28 Aralık 2011 gecesi, Kürtlerin kara bahtlarının en kara gecelerinden biri oldu.
Kuş uçmaz, kervan geçmez dağlarda geçimlerini 'sınır ticareti' ile sürdüren, Şırnak’ın Uludere İlçesi'ne bağlı Roboski köylüleri; akıllarına fikirlerine gelmeyecek bir şekilde ve anda katliama uğradılar.
Fotoğraf: Twitter
Karakoldaki askeri yetkililerin bilgileri dahilinde, her gece gidip geldikleri yolda saat 21.39 ile 22.24 arasında Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup uçaklardan atılan bombalarla; 19'u, 18 yaşından küçük çocuk olmak üzere 34 kişi paramparça olarak hayatını kaybetti.
Haber siteleri, saatlerce sessiz kaldıktan sonra; 'sınırda kaçakçılık yapan köylülerin arasında bir PKK liderinin olduğu istihbaratı nedeniyle bombalandıklarını' duyurdular.
Dini, dili, mezhebi; taşı, toprağı, suyu havası bir olanları bölenlerin; kardeşi kardeşe hasret bırakanların gözünde ölenler 'kaçakçıydılar'.
'Kaçakçı', 'soyguncu' ve 'hayın'
Nesiller boyu kaderleri de 'isimleri' de hep aynıydı.
Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil,
Fıkaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkiyaya çıkar adımız
Kaçakçıya,
Soyguncuya,
Hayına...
Kimse hawarlarına yetişemedi, hoş yetişseydi de ne yapabilirlerdi ki, zalım bombalara karşı!
Ahmed Arif Kirvemin dediği gibi anaları, babaları, kerdeşleri 'Bir sabah namazı vakti' ancak ulaşabildiler paramparça bedenlerine.
Vurulmuşum
Dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Yatarım
Kanlı, upuzun...
Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız
Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz.
Rivayet sanılır belki,
Gül memeler değil,
Domdom kurşunu,
Paramparça ağzımdaki...
Ölüm buyruğunu uyguladılar,
Mavi dağ dumanını
Ve uyur-uyanık seher yelini
Kanlara buladılar...
Olayın duyulması ile birlikte, vicdan ve merhamet sahibi herkes Roboski'ye koştu.
Hiçbir şey yapamamanın çaresizliği içindeki on binlerce insan, en azında acıları paylaşmak için Roboski'ye akın etti.
BDP milletvekili arkadaşlarımla beraber ben de Roboski'ye gittim.
Taziye günlerce sürdü. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani'nin özel temsilcisi Serbest Lezgin Sindori başkanlığındaki bir heyet de köye gelerek Mesud Barzani adına başsağlığında bulundu, Fatihalarını okudu.
Sindori, olayın çok acı olduğunu belirterek, "Bizim burada olmamızın sebebi sizin acınıza ortak olmaktır. Bu acı olay karşısında neler söyleyeceğimizi bilemiyoruz" dedi.
Kürtlerin kadim taziye gelenekleri doğrultusunda hayatını kaybedenlerin ailelerine mütevazi bir katkı olmak üzere de 40 bin dolar bir yardım getirdi.
Kürt taziye geleneğinde cenaze evine taziye boyunca karşılama ve ağırlama da yardımcı olmak amacıyla bir teneke yağ, bir çuval pirinç, un veya şeker... götürme halen de devam etmektedir.
Şehirlerde ise cenaze evine yemek, günlerce komşular ve akrabalar tarafından götürülür, acıları paylaşılır.
Birkaç gün sonra 11 Ocak 2012 Çarşamba günü TBMM'de gündemle ilgili görüşmeler sırasında söz alan, gelenekten, görenekten, örften ve adetten haberi olmayan CHP Milletvekili Aytun Çıray;
"Aklımın almadığı bir husus var; siz nasıl olup da Mesut Barzani’nin parti temsilcisinin, ölenlerin yakınlarına yardım adı altında para dağıtmasına göz yumarsınız?
Uludere, Kuzey Irak'ın egemenlik sahasına girdi de bizim haberimiz mi yok? Bu, egemenliğimizin açıkça ihlalidir.
CHP liderine zorluklar çıkarıp, çirkin isnatlarda bulunacaksın; ama Kuzey Irak'ta kim bilir hangi yayılmacı emelleri besleyen aşiret reisinin işini kolaylaştırıp, ekmeğine yağ süreceksiniz" diyerek Barzani'yi aşağıladı.
Yerimden kalkarak cevap vermek için TBMM iç tüzüğüne göre söz istedim.
Meclis iç tüzüğüne göre eğer konuşmacı partinize hakaret etmiş ise partinizin grup başkan vekili; şahsınıza bir hakaret söz konusu ise siz cevap veririsiniz.
O günkü Meclis oturumunu yöneten Güldal Mumcu (Uğur Mumcu'nun eşi) biraz da şaşkınlıkla, "Hangi gerekçe ile söz hakkı istiyorsunuz Sayın Tan?" diye sorunca, ben;
"Barzani amcamın oğludur. Amcamın oğluna hakaret edildi. Ailevi nedenlerle söz istiyorum" dedim.
Sağ olsun biraz da teamülleri zorlayarak bana söz verdi. Üstelik iki dakika olan cevap hakkını da üç dakikaya çıkardı.
Benim Barzani'ye hakaret ile ilgili söz istememe CHP Aydın Milletvekili Osman Aydın yerinden laf atarak karşı çıktı.
İsterseniz bundan sonrasını TBMM tutanaklarından takip edelim;
OSMAN AYDIN (Aydın): Barzani'yi savunmak sana mı düşüyor?
ALTAN TAN: Barzani'yi savunmak bana düştü, benim amcam oğlu, var mı bir itirazın? Varsa bir itirazın söyle! Varsa bir itirazın söyle! (CHP ve AK PARTİ sıralarından gürültüler)
KEMALETTİN AYDIN (AKP Gümüşhane): Amcaoğlunun yeri değil burası!
MUSTAFA ELİTAŞ (AKP Kayseri): Sayın Başkan, burası amcaoğlunu savunma yeri değil.
ALTAN TAN (Diyarbakır): Sevgili arkadaşlar, ben CHP'li üyenin, dost ve kardeş Irak Cumhuriyeti'nin Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Sayın Mesut Barzani'yle ilgili hakaretine cevap vermek için geldim ama önce AKP'yi kınıyorum.
"Ne alakası var?" diye cevap vereceğinize, böyle bir yanlışlığa siz de cevap vermeliydiniz. Bugün…
MUSTAFA ELİTAŞ (AKP Kayseri): Sayın Başkan, lütfen, yanlış yapıyorsunuz, burada başka bir ülkede yaşayan bir kişiyle ilgili konuşma hakkı, savunma hakkı nasıl verirsiniz?
ALTAN TAN (BDP Diyarbakır): Barzani benim amcam oğlu…
ALTAN TAN (Devamla): Sevgili arkadaşlar, burada diplomasinin, devletlerarası hukukun, çevredeki dost ve kardeş ülkelerin hukukuyla ilgili doğru bir dil kullanılma mecburiyeti vardır.
ALTAN TAN (Devamla): Bugüne kadar "aşiret reisi" diye aşağıladığınız insanlar (ile ilgili sözleriniz) her Kürt'ün yüreğinde ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı her namuslu, haysiyetli şahsın yüreğinde yara açmaktadır. Bunların kimseye faydası yok.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri): Sayın Başkan, bir ilke imza attınız, başka bir yerde yaşayan insanın burada savunulmasını sağladınız...
ALTAN TAN (Devamla): Bunları hiçbir şekilde kullanmanızı doğru bulmuyorum. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin varisi olduğu Osmanlı İmparatorluğu'nu kuran Osman Bey de bir aşiret reisiydi. Bugün aşiret reisi olmak da öyle zannettiğiniz gibi utanılacak bir şey değil...
KEMALETTİN AYDIN (AKP Gümüşhane): Onu sen söylüyorsun. Dediği gibi işte, aşiret başkanının torunları!
ALTAN TAN (Devamla): Keşke bir aşiret reisinin kültürü, örfü, adabına sahip olsaydı bazı arkadaşlar...
ALTAN TAN (Devamla): Sevgili arkadaşlar, bu üslubu değiştirmek zorundasınız. Bugün Kürtlere olan bu kininiz nereden geliyor?
Avrupa'da 6 milyon Arnavut var, iki buçuk tane Arnavut devleti var, Arnavutluk var, Kosova var, Makedonya'nın da yüzde 50'si Arnavut.
Çeçenistan Özerk Bölgesi var, Nahcıvan Özerk Bölgesi var, Abazaların, Acaraların özerk bölgesi var.
Dünyada mazlum ve mağdur Kürtler gökyüzünün altında bir bölgesel yönetim sahibi olmuşlar, bu kadar kin ve nefretiniz niye? Bu kinle ve nefretle nasıl bir Türkiye kuracaksınız?
AK PARTİ'nin gözü aydın olsun, bu CHP olduğu müddetçe daha çok ekmek yersiniz; ama (AK Partililere dönerek) sizde de bu kafa olduğu müddetçe demokratik bir Türkiye'yi kuramazsınız.
Sevgili arkadaşlar, bu dilin yanlış olduğunu söylüyorum ve arkadaşımızın gelip bu sözünü geri almasını teklif ediyorum.
Bu sözlerle üç dakikalık söz hakkımı tamamladım.
Meclis'teki bu üç dakikalık 'amcaoğlu' konuşması büyük yankılar uyandırdı.
Ulusalcı-Türkçü çevreler sövüp sayarken; Kürtler coştu.
Sadece Türkiye'de değil Irak Kürdistan Bölgesi'nde de aylarca pop-star muamelesi gördüm.
Mesud Barzani'nin özel kalem müdürü arayarak tebriklerini iletti. Ben de bunun bir vazife olduğunu, hakaretin sadece Sayın Barzani'ye değil, onun şahsında tüm Kürtlere yapıldığını söyledim.
Bu olaydan yaklaşık bir yıl sonra 23 Şubat 2013'te çözüm sürecinin Abdullah Öcalan ile ilk görüşmesi için Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder ile birlikte İmralı Adası'na gittik.
MİT'in bize teslim ettiği Öcalan'ın mektubunu 1 Mart 2013'te Sırrı Süreyya Önder, Gülten Kışanak, Selahattin Demirtaş, Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'tan oluşan 6 kişilik bir heyetle Kandil'e götürerek; Murat Karayılan'a teslim ettik.
Kandil dönüşü 3 Mart 2013 günü Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani bizi özel konutunda öğle yemeğine davet etti.
Davete Aysel Tuğluk, Ahmet Türk ve Mehmet Emin Penciwani ile birlikte gittik.
Neçirvan Barzani kendi arkadaşlarından yalnızca bir kişiyi toplantıya aldı. Sanırım toplantının daha samimi bir ortamda geçmesini istedi. Toplam 6 kişi olduk.
O güne kadar benim Neçirvan Barzani ile herhangi bir tanışıklığım yoktu.
Neçirvan Barzani, bizi konutun dış kapısında güler bir yüzle ve oldukça samimi bir şekilde karşıladı.
İki elini açarak bana doğru yürüdü ve "Pısmam tu bı xér hati, ser seré me; ser çavé me hati" (Amcaoğlu hoş geldin, başımızın, gözümüzün üzerine geldin) diyerek kucakladı.
İlk başta bu 'Pısmam' (Amcaoğlu) muhabbetini anlamayan Ahmet Türk; "Ev pısmamtiye we jı ku hat" (Bu amcaoğluluğunuz da nereden çıktı?) dedi, gülüştük.
Birlikte, son Kandil görüşmemizi ve çözüm sürecini değerlendirdiğimiz bir basın toplantısı yaptık. Benle Neçirvan Barzani kameralar önünde ayakta, yan yana durduk.
Ahmet Türk konuşurken nereden aklına geldiyse, Neçirvan Barzani kulağıma eğilerek "Pısmam, hun ji kijan aşirin?" (Amcaoğlu siz hangi aşirettensiniz?) diye sordu.
Ben de "Midyat Heverka Konfederasyonu'nun Dermemmıka Aşireti" diye cevap verdim, yine gülümsedik.
Yemek de çok samimi ve esprili bir ortamda geçti. Üç dört saat sonra kalkmak istedik, Neçirvan Barzani "Acele etmeyin" diyerek bizi oturttu. Birkaç kez daha kalkmak isteyince "Niye bu kadar acele ediyorsunuz?" diye sordu.
Biz de "Buradan doğruca sınıra, Habur'a gideceğiz; en az 3 saatlik bir yol. Oradan Diyarbakır’a da 3-4 saat; çok geç olmadan Diyarbekir'e varmak istiyoruz" dedik.
Neçirvan Barzani, hemen cep telefonuna davranarak birini aradı ve "Özel uçağımı hazırlayın, misafirlerimi Diyarbekir'e götürecek" diyerek telefonu kapattı ve bizi bir kez daha oturttu.
Biz, "Diyarbekir'de gümrük kapısı yok, inişimize izin vermezler" dediysek de gülerek; "Boş verin inip gidin" dedi.
Aynen yeni çevrilen Türk dizi filmlerinde olduğu gibi bir müddet sonra lüks arabalarla özel uçağın kapısına kadar götürüldük.
Uçağa binerken Diyarbekir'deki kardeşim Alaaddin'i aradım ve durumu kısaca özetleyerek, "Kimseye, basına haber verme, tek başına havaalanına gel, bir araba yeter, 3 kişiyiz; bir sansasyon olmasın" dedim.
36 dakikalık çok rahat ve zevkli bir uçuşla Diyarbekir'e indik.
Biz Diyarbekir’e inmeden gerekli tüm iniş formaliteleri halledilmişti. Sadece havaalanından çıkarken, peşimizden koşan polisler "Hiç olmazsa pasaportlara bir tarih damgası vuralım" dediler, pasaportları verdik.
Bir yıl sonra bir olay daha yaşadık!
AK Parti’nin, son yıllarda tüm büyük köprü, havalimanı, termik santral ihalelerini verdiği bazı mütahitlerin, resmi savcılık kararıyla tespit edilen telefon görüşmeleri sesli ve yazılı olarak medyaya düştü.
Şubat 2014'te yaşadığımız bu olayda TBMM çalkalandı, Meclis birbirine girdi.
CHP, bu kayıtları bir kitapçık şeklinde basarak meclise getirdi ve milletvekillerine dağıttı.
Bu görüşmelerin sesli kayıtlarını da mecliste milletvekillerine dinletti. Kitapçığın 51 ve 52. sayfalarında ağza alınmayacak küfürler vardı.
Olay tam anlamıyla bir skandaldı.
AK Parti Hükümeti’nden ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden milyarlarca dolarlık ihaleler alan bu şahıslar mahkeme kararıyla tespit edilen ses kayıtlarında milletin ve özellikle de Kürtlerin anasına avradına dümdüz küfür ediyorlardı.
Bu rezalet durumla ilgili önce mecliste bir basın toplantısı yaptım, sonra da 17 Şubat 2014’te TBMM Genel Kurulunda söz alarak bir konuşma yaptım.
Mak-Yol İnşaat sahibi Adnan Çebi, ortakları Mehmet Cengiz ve Hayrettin Özaltın arasında savcılık tarafından kayıt altına alınan iğrenç konuşmalar, kahkaha ve küfürlerle devam ediyordu.
Küfürleri kitapçıktan okumaya başladım, tabii sansürleyerek!
Hayrettin Özaltın: ‘'Milletin anasını s.......m.'
'En iyi Kürt ölü Kürttür'; 'Onların hepsinin anasının a......a k......m.'
Mehmet Cengiz; 'Aynen, aynen, o... çocukları'
‘Milletin a...na koyacağız!’
Kitapçığın 51 ve 52. sayfalarındaki bu küfürleri Meclis'ten özür dileyerek okuduktan sonra konuşmama AK Parti sıralarına dönerek devam ettim;
AK Parti'li kardeşlerim bakın kimlerle iş tutuyorsunuz. Milletin bilmem neyine k...yım diyenlere 1 milyar 100 milyon euroluk Ilısu Barajı İhalesi'ni verdiniz, yetmedi Hasankeyf'te 4 adet dev köprüyü açık ihalesiz davetiyeyle verdiniz.
Cevap verin!
Parayı veren Hasankeyf (Batman) Milletvekili Mehmet Şimşek nerede, Mehdi Eker nerede, Binali Yıldırım nerede?
Bu ihaleler yetmedi;
Sayın Mesud Barzani ve Sayın Neçirvan Barzani de bütün Kürtlerin anasına avradına küfredenlere 420 milyon dolarlık Erbil Havaalanı, 420 milyon dolarlık Duhok Havaalanı ve 100 milyon
dolarlık Erbil Kerkük duble yolu ihalelerini verdiler…
Sayın Barzani, bu mecliste bir CHP milletvekili çıktı; size hakaret etti. Cevap için söz istedim en başta AK Parti'liler itiraz ettiler.
‘Hangi sıfatla bir yabancı için söz istiyorsun?’ diyerek beni engellemeye çalıştılar.
‘Amcamın oğludur’ dedim. Sizin izzet ve ikbalinizi burada kardeşleriniz savunurken siz milyar dolarlık ihaleleri bütün bir milletin, Kürtlerin anasına avradına küfredenlere veriyorsunuz!
"Bu kişiler, 'En iyi Kürt ölü Kürt'tür' diyorlar" dedim.
Oturdukları yerden laf atan ve konuşmamı kesmek isteyen AK Parti'lileri de ‘Utanın, utanın; utancınızdan susup oturacağınıza, bir de bu kişilere sahip çıkıyorsunuz’ diye, bağırarak azarladım.
Meclisteki Genel Kurul konuşmam ile basın toplantım internet sitelerinde görüntülü olarak var. Merak edenler izleyebilir.
Cengiz ve Özaltın hakkında, "Bütün milletin ve özellikle de Kürtlerin namus ve şerefine hayasızca dil uzattıkları" gerekçesi ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundum.
Kürdistan Demokrat Partisi Ankara Temsilciliği'ne de bir mektup yazarak; "Mehmet Cengiz'e Erbil Havaalanı, Duhok Havaalanı ve Erbil-Kerkük Duble yolu olmak üzere toplam 1 milyar dolarlık ihale verdiniz. Kürtlerin anasına avradına küfreden bu kişilerden hesap sormayı düşünüyor musunuz?" diye sordum.
Mecliste, "Barzani benim amcam oğludur" dediğimde arayarak tebrik eden Sayın Mesud Barzani’nin özel kalem müdürü, bu sefer arayarak; şöyle dedi:
Serok Barzani bu konuşmadan dolayı ‘müteessir’ oldu. Kendisinin bu ihaleler ile bir ilgisi yok. Gerekli şartları yerine getiren herkes ilgili bakanlığa müracaat ederek bu ihalelere girebilir ve uygun teklifi vererek alabilir.
Aydınlanmış oldum!
Fazla yoruma gerek yok!
‘Amcaoğlum’ dediğinizde teşekkür, nazik bir şekilde uyardığınızda ise ‘teessür!’
Siyasetin en acımasız yanı da bu; ya ‘yandaş ve candaşsınız’ veya ‘düşman ve hain!’
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish