1962'de bağımsızlığı kazandıktan sonra İktidarı devralan Cezayir Cumhuriyeti geçici hükümeti içinde kısa sürede ayrılıklar ve bölünmeler meydana geldi.
Yûsuf bin Hadde ile Ahmed bin Bellâ yanlıları çatışmaya başladı.
29 Eylül 1962'de başkanlığa 1956 yılından beri tutuklu olan Ahmed bin Bela, Millî Kurtuluş Cephesi'nin başına M. Haydar ve Savunma bakanlığına da Genelkurmay Başkanı Albay Huari (Hayri) Bumedyen getirildi.
Ahmed bin Bella 1916 yılında Cezayir'in Maghnia şehrinde doğdu.
İkinci Dünya Savaşı'nda Fransız ordusuna asker olarak katılarak cesaret madalyası aldı, baş gedikli rütbesi ile ordudan ayrıldı ve Cezayir bağımsızlık hareketine katıldı.
1946 yılı sonlarında Ahmed Messali Hac'ın önderliğindeki Halk Partisi'nden ayrılarak
partinin radikal kanadı tarafından oluşturulan gizli askeri özel örgüte (Organisation Spéciale) geçti ve bir yıl sonra örgütün başkanı oldu.
Fransa hükümeti 1956'da Cezayirli liderleri görüşme için Paris'e çağırdı.
Görüşmelere katılmak üzere Paris'e gitmek için uçağa binen Bin Bella, arkadaşı Huari Bumedyen ile birlikte uçakta tutuklandı ve 1962 yılına kadar Paris'te cezaevinde kaldı.
Cezaevinde kaldığı süredeki açlık grevleri, eylem ve açıklamaları ile bir halk kahramanı haline geldi.
1 milyondan fazla insanın ölümüne, 500 bin Cezayirlinin Tunus ve Fas'a sığınmasına, 8 bin köyün yakılarak boşaltılmasına ve 2 milyona yakın nüfusun evsiz barksız toplama kamplarına sürülmesine mal olan Cezayir Özgürlük Hareketi, bağımsızlıktan sonra başka bir mecraya girdi.
Sosyalist hükümet Kasım 1962’de bütün siyasi partileri kapattı ve tek parti diktatörlüğü başladı.
Fransız işgalinin başladığı 1830 yılından itibaren Fransızlara karşı en büyük direnişi gösteren dindar Müslümanlar dışlanmaya, İslami kadrolar tasfiye edilmeye başlandı.
Müslüman halk, Fransızlardan sonra bu sefer de Sosyalist diktatörlüğe karşı direniş ve mücadele başlattı.
Devrim kadrolarının kendi aralarında da iktidar mücadelesi başladı ve 19 Haziran 1965’te Albay Hayri Bumedyen, Ahmed bin Bella’yı devirerek iktidara el koydu.
Bin Bella tutuklanarak cezaevine gönderildi. Bir müddet sonra cezaevinden çıkarılarak, 1980 yılına kadar ev hapsinde tutuldu, 1980'de yurt dışına izin verilen Bin Bella ancak 1989'da ülkeye dönebildi.
Cezaevi, ev hapsi ve sürgünde kaldığı uzun yıllar sonunda başlangıçtaki Sosyalist fikirlerinden uzaklaşarak İslami görüşleri benimsedi.11 Nisan 2012'de 96 yaşında öldü.
Bin Bella'dan sonra cumhurbaşkanı olan Bumedyen, 23 Ağustos 1932'de Cezayir'in Kalime iline bağlı Clauzel beldesinde doğdu.
Konstantin'deki İslam Enstitüsü ve Kahire'de el-Ezher Üniversitesi'nde okudu.
1954 yılında katıldığı özgürlük hareketinin Oran bölge komutanı, 1960 yılında ise Kurtuluş Ordusu'nun Genel Kurmay Başkanı oldu. Fas ve Tunus'ta askeri kamplar kurdu.
1962'deki bağımsızlık sonrası devrimcilerin kendi aralarındaki iktidar kavgalarında Ahmed bin Bella'nın yanında yer alarak cumhurbaşkanı olmasını sağladı.
19 Haziran 1965'te Bin Bella'yı devirerek yerine geçti. 1968 yılında bir suikast girişiminden kurtuldu.
Fransa ile ilişkilerini sürdürmesine rağmen 3. Dünya Bağlantısızlar Hareketi'nin önemli liderlerinden biri oldu.
Kan kanseri hastalığı nedeniyle 27 Aralık 1978'deki ölümüne kadar, Sosyalist tek parti diktatörlüğüne dayalı uygulamalarını sürdürdü, yerine Şadli bin Cedid seçildi.
Aynı politikalar Bin Cedid döneminde de devam etti.
Sosyal, kültürel ve ekonomik bir yıkım yaşayan ülkede haksızlık ve yolsuzluklara karşı halk İslami hareketi desteklemeye başladı.
1982'de dindar muhalefetin ileri gelenleri tutuklandı.
Ekim 1988'de ülkenin büyük şehirlerinde halkın ayaklandı ve askerler tarafından yüzlerce kişi öldürüldü. 1989 yılında bazı ekonomik ve siyasî reformlar yapılmak zorunda kalındı.
23 Şubat'ta Sosyalizme ilişkin ifadelerden arındırılan yeni bir anayasa ilan edildi.
2 Temmuz 1989’da yeni partilerin kurulmasına izin veren siyasi partiler kanunu ile yüzde 10 barajlı seçim kanunu kabul edildi. Ülkede çok sayıda yeni siyasi parti kuruldu.
Eylül 1989'da yapılacak olan mahallî seçimler Haziran 1990'a ertelendi.
İslami ilkelere dayalı bir sistem kurmayı amaçlayan Abbâs Medenî ve Ali Belhâc'ın önderlik ettiği İslâmî hareket, İslâmî Selâmet Cephesi (el-Cebhetü'l-İslâmiyyeli'l-inkāz; Front IslamiqueduSalut: FIS) adı altında bir parti ile 18 Şubat 1989'da siyasî hayata katıldı.
1965'ten 1980'e kadar ülkede önce cezaevinde sonrasında ise ev hapsinde tutulan ve ancak 1980'de yurt dışına çıkmasına izin verilen devrik cumhurbaşkanı Ahmed Bin Bella ve Ayd Ahmed gibi siyasilerin ülkeye dönüşlerine izin verildi.
12 Haziran 1990 tarihinde ilk defa birden çok siyasî partinin katıldığı yerel seçimlerde İslâmî Selâmet Cephesi oyların yüzde 56'sını alarak büyük bir zafer kazandı, ülkedeki 1.589 belediye meclis üyeliğinden 950'sini, 42 il meclisinin 32’sini kazanarak yönetimi ele geçirdi.
Bu durum 1962'den beri iktidarda olan FLN'de ve Batılı ülkelerde büyük bir şoka neden oldu. FLN içinde tartışmalar ve bölünmeler yaşandı.
İslâmî Selâmet Cephesi lideri Abbâs Medenî, meclisin feshedilmesini isteyerek, erken genel seçim çağrısında bulundu.
Yoğun baskılar sonucu cumhurbaşkanı Şadli bin Cedid, genel seçimlerin 27 Haziran 1991 tarihinde yapılacağını açıklamak zorunda kaldı.
Muhalefet, Şadli bin Cedid'in istafasını isteyerek tüm ülkede genel grev başlattı. Çıkan olaylar üzerine ordu duruma müdahale etti ve FİS'in ( İslâmî Selâmet Cephesi) liderleri Abbas Medeni ve yardımcısı Ali bin Hac'ı tutukladı ve seçimleri bilinmeyen bir tarihe erteledi.
Olayların artarak sürmesi ve kontrolün sağlanamaması üzerine, seçimlerin 26 Aralık 1991'de yapılacağı ilan edildi.
Genel seçimlerin birinci turunda tüm baskı ve olumsuzluklara rağmen FİS, yüzde 80'in üzerinde bir oy aldı ve daha seçimlerin birinci turunda 380 üyeli parlamento'nun 188 üyeliğini kazandı.
İslami Selamet Cephesi FİS'in, 16 Ocak 1992'de yapılacak ikinci tur seçimlerinde iktidara geleceğinin kesinleşmesi Batılı ülkelerde ve 1962'den beri ülkeyi Sosyalist tek parti diktatörlüğü ile yönetmekte olan FLN'de büyük endişe yarattı.
16 Ocak 1992'de yapılacak seçimlere dört gün kala Cumhurbaşkanı Şadlî b. Cedîd istifa etti.
İdareye el koyan Yüksek Devlet Komitesi, 28 yılan beri yurt dışında bulunan Muhammed Bûdıyâf'i getirerek başkan yaptı.
Olağanüstü hal ilan edilerek seçimler iptal edildi ve on binlerce Müslüman kadro tutuklandı.
Camilerde rejim yanlısı imamların görevlendirilmesi ve askeri yönetimce kontrol altına alınması üzerine halk camilere gitmemeye başladı.
Bu uygulamalara karşı Batılı hiçbir 'demokratik' ülkeden bir karşı çıkış olmadı, askeri diktatörlük desteklendi. 4 Mart 1992'de İslami Selamet Cephesi FİS kapatıldı.
Cuntanın başına getirilen Muhammed Budiyaf, 29 Haziran 1992’de Annâbe şehrinde; konuşma yaparken korumalarından biri tarafından öldürüldü; yerine askeri cunta üyelerinden Ali Kafi getirildi.
Abbas Medeni, 28 Şubat 1931’de Cezayir’in doğusundaki Biskraİli’nin Sidi Ukbe beldesinde doğdu.
Eğitim bilimleri alanında üniversitede lisans eğitimi aldı.
FLN'nin ilk silahlı eylemlerinin başladığı 1 Kasım 1954 günü aynı anda gerçekleştirilen 30 bombalama eyleminden biri olan Fransız Radyosu'nu bombaladığı gerekçesi ile 17 Kasım 1954'te, 23 yaşındayken tutuklandı.
Bağımsızlığın kazanıldığı 1962 yılına kadar 7,5 sene, ağır işkenceler görerek cezaevinde kaldı.
Bağımsızlık sonrası Sosyalist FLN kadrolarının, İslami kadroları tasfiye etmesi üzerine akademik çalışmalara yöneldi, bir müddet sonra İngiltere'ye gitti.
1978’de Londra’da doktorasını tamamladıktan sonra Cezayir Üniversitesi’ne döndü ve profesör oldu.
Sosyalist tek parti rejimine karşı İslami mücadeleye başladı.
18 Şubat 1989’da İslami Selamet Cephesi FİS'i (el Cebhetul İslamiye lilİnkaz) kurdu.
Abbas Medeni, yardımcısı Ali bin Hac ile birlikte 12 Temmuz 1992’de 12 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
1997’de hapisten çıkarılarak ev hapsine alındı.
İç savaşın 2002’de bitmesi üzerine 2003’te 72 yaşında tedavi için yurt dışına gitmesine izin verildi.
Tedavi sonrası Katar'a yerleşen Abbas Medeni, 24 Nisan 2019’da 88 yaşında Doha’da vefat etti.
Abbas Medeni'nin yardımcısı Ali bin Hac, aslen Moritanyalı olan bir ailenin çocuğu olarak 1956 yılında Tunus'ta doğdu.
Dini bir eğitim aldı ve camilerde geniş halk kitlelerini etkileyen vaazlar vermeye başladı. 1983 yılında tutuklandı, 1985 yılına kadar cezaevinde kaldı. 1989'da Abbas Medeni ile birlikte FİS'i kurdu.
1992'de Abbas Medeni ile birlikte girdiği cezaevinden 2003 yılında çıktı. 2005'te tekrar tutuklandı bir yıl sonra bırakıldı.
5 Ocak 2011'de yaptığı bir açıklama nedeniyle tekrar tutuklandı.
Abbas Medeni ve Ali bin Hac başta olmak üzere FİS kadrolarının tutuklanması ve FİS'in kapatılması üzerine olaylar daha da arttı ve ülkede iç savaş başladı.
Rejim her türlü kontrgerilla eylemlerine başvurdu. Baskı, tutuklama, işkence, sürgün ve katliamın her çeşidi uygulandı.
Köy korucuları sistemine benzer paramiliter örgütler kuruldu, toplu katliamlar yapıldı. İslamcı muhalifler de gerek kendi hataları ve gerekse de rejimin içlerine sızması ve yönlendirmesi sonucu gerçek anlamda terör sayılan birçok eylemlerde bulundu.
Sonraki yıllarda tüm bu yaşanan felaketlerin birinci sorumlusu, planlayıcısı ve uygulayıcısının, 1990 yılında Cezayir İstihbaratı’nın başına geçen ve 25 yıl bu görevde kalan General Muhammed Medyen’in (General Tevfik) olduğu ortaya çıktı.
Kendini kamuoyundan gizleyen General Tevfik’in bilinen tek fotoğrafı
1992'den, 2002'ye kadar yaklaşık 10 yıl devam eden rejim ile İslamcılar arasındaki olaylar sonucu 200 bine yakın insan hayatını kaybetti ve ülke çok büyük bir çöküş yaşadı.
Cezayir’deki iç savaş 2002’de büyük oranda sona erdi; ancak 2002 yılından bu yana etnik, dini ve ekonomik sorunlar artarak devam etti.
Ülkenin İslam öncesi dönemden beri asıl yerlileri olan Berberilerin etnik talepleri doğrultusunda 2002 yılında Berberice (Amazig Dili), Arapça’nın yanında ikinci resmi dil olarak kabul edildi.
Cezayir’deki toplumsal olaylar günümüzde de devam etmekte ve 40 milyona ulaşan ülke nüfusunun yaklaşık yarısı 15 yaşın altında bulunmaktadır..
Tüm benzer ülkelerde olduğu gibi yolsuzluk ve hırsızlıklar toplumda büyük tepkilere neden olmakta ve bir türlü de önlenememektedir.
Toplumdaki en büyük talep adil bir yönetim ile birlikte ülke kaynaklarının doğru bir şekilde halka aktarılmasıdır.
Aslında halkın bu çok meşru ve haklı talebi aynı zamanda tüm kötü yönetilen ülkelerdeki halkların da ortak talebidir.
1830 yılında Fransa tarafından işgal edilen ülke 1962 yılında bağımsızlığını kazanana kadar geçen 132 yılda çok büyük acılar çektikten ve milyonlarca şehit verdikten sonra ancak özgürlüğüne kavuşabilmiş ve Fransız işgalinden kurtulabilmiştir.
Ancak ne dramatik ve hazin bir kaderdir ki, mağdur ve mazlum Cezayir halkı, 1962’den bu yana da sözde kendini kurtaran kişilerden kurtulmaya çalışmaktadır.
Halklar sömürgecilerden, emperyalistlerden ve işgalcilerden bir şekilde kurtulabilmekte ancak kendini kurtaranlardan bir türlü kurtulamamaktadır.
Aynı makus kader Libya’dan Mısır’a, Yemen’den Irak’a, Suriye’den İran’a ve Suudi Arabistan’dan Afganistan’a kadar tüm İslam coğrafyasında yaşanmaktadır.
Maalesef, bu baş belası ‘kurtarıcılardan’ kurtuluş, çok yakın bir gelecekte de mümkün gözükmemektedir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish