Araya cızırtılar girmese hayat pahalılığından başka her konu ülkemiz insanının gündeminde yer etmeyecek; benim bulunduğum çevrelerde durum bu. İnsanlar burunlarından soluyor. TÜİK’in bile %70’e ulaştığını kabul ettiği enflasyon oranı, bir hafta sonra açıklanacak yeni oranla rekorundan edilecek…
Benim görüşüm de bu, ancak söylediklerine kulak verdiğim ve bu sebeple daha önceki öngörülerinin doğrulandığını bildiğim ekonomi uzmanları da aynı kanaatte. TÜİK nisan ayı enflasyonu için %7 demişti, uzmanlar bu ayın oranının %10’a yaklaşacağını söylüyor.
Dedikleri, enflasyonun bundan böyle aylık %10 artışlarla devam edeceği…
Ekonomide yaşananları gündemden düşürmemenin, iktidar cephesini, hayatı her geçen gün biraz daha pahalılandıran yanlışlardan vazgeçmeye zorlayacağı beklentisindeyim.
Durumu şimdi olduğu gibi içinden çıkılmaz hale getiren, herkesin görebildiği halde karar vericilerin inatla görmek istemediği, kendilerinin konuya yanlış yaklaşımları çünkü.
Onlar da apaçık gerçeği görene kadar eli kalem tutan herkes ekonomi yazsa, ekranlarda tek bu konu işlense yerinde olacak.
“Başka ülkelerde de hayat pahalı değil mi, oralarda da enflasyon var” deniliyor ya, o laf doğru. Ancak biz onlardaki tek rakamlı enflasyonlara bakıp üç rakama yaklaşan kendi enflasyonumuzu az zararlı göstermeye çalışırken, onlar da Türkiye başta olmak üzere ekonomisi alarm zilleri çalan birkaç ülkeye bakıp kendilerini teselli ediyorlar…
Ülkelerimizin ekonomik performansları arasında büyük farklar var da ondan.
Bugünkü halimize yine de şükür etmemiz gerektiğini de biliyorum. Hiç değilse aradığımız her şey bulunabiliyor. Pahalı ama bulunuyor. Hayatları %5’lik enflasyonlarla sarsılan başka ülkelerin insanları, yöneticileri tarafından, özellikle gıda maddelerinde yaşanabilecek sıkıntı konusunda sürekli uyarılıyorlar.
ABD’de çocuk maması kıtlığı yaşanıyor.
Hindistan hükümeti, ülkenin önemli bir ihracat maddesi ve gelir kaynağı olmasına rağmen, ürettikleri buğdayın dışarıya satılmasına engel getirdi.
Bizim ülkemizin de buğday kaynağı bilinen Rusya ile Ukrayna, birbirleriyle savaş halinde bulundukları için, devre dışı.
Geçen gün fırından aldığım biraz büyükçe 2 (yazıyla İKİ) ekmeğe 35 TL ödedim.
Fırıncılar ne yapsın, kullandıkları ürünlerin fiyatları her gün biraz daha artıyor.
TÜİK geçen ayın üretici enflasyon rakamını %121.82 olarak açıkladı.
Ev fiyatları ve kiralar delicesine yukarıya doğru tırmanıyor diye ilgili-ilgisiz bakanlar sürekli toplantılar yapıyorlar. Onların bulacakları çareyi bu hafta Cumhurbaşkanı açıklayacakmış…
Nasıl bir çare bulacaklar meraktayım…
En son buldukları çare, kamu bankaları eliyle ev almak isteyeceklere düşük oranlı (aylık %0.89 ve %0.99) faizle kredi açmak oldu; fiyatı düşüreceğini düşünerek ilan ettikleri bu formül yüzünden, ev fiyatları %25 daha pahalı hale geldi. Sonunda, çare diye ilan edilen formülün uygulanmasından galiba vazgeçildi.
Bir yandan da döviz kuru sürekli yükseliyor.
Dolarda her 1 liralık artışın, kur garantili mevduat (KKM) uygulaması yüzünden, bütçeye getirdiği ekstra yükün 50 milyar TL olduğu biliniyor. KKM’nin devreye girdiği gün dolar 11 TL’nin altındaydı; dünü 16.30 TL olarak kapadı 1 dolar. Arada 5 TL’den fazla artış var. Bütçe açısından bu ne demek, siz hesap edin.
Geçen gün hayat pahalılığına değindiğim yazımda şunu yazmıştım, hatırlanacaktır:
“Merkez Bankası başkanı veya Hazine bakanı yurtdışında kazandıkları gelirlerinin yarıya yakınını bozdurma yükümlülüğünü zaten yerine getirmekte olan şirketlerin yöneticilerine ‘Ne olur, yabancı para kazançlarınızın geri kalanını da bozdurun’ diye başvuracak değil ya…”
Meğer Merkez Bankası tam da bunu yapmaya başlamış…
Akif Beki bugünkü yazısında yazıyor; okuyalım:
“Merkez Bankası, firmalardan döviz satmalarını rica ediyormuş. / Son günlerde, dolar 16 lirayı aşınca başlamış. Yardımcıları, Başkan’ın selamıyla arayıp ricayı iletiyorlarmış.”
Dolar veya Euro kazanan firmalar zaten elde ettikleri gelirin neredeyse yarısını zorunlu olarak TL’ye çeviriyorlar; demek şimdi geri kalan kısım da kendilerinden isteniyor. Oysa, adamlar Dolar veya Euro ile yurtdışına satış yapıyorlar ama üretimde kullandıkları ham maddeleri de yine yabancı paralarla yurtdışından satın alıyorlar. Bu yüzden mecburen bozdurdukları dolarların karşılığında ellerine geçen TL’leri yine dolara çevirmekteler.
Zorunlu TL’ye çevirme formulü de fazla işe yaramıyor yani.
Enflasyonu düşürmek için alınan kararların ters sonuç verecek yanlışlıkta olduğunu yazıyorum ya, bu da o yanlış kararlardan biri işte.
Benim en fazla üzüldüğüm konu da, enflasyonun siyasiler ile yüksek bürokratlara yanlış açıklamalar yaptırma özelliği…
Örnekler çok.
‘Cumhurbaşkanlığı finans ofisi başkanı’ sıfatı bulunan ‘Prof.’ unvanlı bir zat, geçen ayın sonlarında, televizyon ekranından “Ocak ayında eksi enflasyonla tanışacağız” açıklamasını yapmıştı. Ocak 2022 enflasyon oranı +%10.45 olarak gerçekleşti.
Hazine bakanlığına atanan bakan da, bir sonraki aylar için hep “Enflasyon düşecek” açıklamaları yaparak işe başlamıştı; bakan, şimdilerde, uyumamızı tavsiye ediyor, altı ay sonra uyandığımızda enflasyonun düşeceğinden söz ediyor.
En son, dün, AK Parti’nin teşkilatlanmadan sorumlu genel başkan yardımcısı, yine televizyon ekranlarından şu açıklamayı yaptı:
“Sonbahardan itibaren enflasyonda hissedilen düşüş de olacak. Topyekun mücadelemizde mesafe almış olacağız. Yazın da bunu hissedeceğiz. Çarşıda pazarda fiyatlarda iyileşme olacak.”
Duyunca “Keşke” dediğimi etrafımdakiler de duyup tebessüm ettiler.
“Keşke” dememin sebebi yalnız hayat pahalılığına maruz kalmamız değil, erken seçim de bekliyorum ya, o açıklama beklentimin yerine gelebileceği umudu anlamına geliyor.
AK Parti büyüğünün temennisi benim de temennimdir.
Ekonomi uzmanları seçimi ekonomide iyileşme için ‘tek çare’ olarak görüyorlar da ondan…