Bu kitapla amaçlanan her şeyden önce Osmanlı tarihi dolayısıyla günümüzü anlama ve yorumlama çabasıdır. Tarih ise, gerek malzemenin çokluğu ve karmaşıklığı, gerekse yaklaşım açılarının farklılıkları nedeniyle ister istemez asla noktalanamayacak; sürekli yeniden anlaşılması gereken ve yaşadığımız sürece de devam edip değiştiği için tüm analizleri sonuçsuz bırakan, tabiri caizse muğlak ama bir o kadar da derinleştirilmeye müsait bir alandır.
Bu ülkede yaşayan her sorumlu insanın, Osmanlı toplumu ve sonrasındaki altüst oluş hakkında bir bakış açısı geliştirmesi; Batı ve Doğu dünyası arasındaki ilişkilerin, çatışma ve uzlaşmaların mahiyetini kavraması ve buradan dersler çıkarması âdeta bir vecibesidir. İnsan olmaklığımızın önümüze koyduğu bu zorunluluk, bir “bilim”den ziyade bir bilince ulaşmanın ve bunun bize yüklediği sorumlulukları yüklenmemizin de bir gereğidir. Bunun ötesinde ise Fikret Başkaya'nın “Paradigma'nın İâsı”nda zikrettiği bir Afrika atasözünde dile getirildiği gibi: "Arslanlar kendi tarihçilerine sahip olana kadar, avcılık öyküleri her zaman avcıyı yüceltecektir."