PISA 2015 araştırmasında okuma becerilerinde 50’nci sırada yer alan Türkiye, PISA 2018 araştırmasında 40’ıncı sıraya yükseldi. Matematik okuryazarlığında 50’nci sıradan, 42’nci sıraya; fen okuryazarlığında ise 54’üncü sıradan, 39’uncu sıraya yükseldi. Sıralamadaki bu değişiklik kimilerince ‘zafer’ olarak nitelendirildi. Diğer yandan bu zafere temkinli yaklaşanlar da var. Mesela, Üniversite Araştırmaları Laboratuvarı’ndan (ÜniAr) Prof. Dr. Engin Karadağ ve Prof. Dr. Cemil Yücel Türkiye açısından 2018 PISA sıralamasındaki değişikliği “patinaj” olarak niteledi. Yücel ve Karadağ Milliyet’te yer alan açıklamalarında “2012’ye geri döndük. Bu başarı değil! Türkiye uzun süredir eğitimde patinaj yapıyor. 2015’te üst gruplar yeterince temsil edilememişti. O yüzden dramatik şekilde düşüktü. Şimdi büyük bir artış var gibi. Artış, MEB’in örneklemi düzgün seçilmesini sağlamasından kaynaklanıyor” diyor.
***
Kesin olan bir şey varsa o da şu: Her hâlükârda PISA sıralamasında gerideyiz. Ölçmeye konu olan tüm alanlarda OECD ortalamasının altındayız. Bunu görüyoruz evet, yalnız PISA’yı nihai bir mihenk olarak gibi sunma girişimlerinin de bir perdeleme işlevi üstlendiğini belirtmekte fayda var.
Neyi perdeliyor peki?
Tabii ki küresel ve ulusal ölçekte cari eğitim sistemlerinin asıl işlevini. Meseleyi bir fen bilimleri-matematik sıralamasında basamak çıkmak/inmek seviyesine sıkıştırarak lokal ve global yalanların kurbanı olan kitleler bir şekilde sürece dahil edilip içerilerek küresel düzeyde eğitim yalanın ömrü uzatılmış oluyor.
PISA 2018 değerlendirmesine göre öğrencileri en başarılı ülke Çin... Her üç kategoride de birinci olan Çin’i sırasıyla Singapur ve Makao takip ediyor. 2015’in birincisi Singapur 2018’de üst sıralardaki yerini korudu ve Çin’in ardından ikinci sırada yer aldı. PISA’da üst sıralarda İskandinav etkisi yine kendisini hissettiriyor.
Şimdi biraz soluklanalım...
***
Geçen yıl bize farklı bir bakış kazandırmaya namzet bir PISA haberini hatırlayalım. Claudia Jardim BBC News’de 2015’te PISA birincisi olan Singapur ile ilgili önemli bir habere imza attı. Jardim imzalı haber PISA birincisi Singapur’un eğitimini ‘tartışmalı’ olarak niteliyordu. Jardim’in haberine Singapurlu bir öğrenci olan Jack’ın haftalık programını okuyarak başlamıştık:
“Jack’in haftalık programı tamamen dolu. Önümüzdeki bir ay boyunca da böyle olacak. Pazartesi günleri saati sabah 06.00’da çalıyor. 12 yaşındaki çocuk 7.30’da matematik problemlerinin başına çoktan oturmuş oluyor. Salı günleri Çince derslerinden sonra 45 dakikalık molası var. Bir diğer molası Cuma günleri, 16.20 ve 17.15 arası. Cumartesi günleri de Matematik, fen, Çince ve İngilizce dersleri var. Ancak bu programındaki en boş gün aslında, iki saatlik bir molası bile var. Ama Jack pazar günü sıkı programına geri dönüyor ve 21.00’de yatağa girene kadar çalışıyor.”
Jack ve onunla birlikte binlerce diğer çocuk, Singapur’daki ilkokul bitirme sınavlarına buna benzer bir programla hazırlanıyor. Jack’in annesi Sheryl Iow”Genelde şikâyet etmiyor, çünkü programı diğer çocuklarınki kadar yoğun değil. Diğer velilerle konuştuğumda hep oğluma daha çok ders kitabı almam gerektiğini hissediyorum” diyor.
***
Ülkenin demokratik durumu ve yönetim-halk arasındaki ilişkinin mahiyeti hakkında detay sunan haberinde Jardim; ‘Singapur bazı temel özgürlükleri engelleyen, yönetime sadakatin ise sosyal güvenlik ve refah garantisini getirdiği otoriter bir yönetime sahip. Bu felsefe, eğitim sisteminde de önemli bir rol oynuyor’ diyor.
Eski öğretmen Dawn Fung “Ailelerin iyi notlar alamayacaklarından korkan çocukların hayatını çok zorlaştırdığını” söylüyor. En iyi okullara ve üniversitelere erişmek için çocuklar PSLE olarak bilinen ve eğitimlerine nasıl bir ortaokulda devam edeceklerini belirleyen ilkokul bitirme sınıflarına erkenden hazırlanıyor. Fung “Bu kariyer yaklaşık 2 yaşında başlıyor” diyor.
Rekabetçi bir sistem var Singapur’da. Çocukların çoğu özel ders alıyor. Mesela, Jack’in annesi Sheryl Iow, çocuğunun özel derslerine ayda 700 dolar harcıyormuş. Özel ders Singapur’da kârlı bir sektör, sektörün büyüklüğü 750 milyon doları buluyor. 5.5 milyonluk bir ülkeden söz ediyoruz. Özel dersle sınavlara hazırlık Türkiye’de de kanıksanmış bir pratik. Tabii ki parası olan aileler için. Özel dersin yeterli olacağına dair bir garanti de söz konusu değil. Yoğun programı ve özel derslerine karşın Jack, PSLE’den annesinin girmesini istediği seçkin okula girmek için gereken puanı alamamış.
***
Jardim’in haberinde yer alan trajik verilere ise sistemin çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerinin anlatıldığı bölümde rastlıyoruz. Jack’in annesi Sheryl Iow, PSLE’den gerekli puanı alamadığı için oğlunun küçük düşeceğinden kaygılı. “Oğlum mutsuz” diyor. Kariyeri iki yaşında başlatmanın ve çocukları varoluşsal öneme sahip olduğu duygusuyla bir sınava hazırlamanın bir bedeli var. Singapur’da stres ve anksiyeteden etkilenen çocukların sayısında artış yaşanıyor. Bu durum gençler arasında intihar oranlarını artırıyor. Ülkede 10-29 yaşındakilerin başlıca ölüm nedeni intihar. Bizzat Singapur hükümeti geçen yıllarda eğitim sisteminin öğrencilere baskı yaptığını kabul etmiş.
Singapur eğitim sisteminde en iyi notları alamayan öğrenciler farklı bir muamele görüyor.
***
California State Üniversitesi’nden araştırmacı Prof. Matthew Atencio, 2011’de Singapur’a gidip “mükemmel” görülmeyen öğrencilerin performansında öğretmenlerin oynadığı rolü araştırmış. Prof. Atencio giderek artan bir eşitsizlikle karşılaşmış. Atencio “Yüksek gelirli bazı ailelerin özel derse verecek paraları var ve bunun gelecekteki eğitimsel, sosyal ve profesyonel ağlar üzerinde bir etkisi oluyor” diyor. ‘Filozof ve Yoksulları’ isimli eserinde Ranciere, Atencio’nun Singapur özelinde yaptığı tespitin sanıldığı kadar lokal olmadığını haykırırcasına şu tespiti yapmıştı: “Elenen çocukları okulda tutmak, elendiklerini gizleyerek onları elemenin en emin yoludur.”
Öte yandan PISA’nın ‘başarı’ sıralamasında üst sıraların gediklisi olan ülkeler ile ilgili olarak Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı’nın (FRA) yaptığı bir araştırmanın sonuçları çarpıcıydı. Araştırmaya göre Avrupa Birliği’nde (AB) her üç kadından biri fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalıyordu. Araştırmayı yürüten Joanna Goodey, ortaya çıkan rakamların büyüklüğünü şu sözlerle açıklıyordu: “Nüfus içindeki savunmasız olan spesifik gruplardan bahsetmiyoruz, burada söz konusu olan AB nüfusunun yarısı”... Rapora göre bu, 62 milyon kadın anlamına geliyordu. FRA verilerine göre, 13 milyon kadın -Belçika veya Yunanistan’ın toplam nüfusundan fazla- araştırma yapılmadan bir yıl önce fiziksel şiddete maruz kaldığını söylemiş. Bu süreçte cinsel şiddete uğradığını belirtenlerin sayısı ise 3 milyon 700 bin. En yüksek oranlar ise cinsiyet eşitliğini yüceltmesiyle bilinen İskandinav ülkelerindeydi. Danimarkalı her 100 kadından 52’si, 15 yaşından beri en az bir defa fiziksel veya cinsel şiddete uğradığını söylüyor. Danimarka’yı, Finlandiya yüzde 47 ve İsveç yüzde 46 ile takip ediyor. İngiltere ve Fransa ise yüzde 44 ile beşinci sırada yer alıyorlardı.
OECD’nin ‘2019 Tek Bakışta Toplum’ araştırmasına göre ise kadına şiddet konusunda Türkiye’nin birinci sırada yer aldığını da belirtelim.
***
Şunu söylemek istiyorum: Dünyanın insanlık namına ahvali ile matematik-fen okuryazarlığı arasında anlamlı bir ilişki yok. Olmadığını tüm bu verilerle daha rahat görüyoruz. Eğitim, küresel ölçekte endüstriyel bir akıl ile yürütülüyor. Öte yandan icra edildiği bölgeye göre farklı ton ve dozlarda politik amaçlarla donatılıyor. İki yüz yıllık modern eğitim tarihinin sonunda dünyanın hali ortada, bizim halimiz ortada! Tüm toplumlar için ortaya çıkan bir maliyet var. Bu maliyeti ne pahasına sürdürüyoruz/sürdüreceğiz? İnsan ve canlı türünün devamı, dünyanın ekolojik-biyolojik dengesi, kültürün hayatta kalmasının imkânı bu soruya vereceğimiz cevapta saklı.