Peygamber’e vefa her şeyden önce bize Allah’ın emriyle, eğitimiyle, talimatlarıyla ortaya koyduğu örnekliğe tabi olmakla yani daha özlü ifadesiyle Sünnetini ihya etmekle mümkün. Ancak onun Sünnetini ihya etmek için önce onu anlamak lazım. Onu anlamak ise bir defada ve bütün zamanlar için geçerli bir standart yorumunu ortaya koyarak kotarılabilen bir şey değil.
Çok farklı tarihlerde, farklı toplumlarda çok farklı yollardan farklı tecrübeler yaşayarak geçiyoruz. Bu yol ve tecrübelerin her birinin içinden Peygamber’in Sünnetinin nasıl olduğunu bilmek hem çaba hem de hikmet gerektiren bir iş. Hikmet yani yine Allah’ın lütfuyla Peygamber’in ümmetine kitapla birlikte öğretmiş olduğu bir yorum ve davranış âdâbı, bilgelik.
Allah, Kitab’ı tek başına göndermediği, bir Peygamber’in somut yorumuyla birlikte gönderdiği gibi Peygamber de sadece Kitab’ı verip çekilmiyor, onu yorumlayacak insanlara hikmeti de bir yol olarak öğretiyor.
KİTAP, CAHİLİN ELİNDE SİLAHA DÖNÜŞÜR
Hikmet yoksa Kitab’ın içinden önü arkası bilinmeden alınan ifadeler, yine alakasız, münasebetsiz bağlamlara apar topar uyarlanırken tam bir metin terörü estirilir ve Kitap cahillerin elinde korkunç bir silaha dönüşür. Hz. Ali’nin karşısında Haricilerin durumu bunun ilk tipik örneğidir. İslâm tarihinin sonraki yılları da hem Kur’ân okumalarının hem de Sünnetin motamot okumalarının yarattığı sorunlarla doludur. Elbette, o şanlı tarihi ortaya çıkaran ana-akım isabetli ve hikmetli yorumların yanı sıra… Ama bu hikmetli yorumların da baş etmek zorunda kaldığı en büyük cahillikler olarak...
Bugün metinle gerçeklik arasındaki ilişkinin doğru tespiti, metin ve yorum ilişkisi hermenötik denilen arayışın en önemli konusu. İlk çıkışı itibariyle ezelî-ebedî bir ilme ve ufka sahip İlâhî Mesaj’ın fani insanlara tercüme edilmesi meselesi olarak çıkan hermenötik, bugün büyük ölçüde fani insanın yazdığı veya söylediğinin yine fani insana en doğru şekilde nasıl ulaştığı veya ulaşıp ulaşamadığı meselesi olarak karşılanır.
İLÂHÎ MESAJ’IN PEŞİNDE BİR ÖMÜR
Oysa “bizden biri” de olsa Peygamber’in yapıp söyledikleri, İlâhî Mesaj’ın dilimize, anlam dünyamıza taşınan ifadesiyle sıradan insanlar arası iletişimi aşan boyutlara sahip. Böyle olsa da biz fanilerin anlama çabası nihayetinde beşerî bir çabadır. Beşerin ilim ve anlama sınırlarında cereyan eden bir çaba olarak kalmıştır. Haddimiz budur ve bu haddi aşmanın, aşma iddiası taşımanın yanılgı ihtimalini daha fazla artırmaktan başka bir neticesi olmaz.
Peygamber’i anlamak, O’nun getirdiği mesajı anlamak, bir defada ve bütün zamanlar için kotarılabilecek bir iş değil. Bir ömür boyu hiç bitmeyecek bir uğraş olmalı, her vesileyle, her düzeyde, her olayda, her tecrübede...
Şunu bilmek gerekir ki, bütün insanlar arasında kendisine her yönüyle tabi olunabilecek, her hareketi, her davranışı, her jesti örnek alınabilecek tek kişidir Peygamber. Ona Kur’ân’dan başka bir mucize verilmediği buyurulur, yine Kur’ân’da. Ama bu hâli onun sergilediği mübarek şahsiyetiyle, insanî durumlarıyla, bizatihi bir mucize olarak var olmasını sağlamıştır. “Bizim içimizden biri, çarşıda-pazarda dolaşan, alışverişinde pazarlık yapan, bizim gibi yiyip-içen, sevinen-üzülen, gülen-ağlayan, evlenen, çocuk sahibi olan, damat edinen, kızıp öfkelenen ve savaşan” biri olarak aynı zamanda bütün insanlar için ulaşılabilir, örnek alınabilir, taklit edilebilir mükemmel bir rol-model. Üstelik yaptığı her işin doğruluğu Yaratıcı tarafından doğrulanmış tek insan.
BİZDEN BİRİ AMA İSTİSNA
Hz. İsa’yı bile her yönüyle taklit edemezsiniz mesela. Kendisine bahşedilen mucizeler dolasıyla taklidi imkânsız, alabildiğine istisnai biridir. Bir emsali Hz. Adem’dir onun. Veya Hz. Musa, Hz. Nuh, Hz. Eyyüb… Her birinin dünyaya taşıdığı ders alınacak, kulak verilecek, ibret alınacak muhteşem hakikatlerin insanlığa söylediği ve öğrettiği elbette çok şey var. Ancak bir bütün olarak hayatın her alanında taklit edilmeleri imkânsız. Bu anlamda Hz. Muhammed (s.a.v.)bütün peygamberler arasında bizzat kendi varlığıyla mucize oluşturan, Kur’ân’la birlikte başka bir mucizeye ihtiyaç bırakılmayan bir istisna. Bizden biri olarak bir istisna. Hepimizin taklit edebileceği erişilebilirlikte bir istisna. Model alınabilecek biri olarak bir istisna. Kendisine tabi olunduğunda hayatının her anından insanlara sadece rahmet, merhamet, şefkat ve hikmet sadır olan bir müstesna.
ÜMMETİN PEYGAMBER’E VEFASI
Onun Sünnetini ihya etmek için sîretini çok iyi bilmek ve anlamak gerektiği çok açık. Doğrusu Peygamber’in hayatına dair başka hiçbir tarihî veya dinî şahsiyete nasip olmayacak şekilde neredeyse kaydedilmemiş hiçbir detay yok. Bu detayların bir kısmı ham olarak bir kısmı da iyice işlenerek önemli siyer çalışmalarına da erken zamanlardan itibaren dönüşmüştür. Sadece Hz. Peygamber’in sîyeriyle ilgili çalışmaların niteliği bile başlı başına dikkat çekicidir ve Peygamber’ine bu ümmetin vefasının önemli bir göstergesidir.
Ancak siyer çalışmaları, tekrarlarsak, bir defada ve bütün zamanlar için kotarılabilecek çalışmalar değil. Her tarih içinde günün anlayışı, ihtiyaçları ve imkânlarına göre yenilenmesi gerekiyor. Bu yönde de günümüzde çok ciddi çalışmaların olduğunu söyleyebiliriz. Daha önce yine burada değinmiştik: Kuramer’den bir de dikkat çekici hacim ve kalitede, bir o kadar da kaynaklara ve detaylara vukûfiyetiyle hazırlanmış bir Siyer Kronolojisi çalışması var.
OLAYLARA KUR’ÂNÎ BAKIŞ
Peygamber Efendimiz’in hayatı, mücadelesi ve bu esnada Kur’ân-ı Kerim’in nüzulü, savaşları, görüşmeleri, âyet ve hadislerin işaret ettiği bütün olaylar kronolojik olarak tespit edilerek dökümü yapılmış. Bu alanda ciddi bir boşluk olduğu muhakkak. Bu titizlikte ve bu teferruatta bir eseri ortaya koyduğu için Mehmet Apaydın hocayı tebrik etmek gerek. Ülkemizde İlâhiyat alanında akademik seviyeye yeni bir çıta koymuş olduğunu söyleyebilirim.
Son günlerde yayınlanan güzel bir çalışma da çağdaş Arap-İslâm düşüncesinin en parlak isimlerinden Wadah Khanfar’ın İlk Bahar isimli kitabı. Siyere “strateji” kavramı açısından bakan kitabın detayları için yerimiz kalmadı, sonraki yazımızda girelim.