Allah’ın bir ism-i celili ‘Hakîm’dir. Yaptığı işleri belli gayelere, amaçlara göre yaratır. Hikmetin olduğu yerde lüzumsuzluk, boş işlerle meşgul olmak, abesle iştigal etmek gibi gayr-ı ciddilik olmaz. İbadetlerin çok az kısmı sırf taabbudi, kulluk simgesi olarak var olmuşken, büyük çoğunluğu kulluk görevi yanında belli hikmetler de barındırmaktadır. Ramazan orucu da birçok hikmeti barındıran ve İslam’ın temel unsurlarının en büyüklerinden ve birincilerinden olan bir ibadettir. Cenab-ı Hakk’ın rububiyetine/insanları eğitme ve terbiye etme cihetine, insanın şahsi/bireysel, sosyal ve toplumsal hayatına, Allah’ın sonsuz nimetlerine karşı şükrünü eda etme yönüne bakar hikmetleri var. Bu hikmetlerden biri de; ‘insanlara kulluk kimliğinin hatırlatılması’.
“Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, oruç size de farz kılındı. Umulur ki takva mertebesine ulaşırsınız” (Bakara, 2/183) mealindeki ayette ifade edildiği üzere, oruç ibadeti eski ümmetlerde de gereken bir vecibe idi. Diğer zamanlarda/aylarda açlık nedir bilmeyen çoğu insan, yedikleri ile aldığı enerji sayesinde kendini dev aynasında görmeye başlayabilir. Bu bakış açısı ise kendisini şımarıklık çukuruna sürükler. Varlığıyla, hayatıyla, ayakta durmasıyla, maddi ve manevi donanım ve dinamikleriyle her an ve her zaman Allah’a muhtaç olduğu halde, kendini istediği gibi hareket etme serbestliğine sahip olduğunu düşünmeye başlar. “İnsan her yönden kendini müstağni (ihtiyaçsız) hissettiği zaman azgınlaşır” (Alak, 96/6) mealindeki ayette insanın bu şımarıklığına işaret edilmiştir. İnsan aç kaldığında enerjiden kaybeder. Biyolojik güçsüzlük, psikolojik güçsüzlüğe yol açar. İnsanın cismani yanı ne kadar zayıf düşerse, ruhani tarafı o nispette güçlü olur. Ramazan orucu insanı maddi yönden zayıflatır, fakat manevi yönünü güçlendirir. Ruhun ulvi hassasiyetleri güçlendiği nispette nefsin süfli arzuları gerilemeye başlar. Böylece insan melekleşmeye doğru yol alır. Rivayetlerde şöyle bir temsil nakledilmektedir: Cenab-ı Hak nefse demiş ki: “Ben neyim, sen nesin?” Nefis demiş: ‘Ben benim, sen sensin!” Yani kendini de bir şey sanmış ve Allah’a karşı bağımsız, özgür, istediği gibi hareket edebilen müstakil bir varlık olarak görmeye başlamıştır. Sonra cehennem azabı dâhil çeşitli azaplarla cezalandırmış ve yine aynı soruyu sormuş. Nefis yine: “Ene ene, ente ente” (ben benim, sen sensin) demiş ve enaniyetten/egosundan vazgeçmemiş. Sonra açlık ile azap vermiş, aç bırakmış. Ve yine sormuş: “Men ene vema ente?” (Ben kimim, sen kimsin?) Bu defa aklı başına gelen Nefis: “Ben senin aciz kulunum, Sen de benin çok merhametli Rabbimsin” demiş ve âciz bir kul olduğu gerçeğini kulağına küpe yapmıştır. Yine de aldanmamak için dikkatli olmak lazım..!
Bu dünya çok gaddardır dikkatli ol kardeşim
Seni aldatacaktır uyanık ol kardeşim
Gaflet uykusu basmış gözlerin hep mahmurdur
Bak şafaklar sökmüştür uyan artık kardeşim
Yiyip içip yaşamak derin uykuya dalmak
Hayali balonlara binip havaya uçmak
Gerçekten göğe uçup yüksek burçlara çıkmak
Ölüme çare değil iyi düşün kardeşim
Ölümden kaçıyorken ölüme kaçıyorsun
Yerinde duruyorken sonuna koşuyorsun
Aynalarda canlısın gölge dolaşıyorsun
Uykudayken gezinen canlı değil kardeşim.