Özgün İrade Dergisi 2019 Mayıs ayı sayısı çıktı!

Özgün İrade Dergisi editörünün Mayıs sayısı ile ilgili değerlendirme yazısı...

Özgün İrade Dergisi 2019 Mayıs ayı sayısı çıktı!

Bizi Ramazan ayına kavuşturan Rabbimize hamdolsun. Bu bereket ve mağfiret ayını en iyi bir şekilde değerlendirmeyi, artılarımız eksilerimiz nelerdir, bu tespiti yapmayı, istiğfar etmeyi, şükr ve hamd etmeyi Rabbimiz cümlemize nasip etsin?

Kur´an ?´Size, orada öğüt alabilecek kimsenin öğüt alabileceği kadar bir ömür vermedik mi?´´ der. ?´Halbuki size uyarıcı da gelmişti. O halde tadın azabı?´´ diye devam eder. Bu ayeti daha iyi idrak edebilecek, ders alabilecek çok önemli bir atmosferin içindeyiz bu ay. Oruçluyuz. Kendimizi terbiye ediyor, eğitiyoruz. Günlük hayatın debdebesinden, şaşaasından kurtulabilirsek derin bir tefekkür fırsatı yakalayabileceğiz. Oruç´un, Ramazan ayının ayrılmaz parçası olan ?İtikaf´ zihin dünyamız hariç, her şeyimizi o dışarda hızla akan dünyaya kapama demektir bir süreliğine de olsa?

Tefekküre, muhasebe ve murakabeye nasıl da muhtaç insanoğlu. ?Oto kontrol´/irade mekanizmasını, ?özeleştiri´ geleneğimizi kaybedince, tartmadan, ölçmeden, vahiy ve akıl kriterine tutmadan her şeyi kabullenir olduk bugün.

Bu ay diğer aylardan farklı olarak içinde birçok zenginliği barındırmakta. İnançtan kaynaklanan bir teslimiyet, bir irade ortaya konur bu ayda. Oruç, her zaman ve her şekilde yiyen-içen, sağını- solunu görmeyen, açlık, yoksulluk ve yoksunluk nedir bunu bir dakikalığına olsun düşünmemiş, hemen yanı başında gezen, bir şekilde haberdar olan, ama ilgisiz, görmeyen, duymayan, işine geldiği gibi hareket eden insanlara/topluma ?dur biraz´ demektir. Birlikte, aynı zemine bastığın insanları, başka dünyaları da gör demektir. Onlara el uzat, tanı, paylaş? ?Kendin için´ yarın yapayalnız kaldığında sana umut ışığı olabilecek, seni uçurumun kenarından çekip alabilecek yatırımın için elini uzat şimdi?

Kur´an bize seslenir ya haykırırcasına; ?Ey iman edenler!´ diye. ?Allah´tan korkun´ diye. Bir nevi, bu gidişatla, bu hâlinizle sınıfta kalıyorsunuz, der. ?Herkes´ diyor, ?yarın için ne hazırlayıp gönderdiğine bir baksın!..´ Ardından ?Allah´tan çekinin´ der yaratan. Sanmayın ki bu gizli açık yaptıklarınızdan, suçlarınızdan kimse haberdar değil? ?Kuşkusuz, Allah yaptıklarınızdan haberdardır!´ demekte. 

Lehimize veya aleyhimize her ne yapıyorsak kendi ellerimizle yaptıklarımız yüzündendir. Doğru ve yanlış işlerimiz ve yaşadığımız/yaşattığımız hem bireysel hem toplumsal düzeyde her şey için. ?Sizi çarpan her musibet kendi ellerinizin işleyip kazandığı (günahlar) yüzündendir.´ Devam eden yanlışlarınla kendine ve topluma yaşattıklarınla gerçekte ?siz Allah´ı yeryüzünde aciz bırakabilecek değilsiniz.´ demekte yaratan.

Yanlışları, hatalarımızı asgari düzeye indirmek için zihni bir çaba ve muhasebemiz asla vazgeçilmez bir gerekliliktir. Bunun toplumsallığını ise istişare, meşveret, şura meclisleri oluşturur ki (ortak akıl), bunlar toplumsal hayatın insanî doğru ilkeler üzerinden seyrini mümkün kılar. Bu anlamda toplumsal örgütlenmeler, siyaset kurumu (devlet) ve siyasilerin mesuliyeti gelir ki, onların sorumluluğunun tarifi mümkün değildir. Çünkü her türlü yetkiyle donatılmış, yasama ve yürütme gibi iki devasa organın başında olan zevat her renk, her çeşit ve her türden insanların sorumluluklarını yüklenmişlerdir.

Doğal olarak toplumun iyi veya kötü gidişatından, yürürlüğe koydukları yasalardan ve sonuçlarından, yürütme ve yargıdan, adaletin tesisinden, insanca yaşanılır bir ekonomik hayatın ikamesinden siyaset kurumu, yönetici kadro sorumlu değil midir? Toplumsal cinayetlerden, aç ve açıkta kalan yoksullardan, yoksulluktan ve toplumsal mutsuzluktan siyaset erbabı sorumlu değiller mi?

Seçilenler kadar seçenler de iyi veya kötü gidişattan ve sonuçlarından sorumludurlar. Uzatacağımız el, atacağımız adımda -belirleyici olma anlamında- bu bilinç üzere hareket etme durumuyla karşı karşıyayız.

Her seferinde ?milletimizin/kardeşlerimizin mesajını aldık´ diyen ve değerlendirme toplantıları yapan siyasal ve sivil teşekküllerin, ?muhasebe´ den ?yenilenme´ ye dair ortaya koyduğu ve ?işte bu´ diyebileceğimiz farklı uygulamalara hasret kaldık desek yeridir. Yöneticilerimiz, tabiri caizse sıradan, halktan, doğal haliyle ortalama bir kişi gibi olmadıkça insanlığın kurtuluşu yoktur. Sittinsene de beklense değişen bir şey olmaz! Eşyanın tabiatı bu.

İşin bir başka yönü de var ki, iddia ve temsil makamındakilerin tutarsızlıkları, çelişkileri, yanlışları taşıdığımız dini sembol ve söylemlerin hanesine yazıldığında bunun toplumsal vebali, izahı ve tamirinin getireceği yük kimlere fatura edilecek? Toplum bu kamburu taşımak zorunda mı?

İslamî ve insanî değerlerin hususiyetlerine uygun bir tavır ve tutum geliştirmeyince, toplumda dini değerlerin ve Müslümanların bir saygınlığı kalır mı? Peki, bu saygınlığa gölge düşürenler ne yaptıklarının farkındalar mı acaba?    

Her zaman gerçekçi bir özeleştiri, kritik vazgeçilmemiz olmalı. Bununla büyür, bununla gelişir ve yenileniriz. Laf olsun diye, görüntü vermek için yapılan veya gereği yerine getirilmeyen ?meşveretler´ de hayır yoktur. Onlar ?yok´ hükmündedirler. Gurur, kibir, büyüklenme sarmalına girdiğinizde çıkış zor artık; şeytan çepeçevre kuşatmış, esir almıştır artık seni.

İşte şu kutlu Ramazan günleri bu zincirleri kırma vaktidir. Açları ve yoksulları görme ve nedenlerini irdeleme (itikaf) vaktidir. Oruçluyuz ümmet olarak, şükürler olsun, mazlum milletlerin uyanışına vesile olsun oruçlarımız? Allah için yemeyen, içmeyen, haramlardan kaçınan ve bu bilinci kalan on bir ayda da sergileme çabasını gösterenlere selam olsun?