. Bu savaş sonunda PKK, Kürdistan egemenliğini tanıyacağını, hukukuna ve nizamına saygı duyacağını imzaladı. Ama bu durum uzun sürmedi, PKK Kürdistan Bölgesi’ne karşı savaşını sürdürdü. İran’a dayanarak Kandil’e yerleşti ve Saddam’ın desteğiyle birçok Kürt köyünü işgal etti. Saddam rejiminin yıkılmasından sonra da bu köylerde işgalini devam ettirdi. Saddam’ın temsilcisi olduğunu ileri sürdü. Yoksul Kürt köylüsünün üretimini engelledi. Köylülerden haraç aldı. Köylü çocuklarını küçük yaşta dağa kaçırdı, hep öldürttü ve hem de öldürdü. Son yıllarda, işgal edilen bölgeler ve köyler katlandı. Şengal, Mahmur, Kandil işgal edildi.
Kürdistan Bölgesi’nin egemenlik alanını ve hakkını ihlal etmeye devam etti. Bunun en somut göstergeleri olarak da Kürdistan Bölgesi toprakları üzerinde farklı zaman aralıklarında “Zap Cumhuriyetini” ve “Botan-Behdinan Hükümetini” ilan etti. Türk devleti, bunu gerekçe göstererek Kürdistan’da operasyonlar yaptı.
Aynı tarihlerde ABD’nin Irak üzerindeki ambargosu devam ediyordu. Türkiye’den yiyecek ve ilaç gibi temel ihtiyaçlar alınıyordu. PKK da Kürdistan’da ambargo koyduğunu ilan etti. Kürdistan’ın insanların hayati yiyecekleri ve hastaların ilaçlarını taşıyan yoksul halkın TIR’larını yaktı.
Son günlerde Irak Federal Hükümeti ile Kürdistan Bölgesi Hükümeti arasında yapılan Şengal Anlaşmasını tanımayacağını, işgal ettiği alanları bırakmayacağını ilan etti. Onunla da kalmadı, Kürdistan Hükümeti’ne, KDP’ye, Kürdistan Başkanı’na savaş ilan etti.Bir gümrük yetkilisini, bir avukatı öldürdü. Pêşmergelere saldırdı. Onları şehit etti.
PKK, işgal ettiği bölgelerin çevresinde bile Pêşmerge konumlanmasını savaş sebebi kabul etti. PKK, daha sayamadığım ve bir makale sınırlarını aşarak bir kitap olacak binlerce başka temel vakıayı Kürdistan Bölgesi’nde halkımıza yaşattı.
BU OLANLAR NEYİ ANLATIR?
Bu olanları alt alta ve üst üste koyup sentezleştirdiğimiz zaman, PKK’nın uzun vadeli ve stratejik hedefini saptayabiliriz. Bu uzun vadeli hedefte Kürdistan Bölgesi’ni yıkmaktır. Bu hedef sömürgeci dört devletin de hedefidir. Onun için PKK’nın yaptıklarını sömürgeci devletlerin yaptıklarından bağımsız düşünmek olanaklı değildir.
PKK bu amaçtan dolayı, Kürdistan Bölgesi’nin egemenliğini, iktidarını, düzenini, hukukunu tanımıyor. Kürdistan Hükümeti’ni, siyasi partiler, Kürdistan liderlerini meşru kabul etmiyor. Onlara akıl almaz düşmanlık yapıyor. Oysa kendisi yabancı, işgalci, terörist bir güç odağıdır.
Bu nedenle gelinen noktada, bir devlet egemenlik hakkını nasıl korur, resmi silahlı güçler (Pêşmerge) dışındaki güçleri nasıl tasfiye eder; Irak devleti ve Kürdistan Bölgesi de onu yapmak zorundadır.
*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar k24 medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.