Tarih: 10.08.2020 17:41

Parti ittifaklarında son durum

Facebook Twitter Linked-in

Meral Akşener’in Ayasofya’da kıldığı şükür namazı ve sonrasında kulislerde konuşulanlar parti ittifakları ile ilgili yeni denklemlere dönük dedikoduları gün yüzüne çıkardı yine.

Önce bir defa “amasız, fakatsız” bir şekilde Ayasofya’da namaz kılmak gerektiğini belirtmek lazım. Onun için zaten yapılması gerekeni yapan Akşener’in bu hareketiyle yeni ittifak arayışına girdiğini söylemeyi oldukça abartılı bir yaklaşım olarak gördüğümü belirtmeliyim.

Bununla birlikte bu tepkilerin, Türkiye’de siyasetin mevcut sistem içerisinde parti ittifaklarıyla şekilleneceği yönündeki beklentileri karşıladığını da söylemek gerekir.

Bu yüzden aslında biraz da haklı olarak yaşanan en ufak bir olayda parti ittifakı senaryoları devreye konuluyor.

Siyasetçilerin bir düğünde, cenazede buluşması dahi kâfi geliyor malum.

Bu tartışmalar ekseninde bir konu dikkatimi çekiyor bir süredir.

İlginçtir ki, ittifak konusunda normalde birbirine zıt gibi görünen bazı kesimlerin konumlanmaları aynı sonuçları veriyor. Biraz daha somutlaştıralım konuyu.

Şöyle ki, toplum son seçimlerde en çok hangi tavırdan şikâyetçi oldu diye sorsak birçoğunuz cevap olarak “kutuplaşma”yı söyleyecektir.

Özellikle Cumhur İttifakı partilerinin Millet İttifakı karşısında takındığı düşmanlaştırıcı tavır halen hafızalarda. Hele hele İçişleri Bakanı S. Soylu’nun ittifak üyesi partileri terörize etmesi yenilir yutulur cinsten değildi. Bu nedenle farklı kesimlerden çok büyük bir çoğunluk hatta Cumhur İttifakı destekçileri de dâhil toplumun önemli bir kısmı “bu kadar da değil” demek durumunda kaldı.

Muhtemelen bugün, seçim atmosferinde S. Soylu gibi bazı siyasilerin gazına gelen birçok insan mahcubiyet içerisine girmiştir “…biraz fazla mı abarttık diye”.

Cumhur İttifakı’na gönül veren okurlarımız varsa “peki ya Millet İttifakı’nın yanlışlarını ne yapacağız?” diye akıllarına gelebilir. Elbette Millet İttifakı’nda da bazı çatışmacı kesimler olmuş olabilir ancak gerek ittifakın genel konseptinin uzlaşmayı ön plana çıkarması gerekse Cumhur İttifakı’nın “devlet gücü”yle hareket ediyor olması kutuplaştırıcı rolünde Cumhur İttifakı’nı öne çıkarttı.

Sevgide de, nefrette de ölçülü olmak lazım halbuki.

Hele hele zaten aslı esası seçim işbirliği olan yani teknik bir konu olan ittifak meselesini adeta bir amentü haline getirmek ve kutsallaştırmak ne kadar büyük bir hata!

Bir siyasi partinin diğer bir siyasi parti ile gireceği ittifakın da elbette bazı kırmızı çizgileri olmalıdır. İttifakın temelleri buna göre şekillendirilmelidir.

Ancak bunu yaparken de bir tutarlılık olmalıdır. Aksi takdirde aşağıdaki gibi bir kısır döngüyle karşılaşmak mukadder olur!

“Biz şu partiyle ittifaka gireriz, şununla asla giremeyiz.

Sebep ne peki?

O partinin yaptıklarının vebalini alamayız!!!

Peki ya diğer partinin vebalini alıyor muyuz?      

….???”

Hâlbuki siyasal sistem ittifakları zaten mecburi hale getirdi bilindiği gibi. Bu saatten sonra, ikinci bir değişikliğe kadar, bir siyasi partinin tek başına hareket ederek hedefine ulaşması oldukça zor hale gelmiş oldu.

Hal böyleyken her seçim öncesinde partilerin birbirleriyle yeniden-yeniden müzakereye oturmaları da mümkün hale geliyor.

Dolayısıyla bir önceki seçimde işbirliği yapılan parti ile takip eden seçimde kati surette bir araya gelmek gibi bir mecburiyet kalmamış oluyor.

Onun için dün Cumhur İttifakı’nda olan bir parti yarın Millet İttifakı’nda ya da yeni bir ittifak blokunda yer alabilir. Benzeri durum Millet İttifakı için de geçerli elbette.

Önemli olan, kırmızı çizgiler ışığı altında strateji geliştirebilmekte. Parti programları birbirinin kopyası olan ve ülke yönetimine ilişkin ufukları arasında neredeyse hiçbir farklılık olmayan partilerden hangisiyle ittifak yapılacağını belirlemede en önemli kıstas; doğal olarak o günün şartları olmaktadır, hiç kuşkusuz.

Peki kırmızı çizgi ne o halde?

Yalnızca koltuk hesabıyla ittifak denklemi kurmak değil, yeni ve adil bir dünyayı kuracak ortamı oluşturmaktır.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —