Diyarbekir binlerce yıldır Yukarı Mezopotamya’nın merkezi bir şehri.
Yolların ve kültürlerin kavşak noktasında olması ve binlerce yıllık tarihinin yanı sıra yetiştirdiği çok sayıda sanatçı, siyasetçi ve bilim adamı ile de ünlü.
Türkiye kültür, fikir ve edebiyat hayatına mührünü basmış çok sayıda evlat yetiştirmiş münbit bir medeniyet merkezi.
Said Paşa, Ali Emiri Efendi, İshak Sukuti, Süleyman Nazif, Şair Sırrı Hanım, Hanili Salih Bey, Ziya Gökalp, Faik Ali Ozansoy, Cahit Sıtkı Tarancı, Celal Güzelses, Sezai Karakoç, Esma Ocak, Ahmed Arif ilk akla gelenler.
Şehr-i Azim Diyarbekir’in, Müslüman Kürt, Türk ve Arap asıllı evlatlarının yanı sıra şehrin kadim yerlileri olan Süryani ve Ermenilerden de kıymetleri yeterince bilinmeyen evlatları var.
“Gavur Mahallesi”, “Söyle Margos Nerelisen?”, “Tanrı’nın Seyir Defteri” “Biletimiz İstanbul’a Kesildi”, “Tespih Taneleri” kitaplarında 1940’lı yıllardaki çocukluğunun Diyarbekir’ini en duygulu bir şekilde anlatan ikinci bir Mıgırdiç Margosyan yok!
Yine yeterince kıymeti bilinmeyen Süryani Naum Faik’i de yakından tanımak gerekir.
Naum Faik Palak / Fotoğraf: Wikipedia
Naum Faik Palak, Süryani Ortodoks (Yakubi) bir ailenin çocuğu olarak 1868’de Diyarbekir Suriçi'nde doğdu.
Babası Yakup oğlu İlyas Palak, annesi ise Sefer kızı Seyyide Hanım’dır.
İlkokulu Diyarbekir’deki Süryani Medrese’sinde bitirdikten sonra orta öğrenimine 1881 yılında yine Diyarbekir’de 1879’da Süryani Kadim Kardeşler Cemiyeti tarafından kurulmuş lisede başladı.
8 yıl öğrenim gördüğü okul ekonomik nedenlerle kapanınca eğitimini tamamlayamadı.
Süryanicenin yanı sıra Türkçe, Arapça, Kürtçe ve Farsça, bir miktar da Ermenice ve Fransızca, ABD’ye gittikten sonra da İngilizce öğrendi.
Yüksek öğrenimine Suriye’de devam etmek istediyse de babası ve annesini peş peşe kaybettiğinden dolayı bu isteğini gerçekleştiremedi.
1888’de Diyarbekir Süryani okulunda öğretmenliğe başladı. Kısa bir süre Beşiri’nin Hashas köyünde Kürtçe'den başka bir dil bilmeyen Süryani çocuklarına Süryanice öğretti.
Urfa’da ve Adıyaman’da öğretmenlik yaptıktan sonra 1890’da tekrar Diyarbekir’e döndü.
1895 yılı Aralık ayında Diyarbekir’de Ermenilerle Müslümanlar arasında çıkan olaylarda binlerce insanın ölmesi üzerine 1896’da önce Humus’a oradan da Beyrut ve Kudüs’e gitti.
Halep yoluyla Diyarbekir’e döndükten sonra 1899 yılında Kiryakos Hıdırşah’ın kızı Lusi Hanımla evlendi.
2 oğlu ve 3 kızı oldu. İki oğlu 1904 ve 1906’da, bir kızı ise 1912’de öldü.
Naum Faik, 1904-1912 yılları arasında bir yandan Diyarbekir’de öğretmenlik yaparken bir yandan da Diyarbekir Meryem Ana Kilisesi’nde de dini görevlerini yürüttü.
Diyarbakır Süryani Meryem Ana Kilisesi
1908’de 2. Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra İntibah ‘Uyanış’ Cemiyeti’ni kurdu.
16 Temmuz 1910 günü 15 günde bir çıkmak üzere yayın hayatına başlayan Süryanice ‘Şark Yıldızı’ anlamına gelen ve Süryanice, Arapça, Kürtçe ve Türkçe yayın yapan Kevkeb d’Medinho gazetesini çıkarmaya başladı.
Dergi 27 Temmuz 1912’ye kadar yayınını sürdürdü. Gazete ilk yıl 26, ikinci yıl ise 17 sayı yayımlanabildi.
Bölgede olayların artması üzerine 1912 yılında ailesi ile birlikte Halep, Beyrut yolu ile Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etti.
Diyarbekirli Cebrail Boyacı Efendi’nin ABD’de çıkardığı ve 1914’te kapanan İntibah gazetesinden sonra 1916 yılında ABD’de Süryanice, Arapça ve Türkçe yayın yapan Beth-Nahrin (Mezopotamya) gazetesini çıkardı.
Gazete 1929 yılına kadar yayın hayatına devam etti.
ABD’de kurulan Asur-Keldani Vatanı Derneği tarafından 28 Mart 1921’de haftalık olarak çıkarılan İttihad gazetesinin başyazarlığı ve sorumlu müdürlüğünü yaptı.
Bu süre zarfında Beth-Nahrin’in yayınına ara verdi. İttihad, 25 Mart 1922’de kapanınca tekrar Beth-Nahrin’i çıkarmaya devam etti.
Kısa bir hastalık süresinden sonra 5 Şubat 1930’da New York’da vefat etti.
Naum Palak, tüm hayatını yok olmaya yüz tutan Süryanice'nin yaşaması ve Süryani halkının sorunlarına adadı.
Dil, edebiyat, tarih, din ve toplumla ilgili otuzun üzerinde kitap ve çeviri kaleme aldı. Süryanice, Türkçe ve Arapça şiirler yazdı.
Ömrünün son yıllarında Ömer Hayyam’ın Rubaileri’ni Farsça’dan Süryanice’ye çevirdi.
Bir yandan iyi bir dindar olarak Süryani Ortodoks Kilisesi’nde çalışırken, bir yandan da Nesturi (Asuri), Keldani, Maruni, Katolik ve Protestan Süryanileri aynı etnik kimliğe sahip olduklarını vurgulayarak birlikte hareket etmeye çağırdı.
Dini kimlik (mezhep) ile etnik kimliğin iki ayrı şey olduğunun altını çizerek mezhepsel ayrılık ve ihtilafları bir kenara bırakarak milli bir bütünlük sağlamaya, Arami, Asuri ayrılığını gidermeye çalıştı.
Türkiye ve Türkçe'yle, özellikle de Diyarbekir ile irtibatını ölene kadar kesmedi.
Naum Faik'in mezar taşı New Jersey, ABD Fotoğraf hujada.com
“Sende doğdum sende ölmek isterim ey vatanım,
Eylerim arz-ı türabında gömülsün bu tenim…” arzusu maalesef yerine getirilemedi.
Bedeni New York’taydı ama ruhu hep Diyarbekir’de kaldı.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.