Tarih: 25.12.2017 12:23

Osmanlılarda Peygamber sevgisi ve sünnet algısı

Facebook Twitter Linked-in

Osmanlı Devleti´nin kuruluş amacı İstanbul´un fethidir. Fetih bir Peygamber müjdesi olduğu için de, sünnetin izi sürülerek feth-i mübin gerçekleştirilmiştir. Kurulan devlet, ?Devlet-i Âliyye-i Muhammediye? olarak da anılmış, hattâ Osmanlı, Yeniçeri Ocağı´nın lâğvedilmesinden sonra kurduğu orduya bile Peygamber aşkına, ?Asakir-i Mansure-i Muhammediye? (Hz. Muhammed´in Muzaffer Orduları) adını vermiştir.

Yani Osmanlı bir ?Sünnet Devleti?dir! Dolayısıyla, geliştirdiği medeniyetin adı da ?Sünnet Medeniyeti?dir!

Peygamber-i Âlişan´a ve sünnetine öylesine derin bir aşkla bağlıdır ki, o aşkla Doğu´dan (Ahlat civarından) kuzeybatıya (Söğüt-Domaniç taraflarına) yürümüş, yerleşik düzene geçer geçmez de bölgenin en güçlü devleti Bizans´a meydan okuya okuya, 1326´da Bursa´yı fethetmiş, 1329´da cereyan eden Pelakanon Savaşı´nda Bizans ordusunu yenerek Üsküdar´a kadar gelmiş, 1331´de İznik´i ele geçirmiş, akabinde Rumeli´ye geçerek (1353) Bizans fethi esnasında Avrupa´dan gelebilecek yardımların yolunu kesmiştir.

Dahası var: Sultan II. Murad, İstanbul´u kuşatmaları sonuçsuz kalıp, nihayet fethi gerçekleştiremeyeceğini anlayınca,en verimli çağında tahttan feragat etmiş, fetih müjdesi oğlunu (Fatih Sultan Mehmed) 12 yaşında padişah yaparak uzlete çekilmiştir?

Zira, Osmanlı´nın nazarında fetih bir ?Peygamber emri?dir, icap ederse, bu emri yerine getirmek için tahttan da feragat edilir.

Aynı Padişah, besmele ve salât-ü selâmla başladığı vasiyetinde ??Saruhan Vilâyeti´nde bulunan malının gelirinden 3.500 altını Medine fukarasına, 2.500 altını Mescid-i Aksa´ya? bağışlamıştır.

Osmanlı Devleti, her yıl, ?Sürre Alayı? ile kutsal topraklarda yaşayan fakir-fukaraya dağıtılmak üzere yüz yıllar boyu külliyetli miktarda altın göndermiştir. 

Mondros Ateşkes Antlaşması´ndan sonra silâh bırakmak zorunda kalan Medine´nin son savunucusu ?Çöl Kaplanı? unvanıyla meşhur Fahreddin Paşa´nın,İngilizlere karşı ?Son Medine Savunması?, Peygamber sevgisinin son çarpıcı örneklerinden biridir. 

Kılıcını İngilizlere teslim etmeyen Paşa, Ravza´ya girmiş, kılıcını bırakmış ve ?Ya Resulüllah! Emanetini savunmak için kuşandığım kılıcı yine sana emanet ediyorum? demiştir?

Medine Muhafızları (valiler) Efendimize saygılarından dolayı, yüzyıllar boyu Medine´ye at sırtında girmemiş, Sultan II. Abdülhamid döneminde Medine´ye tren geldiğinde, ?Ruh-u Nebi incinmesin? denilerek rayların altına keçe döşenmiş, böylece gürültünün azaltılması yoluna gidilmiştir. 

Meşhur kıssadır?

Büyük şairlerimizden Yusuf Nâbî, 1678 senesinde Padişah´tan izin alarak, Osmanlı devlet ricâlinden meydana gelen bir hac kafilesiyle birlikte hacca gitmek için yola çıkmış...  

Kafile Medine yakınlarında konakladığı gece, Peygamber Efendimizin aşkından dolayı, Şair Nâbî´yi uyku tutmamış, dolaşmaya çıkmış ki, ne görsün! Kafiledeki paşalardan biri Medine´ye doğru bacaklarını uzatarak uyumuyor mu? Paşa´nın Medine´ye doğru bacaklarını uzatıp sere serpe uyuması karşısında kendini kaybetmiş, Peygamber aşkı mısralaşmış, o an yüreğinin derinliklerinde kopan şiiri bas bas bağırmaya başlamış:

?Sakın terk-i edebden, kûy-i mahbûb-i Hudâ´dır bu!

Nazargâh-i ilâhîdir, Makâm-ı Mustafâ´dır bu.

Habîb-i Kibriyânın hâb-gâhıdır fazîletde,

Tefevvuk-kerde-i arş-ı cenâb-ı Kibriyâ´dır bu!?

Yarın devam edelim inşallah?




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —