İlköğrenimini babasının yanında memleketinde gördü. Babasının 1878’de Hac’a giderken ölümü üzerini eğitimini babasının yakın arkadaşı Seyyid Giryani üstlendi ve onu Senusilerin en ünlü medreselerinin olduğu Cağbub’a götürdü.
Fotoğraf: AA
Libya’daki en büyük Arap kabilelerinden biri olan Menife’ye mensup Gays Ailesi’nden olan Şeyh Ömer Muhtar, 1862’de Berka’nın, Defne bölgesindeki Butnân’da doğdu.
Ömer Muhtar, tam bir Senusi eğitimi alarak tüm Senusi Tarikatı'nın başı Şeyh Sidi (Seyyid) Muhammed Mehdi’nin en yakınındaki alimlerden biri oldu.
Merc kasabası yakınındaki Ubeyd kabilesine ait Kasûr Zâviyesi’ne şeyh tayin edildi. Kısa sürede mütevazi ve bilge kişiliği ile ünlendi.
Şeyh Mehdî es-Senûsî, 1899’da Kufra’daki zâviyesini Çad, Borku bölgesindeki Garû’ya taşıyınca Ömer Muhtar’ı da tekrar yanına aldı.
Sidi Muhammed Mehdi’nin 1902’de ölümünden sonra yerine geçen kardeşinin oğlu Şeyh Ahmed Şerif Senusi’nin de en yakınındakilerden biri oldu.
Şeyh’in adına görüşmeler yapmak üzere Sudan ve Mısır’a gitti.
Şeyh Ahmed Senusi’nin İstanbul’a gitmesinden sonra da ona olan bağlılığını ve irtibatını sürdürdü.
Şeyh Ahmed Senusi'ye muhalefet ederek İtalyanlarla anlaşan şeyhin amcası oğlu Muhammed İdris Senusi'nin, İtalyanlarla ilişkilerini ve İtalyanların 1922’de, tüm anlaşmaları tek taraflı bozması üzerine İdris’in, İngiliz himayesinde Mısır’a gitmek zorunda kalışı gibi bölgede meydana gelen tüm önemli gelişmeleri Şeyh Ahmed Senusi’ye bildirdi.
DAHA FAZLA OKU
Ömer Muhtar, cihadı sürdürebilmek için, Kahire’de ikamet etmekte olan Muhammed İdris Senusi’nin yanına giderek yardım talebinde bulundu, ancak İngilizlerin himayesindeki İdris'ten olumlu bir yanıt alamadı.
Libya’ya dönüş yolunda tutuklanmaktan, çarpışarak kurtuldu ve iç bölgelere geçerek gerilla faaliyetlerine başladı.
Sidi Ahmed Şerîf es-Senûsî’ye 1 Şubat 1924 tarihinde bir mektup göndererek, cihad için acil yardım istedi:
…Vatan, istila kuvvetlerinin çizmeleri altında inliyorken, İdris es Senusi çıkıp Mısır’a gitti. Arkasından İtalyanlar tüm anlaşmaları iptal ettiler. İdris bizi bırakıp Mısır’a iltica etti.
Gittiği yönü, doğu ve batısını bilmeyen ve denizin ortasında yüzen bir gemi gibi terk edildik. Sen de aynı şekilde bizi bırakıp Türkiye’ye gitmeyi tercih ettin. Şunu bilin ki, vallahi ve sümme vallahi sizi yakalarınızdan yakalayacağımız günler olacak…
Suphanallah… Tatlı olduğu ve meyve verdiği günlerde vatanınıza sahip çıkıyordunuz da acıklı günlerde nasıl terk edip gidiyorsunuz? Mısır’da İdris’in yanına vardık ve ondan yardım istedik, fakat ‘Gidin, kendi başınızın çaresine bakın’ diyerek bizi eli boş gönderdi. Yanaklarımızı sulayan acı göz yaşlarımızla Mısır’dan cephemize döndük...
Ancak şunu iyi biliniz ki, biz Allah’a tevekkül ederek kanımızın son damlasına kadar dinimizi, vatanımızı ve canlarımızı savunarak asla düşmana teslim olmamak üzere ahdettik. Ancak yine de birçok şeye muhtacız. Özellikle silah, sonra para yiyecek ve giyeceğe şiddetle muhtacız.
Yardımcımız Allah’tır… Acele edin… Yardımda süratli davranın, imkanınız ne el verirse, az veya çok demeyin
Mustafa Kemal tarafından, Mersin’de gözaltında tutulan Seyyid Ahmed Senusi, ne yazık ki Ömer Muhtar’ın bu çaresiz çırpınışlarına hiçbir katkıda bulunamadı.
Ömer Muhtar, bütün bölgelere ziyaretler düzenleyerek Mücahitlerin Berka, Trablus ve Fizan’daki direnişlerini tek bir idare altında birleştirmeye çalıştı.
Kısa bir sürede organize olan mücahitler, ani baskınlarla İtalyanlara büyük kayıplar verdirmeye başladılar.
Mücahitlerle baş edemeyen İtalyanlar siyasetin kirli oyunlarını devreye sokarak, Ömer Muhtar’ın çocukluk arkadaşı Şeyh Şerif Giryani’nin aracılığı ile 13 Aşiret reisini satın aldılar.
Ahmed Şerîf es-Senûsî’ye muhalif olan ve İtalyanlarla ilişkide olan şeyhin kardeşi Seyyid Safiyyüddin’in, birlikte hareket ettiği Kahire’deki amcası oğlu Muhammed İdris’in talimatıyla, Senusi Tarikatı’nın merkezi olan Cağbûb’u; 9 Şubat 1929’da direnmeden, İtalyanlar’a teslim etmesi Ömer el-Muhtar’a büyük bir darbe oldu.
Ömer Muhtar kumandasındaki kuvvetler direndikçe, İtalyanlar katliamlarını daha da artırdılar.
6 Nisan 1929’da, Muhammed İdris’in kardeşi Muhammed Rıza es-Senûsî ve Şerif el-Giryânî, İtalyanlar adına Ömer el-Muhtâr ile görüştüler.
Görüşmecilerin, cihada son vermesi karşılığında Mısır veya Hicaz’a gitmesine izin verilerek kendisine yüklü bir ödeme yapılması teklifini reddetti.
Bu ret cevabından sonra bütün bölgeler uçaklarla bombalanmaya başlandı.
Buna rağmen halk, Kahire’deki İdris Senusi’nin kardeşi Muhammed Rıza Senusi’nin, uçaklarla yerleşim yerlerine atılan teslim olun broşürlerini de dikkate almayarak Ömer Muhtar’a olan bağlılığını sürdürdü.
İtalyanlarla, 23 Eylül 1930 tarihindeki Kerisse çarpışmasında, Ömer Muhtar’ın en yakın adamlarından Fudayl bin Ömer ile birlikte kırk mücahit şehit oldu. 18 Ocak 1931’de Kufra’nın merkezi Tâc köyü İtalyanların eline geçti
Direnişe en büyük desteğin sağlandığı Mısır sınırının kapatılması amacıyla, Akdeniz sahilindeki Sellûm’dan, güneydeki Cağbûb’a kadar 270 kilometre; dikenli tellerle kapatıldı.
Böylece mücahitlerin yardım alabildikleri tek yön de kesilmiş oldu.
Bölgedeki halkın, mücahitlerle irtibatını koparmak için çocuk, kadın ve yaşlılar da dahil tüm ahali zorla Akīle, Makrûn, Sulûk ve Berîka toplama kamplarına yerleştirildi, kampların etrafı dikenli tellerle çevrildi.
Verimli arazilerin tamamı İtalya’dan buraya göç ettirilen ailelere verildi.
Kamplarda mücahitlere destek veren kişiler idam edildi, olumsuz şartlar nedeniyle sadece Berîka kampında 1930-1932 yılları arasında 30 bin kişi öldü.
Ömer Muhtar ve bir grup mücahit,
11 Eylül 1931 günü sahabeden Hz. Râfi‘in kabrini ziyarete gittiklerinde pusuya düşürüldüler.
Ömer Muhtar, atı vuruluncaya ve kendisi düşüp yaralanıncaya kadar çatışmaya devam etti.
İtalyanların, 15 Eylül 1931’deki göstermelik yargılaması sırasındaki sözleriyle, son anlarında da onlara meydan okudu:
Hüküm ve karar yalnız Allah’ındır. Sizin bu sahte ve uydurma hükmünüzün hiçbir geçerliliği yoktur. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun (Allah’tan geldik ve yine ona döneceğiz.
16 Eylül 1931’de Sulûk kampındaki 20 bine yakın halkın önünde asılarak idam edildi.
İdam sehpasında Fecr Suresi’nin şu ayetlerini okudu:
Ey huzura ermiş nefis! Razı edici ve razı edilmiş olarak Rabbine dön!
Ömer Muhtar’ın şehadetinden sonra Libya tamamen İtalyanların egemenliği altına girdi.
İkinci Dünya Savaşı boyunca Kahire’de ikamet eden Muhammed İdrîs es-Senûsî, İngiliz yanlısı bir tutum sergiledi ve İngilizleri desteklemek üzere bir birlik gönderdi.
1943’te, İngilizlerin desteği ile Bingazi ve çevresine hâkim oldu. 24 Aralık 1951’de yine İngilizlerin desteğiyle (Birleşmiş Milletler'de 1949’da alınan karar doğrultusunda) Bingazi ile İngiltere egemenliğindeki Trablusgarp Bölgesi ve Fransız egemenliğindeki Fizan bölgesi birleştirilerek; Libya Kralı ilan edildi. Kardeşi Muhammed Rıza Senusi ise veliaht oldu.
Ülkede zengin petrol yatakları bulunması üzerine ABD, İngiltere ve Fransa ile anlaşmalar imzalanarak büyük miktarda krediler alındı ve 14 uluslararası şirket Libya’ya yerleşti.
Kral Muhammed İdris es Senusi (1890-1983), 1 Eylül 1969’da Bursa’da kaplıcalarda tedavi görürken Muammer Kaddafi liderliğindeki 62 genç subay tarafından devrildi.
Devrik Kral Türkiye’den Yunanistan’ gitti ve 1971 yılı Ekim ayına kadar orada kaldı, oradan Kahire’ye geçen Muhammed İdris, 25 Mayıs 1983 tarihinde Kahire’de öldü.
Muammer Kaddafi’de 42 yıllık iktidarından sonra 2011 yılında linç edilerek öldürüldü.
Senusi Tarikatı, son iki yüz yıllık İslam tarihinin yüz akıdır.
Dünya hayatı ile ahireti bir bütün olarak ele alması,
Sanat (sanayi), tarım ve hayvancılık ile her türlü üretime ve kıtalar arası ticarete büyük önem vermesi,
İslami ilimlerde tüm mezhepleri dışlamadan içtihadı esas alan araştırmacı (muhakkik) ve sorgulayıcı eğitimi benimsemesi,
İslam ülkelerine saldıran İngiliz, Fransız, İtalyanlar gibi emperyalistlere karşı aynı anda ve bütün cephelerde büyük bir direniş göstermesi,
Tekke ve zaviyeleri dünyaya yüz çevirmiş birer miskinler ocağı olmaktan çıkararak ‘derviş-mücahit’ kişiliğini oluşturması,
İslam coğrafyasını Nijer’den Cezayir’e, Çad’dan İstanbul’a, Hicaz’dan Endonezya’ya kadar bir bütün olarak gören ‘Ümmetçi’ anlayışı ile SENUSİ TARİKATI gelecek nesillere en büyük örnektir.
En özet bir şekilde anlatmaya çalıştığım Senusi Tarikatı’nın tarihi, Libya’nın da son iki yüz yıllık tarihidir ve aynı zamanda da ‘BİZİM’ tarihimizdir.
Şeyh Sidi Ahmed Şerif es Senusi’nin;
Orta Afrika’da Çad ve Nijer’i, Akdeniz ve Kızıldeniz’de Cezayir, Mısır, Filistin, Suriye ve Hicazı, Karadeniz kıyılarında İstanbul’dan başlayarak, Anadolu, Diyarbekir, Urfa, Mardin ve Musul’u da içine alan büyük mücadelesi ‘Bizim’ mücadele tarihimizdir.
Nil, Dicle ve Fırat’ın çocuklarının felaketlerle ve acılarla dolu tarihidir.
Bugün Libya yine kan revan içinde ve fiilen üçe bölünmüş durumda.
Tıpkı 1900’lü yılların başlarında olduğu gibi İngiltere, Fransa, İtalya, ABD, Rusya, Türkiye… herkes orada ve işler yine karmakarışık bir durumda.
Yeni kuşakların çoğu şehit Ömer Muhtar ve büyük mücahit Sidi Ahmed Şerif Senusi’nin adlarını bile bilmiyor;
Bilmediği için de Çad, Moritanya ve Nijer’den kalkarak Diyarbekir’e kadar gelen Senusilerin, Diyarbekir’de, Mardin’de, Urfa’da ve Musul’da ‘ne işleri’ olduğunu da sormuyor!
Türkiye’de çok sayıda ‘şevketli ve devletli’ kişinin, hatta tüccar ve müteahhitlerin bile adı verilmiş bulunan iki yüzün üzerinde özel ve devlet üniversitesi var.
Bunca yıldır iktidarda olan, ‘İslamcı’, ‘dindar’ ve ‘muhafazakar’ kadroların akıllarına; tek bir üniversiteye bile ‘Ahmed Senusi’ veya ‘Ömer Muhtar’ adını vermek gelmedi!
Yazık, hem de çok yazık!
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish