Peki neden bu kadar Rusyacılar?

Yıldıray Oğur, Ukrayna’yı işgale yeltenen Rusya’dan dolayı; Batı karşıtlığı saikiyle hareket eden Türkiyeli solcu, ulusalcı, İslamcı ve milliyetçi kesimin, ironik olarak Rus yanlısı bir ortak paydada buluşmalarını değerlendiriyor.

Peki neden bu kadar Rusyacılar?

2017 yılında 90 yaşında hayatını kaybeden Zbigniew Brzezinski, sadece Başkan Jimmy Carter’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı değildi, son yüzyılın en önemli Sovyetler ve Rusya uzmanlarından da biriydi. Masterını Sovyetlerdeki milletler, doktorasını Lenin ve Stalin üzerine yapmıştı.

Uzun yıllar Colombia Üniversitesi’nde Komünizm çalışmaları merkezinin başında yer aldı. JFK, Johnson gibi başkanlara danışmanlık yaptı. Demirperde’nin Orta ve Doğu Avrupa ülkeleriyle iyi ilişkiler kurarak Sovyetleri çevreleme, Afganistan’ı işgal eden Ruslara karşı mücahitleri destekleme fikirlerinin babasıydı.

Bu Sovyet ve komünist karşıtlığının şahsi bir arka planı da vardı.

Brzezinski, Polonya kökenli olarak bilinse de aslen bugün Ukrayna sınırları içinde ve soyadının geldiği Brzezany’liydi.

Yarım asır boyunca SSCB’yi izlemiş, bu yıllardaki bütün komünist liderlerle, ardından Gorbaçov ve Yeltsin ile de tanışmış olan Brzezinski, devlet başkanı seçildikten sonra Putin’le de bir araya gelmişti.

2014 yılında Putin, Kırım’ı yine bugünkü gibi bir oldu bittiyle işgal ettiğinde mikrofonlar, artık 86 yaşında olan Brzezinski’ye uzatıldı.

Euronews, Putin’in bu hamlesinin onun için bir sürpriz olup olmadığını sordu.

Brzezinski soruya Putin’den duyduğu bir tespit ile cevap verdi:

"Hayır, hiç değil, çünkü bize 'Sovyetler Birliği'nin çöküşü 20. yüzyılın en büyük felaketidir' gibi şeyler anlatmıştı. Bunun ne anlama geldiğini bir düşünün: Birinci Dünya Savaşı’nda milyonlarca insan öldü. İkinci Dünya Savaşı’nda milyonlarca insan öldü, artı Holokost oldu. Soğuk Savaş tüm insanlık için nükleer bir felaket olasılığıydı. Ama hayır, hayır, bunların hiçbiri KGB’de gizli polislik yaptığı devletin ortadan kaybolması kadar önemli değildi onun için. Putin, Sovyetler Birliği'ni yeniden inşa etmek istiyor. Ve Ukrayna onun için bir hedef. Ukrayna'yı alabilirse, bu surda bir gedik açmış olacak."

Brzezinski, 8 yıl önceden bugünlerde yaşanacakları da tahmin etmişti:

“Euronews: Rusların iyi satranç oyuncuları olduğunu biliyoruz...

Brzezinski: Bazıları; bazıları çok kötü.

Euronews: Ama şimdi Putin satranç tahtasını duvara fırlatıyor gibi görünüyor. Ne yaptığını biliyor mu? Ukrayna için bir plan mı izliyor?

Brzezinski: Pekala, kesinlikle bir hesabı takip ediyor, ama bana göre oldukça kısa vadeli bir hesap. Örneğin, Kırım'a gönderdiği askerlerini bir şekilde Mars'tan gelen insanlar olarak gizledi: Bu biraz mafyanın yüzleri kapalı birini öldürmek için gangsterler göndermesine benziyor. Tamam, peki bu ne sağlıyor? Rusya'dan geldiklerini herkes biliyor ama yine de bunun inkar edilebilirliği var. Tahminimce, bunu yaptığında daha ileri gitme olasılığını düşünüyordu. Genel olarak Ukraynalılardan bir tepki gelmezse ve Batı'dan bir tepki gelmezse, Doğu Ukrayna'da bu numaralarını yapabilir, ilçe ilçe ele geçirebilir ve sonunda Ukrayna'yı parçalayabilir ve ardından kendi seçeceği bir hükümeti empoze edebilir Kiev'e."

https://www.euronews.com/2014/03/07/putin-wants-to-rebuild-ussr-with-ukraine-brzezinski

8 yıl sonra bugün her şey tam da Brzezinski’nin tahmin ettiği gibi oluyor.

Putin, 2008’de yine oradan buradan “meşru” gerekçeler üretip Abhazya ve Güney Osetya’yı işgali, 2014’de “referandum sonucu böyle ne yapalım” diyerek Kırım’ı ilhakı, neredeyse Suriye’yi kolonileştirmesi ve en son “şu teşkilatın şu maddesine dayanarak yönetim bizi çağırdı” deyip Kazakistan’da rejim değişikliğini engellemesi gibi, Batı’nın bütün bu hamlelerindeki ataletine ve savaşı göze alamayacak konforuna da güvenerek Sovyet imparatorluğu hayallerini süsleyen Ukrayna’ya Donbass bölgesinden giriyor.

Aslında haftalar önceden ABD ve İngiliz istihbaratının tespit ettiği, Biden ve Jonhson’ın açıklamalarıyla deşifre ettiği plan adım adım işliyor.

Sınıra yığılan askerler, bir anda arabalarda patlayan bombalar, sivillerin Rusya’ya göç edeceği haberleri, Rus ayrılıkçı liderlerden gelen “güvenliğimiz tehlikede bizi tanıyın” çağrıları, büyük bir TV showuyla alınan mazlum ırkdaş ve dindaşları tanıma kararı ve nihayet “barış gücü” gönderme kararnamesi...

Ama haftalardır bağıra çağıra gelen bütün bu adımlar, Batılı başkentlerden yapılan uyarılar, Ukrayna sınırına yığılan 160 bin Rus asker bile Putin’in gözünü Ukrayna’ya diktiğine Türkiye’de sağ, sol, milliyetçi, ulusalcı, İslamcı kanaat önderlerini bir türlü ikna edemedi.

ABD ve İngiltere’nin Putin’in işgal niyetini açıkladığı her yeni istihbari bilgi, işgal için verdikleri her tarih, Putin’in iyi niyetinden şüphe etmeyen bu kesimler tarafından koro halinde “NATO savaş için kışkırtıyor” tepkisiyle karşılaştı.

Yine ezbere emperyalizm lafları, Batı’nın bitmek bilmez oyunları, Ukrayna üzerindeki planları, kof bir narsisizmden ibaret “asıl hedef Türkiye” aforizmaları havalarda uçuştu.

Sonra Putin çıktı, kendisinin bu emperyal vizyonunu kabul etmek istemeyenleri tekzip edercesine, canlı olarak yayınlattığı Ulusal Güvenlik Zirvesi’nde yakın adamlarıyla Donetsk ve Luhansk bölgelerinin bağımsızlığını güya tartışma showu yaptı.

Görüşünü sorduğu istihbarat şefi heyecandan “Donetsk ve Luhansk’ın Rusya’ya ilhakını kabul ettiğini” söyleyince, planın bir sonraki aşamasını ele verdiği için onu azarladı.

Savunma Bakanı Şoygu, 2003’de Irak’ı işgal etmek için ABD Savunma Bakanı Colin Powell’in BM’de söylediği yalanın aynısını tekrarlayıp “Ukrayna, İran'dan önce nükleer silah elde edebilir” dedi.

Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “Bu saldırı Slavlara, Ortodokslara ve Ruslara karşı bir saldırıdır” diye “Esenyurt düşerse, Kudüs düşer” diyen AK Parti Esenyurt belediye başkanı gibi konuştu.

Sonra yetmedi, Putin hala niyeti bozduğundan şüphe edenleri ikna için canlı yayında revizyonist bir tarih dersine dönen ulusa sesleniş konuşmasını yaptı.

Türkiye’de benzerini yapanlara “dinci, fesli, neo-Osmanlıcı, Turancı, yayılmacı, mezhepçi” denilen din, ırk temelli bir tarihsel haklılık iddiasıyla Ukrayna’nın arsasından hak iddiasında bulundu.

“Ukrayna kendi tarihimizin, kültürümüzün ve manevi alanımızın ayrılmaz bir parçasıdır” deyip ata topraklarını Rusya’dan kopardıkları için Türkiye’deki en azılı anti-komünistten duymadığımız bir öfkeyle Lenin ve Bolşevikleri suçladı.

“Bolşevikler, Rus imparatorluğunu yok etti. Lenin, Rus devlet geleneğini yok etti. Rusya tahrip edildi.
Sosyalizm, demokrasiden öte bir sistem yaratmak istedi. Ama olan Rusya'ya oldu. Yıkılması kaçınılmaz bir düzen kuruldu, ve bu sistem yıkılınca topraklarımız başka devletlere verildi.
Ukrayna diye bir ülke yoktu. Ukrayna, Lenin'in eseridir ve varlığını komünizme borçludur. Sovyetler dağılırken komünizm bitti denildi, ama asıl şimdi bitiyor.

Bolşevikler, Rus Çarlığı toprakları üstünde birçok devlet kurdu. Bu devletler, Rus'yanın kaynakları ve Rusların kanıyla kuruldu.

Lenin ve Stalin, tarihsel Rus topraklarını aldı ve başka uluslara verdi. Hukuki temelleri olmayan devletler kuruldu, vatandaşlık tanımlarında karmaşalar yaşandı. Bunun sonuçlarını bugün dahi görebiliyoruz.

Her ulusun milliyetçiliğini desteklemeye gerek yok. Ama Bolşevikler bunu yaptı. Her ulusun milliyetçiliğini desteklediler. Şimdi tarihi Rus toprakları üstünde kurulan eski Sovyet cumhuriyetlerinde bir Rus düşmanlığı görüyoruz. Şu anda Ukrayna'da bir rejim var. Milliyetçi, Rus karşıtı bir rejim. NATO tarafından destekleniyor” dedi.

http://en.kremlin.ru/events/president/news/67828

Hatta Ukrayna’yı bir nevi nankörlükle suçlarken “18. Yüzyılda Ukrayna şehirlerini, Karadeniz kıyısını Türklerden biz koruduk” bile dedi.

Sadece son tarihsel referansı bile herhangi bir Batılı lider bir konuşmasında yapsaydı; Sevr haritaları, Osmanlı bayrakları, haçlı zihniyeti laflarıyla ayağa kalkacak ulusalcı, milliyetçi, İslamcı yerli ve millilerin hiç umurunda bile olmadı.

Hala Batı’nın Putin karşısında pısırık kalmasını kutluyorlar, Rusya’nın Ukrayna girişi için kışkırtma diyorlar, Batı’nın 500. kez bittiği tezlerine bunu delil yapıyorlar.

Putin, Ukrayna’yı Rusya’dan kopardıkları için Lenin’e, Stalin’e, Bolşeviklere tonlarca laf saydı ama Türkiye’deki sosyalistlerin önemli bir kısmı ancak “Putin’in ipin ucunu kaçırdığı” söyleyip, ona teessüflerini bildirebildi, ardında kaldıkları yerden bütün dünyada pısırık kaldığı için eleştirilem NATO’ya “terör örgütü” demeye, “Amerika emperyalizmi savaş istiyor” sloganları atmaya devam ettiler. Putin’in saklamadığı yayılmacılığı onlara yine emperyalizm gibi gelmedi. Lavrov’un fanatik bir Rus Ortodoks milliyetçisi gibi konuşmasından da rahatsız olmadılar.

Peki nerden geliyor Rusya sevgisi?

Neden Lenin’e, Bolşeviklere, Stalin’e öfke kusan Putin onlara hala SSCB Genel Sekreteri yoldaş Putin gibi, neden Ukrayna’yı tarihi, dini, etnik gerekçelerle işgal etme isteğini saklamayan Rusya onlara Batı emperyalizmine karşı mücadele eden bir üçüncü dünya ülkesi, mazlum milletlerin sözcüsü gibi, neden “tarihte Türklerin istilasından sizi koruduk” lafını eden bir lider onlara güvenilir müttefik, Batı’ya kök söktüren Doğu’nun evladı gibi geliyor?

Putin’in Rusya’nın Güney Osetya’da, Kırım’da, Suriye’de, Kazakistan’da ve en son Ukrayna’da örnekleri ortada olan apaçık emperyal vizyonu ve yayılmacılığı neden onlara koymuyor da konuyu yine hızlıca Irak’tan, Afganistan’dan bile kaçarak çekilen Amerikan emperyalizmine getirip sloganlar atmaya başlıyorlar?

Neden daha üç yıl önce sırf mesaj vermek için 35 askerimizi öldürmekten çekinmemiş bir devlete açılan bu sonsuz kredinin sebebi ne?

Bu tuhaflıklar bizi Türkiye’deki solculuk, ulusalcılık, İslamcılık ve milliyetçiliğin ortak paydasına çıkarıyor:

Batı karşıtlığı.

Mesela Rusya’yı ve Putin’i sevmek değil, Batı’dan nefret etmek.

Yani Hubb-u Ali’den değil, buğz-u Muaviye’den....

Batı karşıtlığı, modernleşme tecrübemizin ürettiği tarihi travmalardan gelen bir verili ve tartışma dışı üst pozisyon.

Rusya ile daha uzun ve kanlı bir savaş tarihimiz olmasına rağmen, Batı ile girilen kültürel ve ideolojik gerilim varoluşsal bir anlam katıyor bu ideolojileri Bir nevi hepsinin kurucu-dışarısı oluyor.

Batı karşıtlığını vatanseverlik, yurtseverlik, yerlilik, millilik, solculuk, İslamcılık zannediyorlar.

Bu nefretle o kadar mutlular ki başka ülkelerin de yayılmacı, emperyalist amaçlar güdebileceğini düşünemiyor, Rusya ve Putin’in Batı’ya gol atmasından haz duyuyorlar.

Bunun Türkiye’ye, insanlığa, barışa maliyetini Lenin ve Stalin’e vatan topraklarını peşkeş çeken hain muamelesini, Ortodoks-Slav milliyetçiliğini, Türk istilası laflarını gözleri görmüyor.

Batı ve ABD karşıtı olan her şey gözlerine güzel, yerli, milli, anti-emperyalist görünüyor.

Batı karşıtlığı artık üzerinde bile düşünülmekten vazgeçilmiş ideolojik bir klişe, bir duygu hali, ulusal his, kıskançlık ve nefret arasında gidip gelen bir feveran.

Lenin’e en azılı anti-komünistten daha sert yüklenen Putin’i tutan solcularımız, canlı yayında tarihten Türk düşmanlığı yapan, Kırım’ı işgal etmiş, Suriye’de Müslüman kanı dökmüş, Mehmetçiklerin ölümüne neden olmuş Putin’i tutmayı yerlilik ve millilik zanneden ulusalcılarımız, milliyetçilerimiz, aynı Slav ve Ortodoks milliyetçiliğiyle Bosna’yı, Çeçenistan’ı kana bulamış Rusları Batı’ya karşı ehveni şer gören İslamcılarımız var.

O yüzden de Çin, Fransız Komünist Partisi, Bernie Sanders, Alman Sosyal Demokratları, Yeşiller bile Rusya’nın bu yayılmacılığını kınarken Türkiye’den bir zamanlar sağcıların komünistleri yermek için söyledikleri Moskofçuluk tespitini haklı çıkaracak sesler yükseliyor.

Neyse ki Putin, Türkiye’de bu kadar çok seveni olduğunun pek farkında değil.