Soçi’de bugün Türkiye ve Rusya karşılıklı olarak oturup konuşacaklar. Peki de neler konuşulacak?
Türkiye’nin beklentisi belli, yapılan ateşkes sonunda; YPG – PKK’nın 20 millik (32 KM) tesis edilecek bir alanın tamamen dışında durması, ağır silahlarının toplanması, tahkimat ve mevzilerinin tamamen imha edilmesi… Bu oldukça açıktır, nettir ve tartışmaya da kapalıdır. Bunların şu anda ne kadarı gerçekleşti bilmiyoruz. Ama Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınıra birçok alay ve taburdan oluşmuş komandoları yığınaklar halinde konuşlandırdığı ortada. Bununla birlikte destek amaçlı zırhlı ve mekanize birliklerin de orada hazır olduklarını öğrenmiş bulunmaktayız.
Suriye Demokratik Güçleri (SDG) sözcüsü Kino Gabriel ise “Resulayn’da hiçbir savaşçımız kalmadı” açıklaması yaptı. Yaptı yapmasına da, Suriyeli Muhalif Gruplar Sözcüsü Youssef Hamoud ise “Geri çekilme tamamen bitmedi” diyerek küçük bir muallaklığa imza attı. Haberi, Reuters de doğruladı. Malum, ülkemizdeki basına çok güvenilmiyor son zamanlarda, bu yüzden bu haberi ciddiye almakta fayda var.
Türkiye’nin istekleri belli ama asıl önemli olan Rusya’nın bu topraklar üzerindeki beklentisi ve Ankara’dan istekleri ne?
Türkiye’nin net olarak belirttiği “Güvenli Bölge” talebine Rusya’dan şimdiye kadar hiç açık bir destek gelmedi. Karşı da çıkmadılar. Doğacak krizi henüz daha doğmadan başarılı bir şekilde yönetti kanımca Ruslar. Evet, Türkiye’nin terörle mücadelesine destek veriyorlar, ancak bunu Adana Mutabakatına dayandırıp Esad’la görüşerek çözmek istedikleri ise oldukça açık.
13 Ekim’de SDG ile Şam arasında bir anlaşma imza edildi. Rusya’nın bu antlaşmaya katkısı büyük. ABD güçleri çekildi, Türkiye – Suriye sınırında Suriye Ordusu bu anlaşmaya göre konuşlanmaya başladı. Türkiye, eğer Güvenli Bölgede kendisi olmayacaksa (ki bu kabul edilemez ama) bence Suriye Ordusunu tercih edecektir; tabii YPG ve diğer terör uzantılarına göre. Masaya yatırılacak ilk maddelerden bir bu olacaktır.
Diğer ikinci görüşme maddesi ise; Rusya, Suriye’nin yeni anayasası ve rejimin zarara uğramaması için Türkiye ile ciddi bir müzakereye girecektir. Ankara’ya belli ki “rica”larda bulunacak Rusya… Türkiye’nin ise olmazsa olmazı, kırmızı çizgisi belli; “Güvenli Bölge”. “Sen Güvenli Bölgemi ver ben de rejime dokunmayayım” diyecektir. Bu iki tarafın karşılıklı olarak anlaşıp masaya yatıracakları ikinci en önemli madde olacaktır diye düşünüyorum.
Rusya, ABD’nin çekilmesi ve ardından Suriye Ordusunun bölgeye girmesi ile maça 1-0 önde başlıyor gibi. Ancak bence maç ortada. Türkiye’nin de ilgili bölgede oldukça ciddi ve ciddiye alınması gereken bir askeri nüfuzu mevcut. Bu da maçın 1-0 başlamasına rağmen ilk dakikalarda verilmiş bir penaltı gibidir Ankara lehine.
Rejimin zarar görmemesi Rusya’nın tek ve biricik isteğidir. Ancak Rusya, Türkiye’nin de bu “terlemiş coğrafyada” pasif kalmasını istemiyor. Aktif olması onların da işine geliyor çünkü. Ve sanırım; Suriye Ordusu ile ortak bir çalışma ile “Güvenli Bölge” koridorunu kontrol etme teklifini sunacaktır. Sunmalı, çünkü şu an ellerindeki doneler ve çalışmalar buna doğru ilerliyor. Ankara bunu kabul etmez, etmeyecektir de.
Rusya, başından beri Şam’la iyi ilişkiler içinde ve Ankara ile Şam arasında bir arabulucuk gömleğini de giymesi muhtemel gözüküyor. Kanımca 22 Ekim’de konuşulacak en güzide konulardan biri de budur. Kaldı ki; Putin’in geçen hafta yaptığı “Körfez Gezisi”nde Esad ile de bu konuyu konuştuğuna herkes gibi ben de eminim. Şimdi sırada Ankara var. Yukarıda dediğimiz gibi; “Gelin, barışın” diyecektir Rusya. Esad buna ne dedi bilinmez tabii…
Peki, Türkiye, Rusya’nın bu Şam ile Ankara arasındaki “barışma / barıştırma” çöpçatanlığına nasıl davranmalıdır? Aslında oldukça açık cevaplar da geldi hükümet sözcülerinden. Ancak hükümet politikamız sabah dediğini akşam değiştirmek gibi ıslak ve kaygan bir zeminde olduğu için şu an kesin bir karar verilemiyor bizler tarafından.
Fakat eğer ki; Rusya’nın bu çabasına karşılık el sıkışmayı kabul ederse, Ankara kanımca altından kalkamayacağı zararlara imza atar. Ama Rusya hiçbir bakanımızı ve onun sahip olduğu mal varlıkları tehdit etmediği için giden heyetimiz bunu kabul etmez. Edecek olursa, bu sefer de Esad’la ateşkes antlaşması yapmak zorunda kalacaktır Türkiye. Bu da bölgede ciddi bir askeri gücü olan Ankara’nın, yapılan ateşkese göre onları çekerek sahip olduğu bölgelerde tekrardan bir “terör oluşumuna / yuvalanmasına” sebebiyet verir. Çünkü Esad’la barış yapmak o bölgedeki kontrolü bırakıp – çekip gitmemize neden olacaktır. Antlaşma bu, kolay değil. Ve Esad da PKK / PYD’yi “Resmi Milis Güçleri” olarak tayin edebilir. Etmiştir geçmişte ve bugün de / yarın da yapmayacağının bir garantisi yoktur. Münbiç ve Ayn-al Arab’ta yaptı çünkü.
Keza Barış Pınarı Harekâtının amacı terör unsurlarını tamamen temizlemekken, Ankara, ABD ile “Peki, madem öyle diyorsunuz o zaman burayı terk etsinler” diyerek bir mutabakata varıp, ateşkes ilan etmiştir. Ateşkesi kimle ilan etmiştir Hükümet, bunun cevabını size bırakıyorum. Diğer yandan, ilan edilen ateşkes sonucunda aynı terörist oradan çıkıp gidince, o topraklardan ayrılınca kafasındaki tüm ideolojileri de bırakmış mı olacak orada? Sanki komple temizlenmiş olarak orada bir iş bulup, evlenip, kredi borcu ödeyecek ve bir daha asla eline silah alıp, usul usul ve sinsice hareket etmeyecek mi? Bunu düşündüren ne olabilir ki? Kaldı ki; bunu düşünmek insanın kendi kendine kurduğu en büyük tuzak ve traji komik bir kaberadır. Esad’la yapılacak barış, o teröristin usul usul değil göstere göstere sınırlarımıza dayanması demek olacaktır!
Peki, o zaman ne yapacağız? Esad’la el sıkışıldı ve Esad da o bölgede PKK ve PYD’den oluşan kılıç kaçkınlarından milis resmi güçler konuşlandırdı… Ne olacak? Tekrar topu tüfeği, tası tarağı toplayıp oraya mı gideceğiz?
Bu yüzden Ankara’nın, Rusya’nın her türlü Esad’la barış teklifine asla yanaşmaması gerekmektedir. “Güvenli Bölge” konusundaki ısrarından vazgeçmeden amacının PYD / PKK uzantılarının tamamen temizlendiğinden emin olduğu ideasını desteklemelidir. Kaldı ki; Suriye Anayasası düzenlemeleri olduktan sonra Suriye’deki rejim elini güçlendirirken bu durum Türkiye’nin gücünü azaltacaktır. Bu yüzden bu iş, hemen çözülmelidir.
Demir bile tavında dövülür…