Hayatın çok tuhaf bir döngüsü var. Bu döngü öyle kolay da değişmiyor. İnsan türü akıl denen olguyu yükümlendiği günden bu yana peyder pey geliştirdiği aletler ve teknoloji sayesinde gidilmedik bir dağ başı, aşılmadık okyanus, yıkılmadık muhkem kale bırakmadı.
Bu bağlamda uzun soluklu insanlık tarihine baktığımızda yıkılmaz sanılan, en muhkem dağlar kadar yıkılmaz bir görüntü veren çok güçlü nice Krallıklar, Şahlık, Padişahlık, Sultanlık ve Paşalıklar, er ya da geç yıkıldılar, yok oldular .Geride bıraktıkları şeyler, sadece isimleri, yıkıntıları, İyilikleri ya da kötülükleri oldu. Mazlumların onlardan çektiklerini, yaşadıklarını bir yana bırakırsak, Tarih adeta güçlülerin ömürlerini tüketip yığıldıkları bir çöplük görüntüsü veriyor, diyebiliriz.
İşin aslı şu,dünya bir han,bu handa herkes birer yolcu.Bu handan kimler geçmedi ki!. Eski çağlardan günümüze doğru Nemrutlar, Firavunlar, sayısız Krallar, Şahlar, Padişahlar, sultanlar, paşalar ve daha niceleri gelip geçtiler.
İçinde bulunduğumuz yüz yılda ise bu zülüm çarkları kendilerini yeniden formatlayarak Hitler, Mussolini, Stalin ve benzerleri ve çağdaşları...
Ortadoğu’da ise parçalanan Osmanlı toprakları üzerinde, bunların kendilerine özgü farklı formatları, Baas formasyonları Mısırda Nasır, Libya’da Kaddafi, Irak’ta Saddam rejimi, Türkiye’de Kemalizm, Suriye’de Baba Esad, ardından oğul Beşar Esad. Tarihi Pers İran’ında Rıza Pehlevi, sonrasında İslam cumhuriyeti adı altında ceberrut Xumeyni Rejimi...
Bu arada Kürdistan haritasının 4- 5 parçaya bölünmesinin doğurduğu trajik Kürd-Kürdistan Sorunu, İsrail Devletinin kuruluşu, buna bağlı olarak doğan Filistin sorunu o günden günümüze kadar varlığını canlı bir şekilde sürdürüyor.
Bu handikapta varlıklarını sürdüren despot yönetimlerin bir kısmı çöktü. Bir kısmı kabuk değiştirdi. Kabuk değiştirenler Türkiye, İran ve Mısır. Çökenler Libya, Irak ve Şimdi de Suriye.
Çökenlerin hepsi yönettikleri milletler ve halklar üzerinde yıllarca yapa geldikleri, vicdanları sızlatan, kan donduran dehşet zülüm ve vahşetleriyle meşhurdurlar. Artık mızrak çuvala sığmaz oldu. Bu cümlemiz, henüz çökmeyenlerin sütten çıkmış ak kaşık misali ter temiz, pir û pak oldukları şeklinde yanlış anlaşılmaya yol açmasın. Çünkü ne yazık ki hepsinin çok berbat bir sicilleri var. Onlar kabuk değiştirerek sadece ömürlerini biraz uzatmış oldular. Yoksa, hiç bir mazlumun bunları gözden kaçırdığı söylenemez ve ilahi adalet, miskali zerre kadar bir zülüm işleyenleri asla bağışlayamayacaktır.Mutlak adalet sahibi ilahi kelamında bu durumu şöyle izah ediyor.
“ Zalimlere (sevgi beslemek, yağcılık yapmak veya yaptıkları işlere rızâ göstermek suretiyle) meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (Cehennemlik olursunuz). Allah'dan başka yardımcılarınız da yoktur; sonra azabından kurtarılamazsınız.” Hud Suresi.113. A. Fikri yavuz Meali.
Hz. Peygamber de şunları beyan etmiş:
“Din kardeşin zalim de mazlum da olsa ona yardım et.” Bir adam: Ya Resûlallah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zâlimse nasıl yardım edeyim, söyler misiniz?” dedi. Peygamberimiz: “Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun. Şüphesiz ki bu ona yardım etmektir” buyurdu.(Buhârî, Mezâlim 4; İkrâh 6. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 68)https://anadoludabugun.com.tr/yazarlar/halis-ozdemir/din-kardesin-zalim-de-mazlum-da-olsa-ona-yardim-et-7838
Biz de bu ikazdan yola çıkarak, bu yazımızla bütün zalimleri uyararak, onlara karşı en insani vazifemizi yerine getirmiş oluyoruz.Zira bu dünyada başlarına gelecek olanı,hemcinslerinin başlarına gelenleri onlar için ibretlik birer tablo olarak onlara göstermeye çalışıyoruz.Çünkü çökenlerin hiç biri zülüm işlediklerini asla kabul etmiyorlardı. Taki çöküş onları zelil edene kadar. Öbür dünyada başlarına neler gelecek? Onu da ilahi adalete havale ediyoruz.
Evet, Beşar Esat da tıpkı bütün hemcinsleri gibi arkasında yığınlarca ölüm, katliam, Dünyayı dolduran bir muhacirlik, zülüm ve gözyaşı bırakarak gitti. Niye gitti? Çünkü yerin altı da üstü de zülüm ile doldu.Suriyede Onunla birlikte kimler kaybetti?
Onun yakın dostları, koruyucuları, yardakçıları ve kendini onun periferisinde konumlandıranların tümü kaybetti.
Suriye, her ne kadar birileri zorlama bir yorumlama ile bir bütünlükten söz etse de tıpkı ırak gibi üç ya da dört parçaya bölünecek.
Suriye’deki bütün mazlumların gözü aydın. Umarım oradaki mazlumların başına yeni bir diktatörlüğün temelleri çatılmaz. Burada insan oluşun temel ölçüsü olan herkes için vicdanlı bir duruş gerek.
Suriye'deki mazlum Arap kardeşlerinin özgürlük ve mutluluklarına sevinenler, bu coğrafyada yüz yıllardır aynı derecede, belki de daha fazla mazlum ve mağdur olan Kürt kardeşlerinin de olası özgürlük ve mutluluklarına da sevinebilecekler mi acaba? Öyle ya kardeşlikte bölücülük asla olmamalı...
Suriye’deki Arap göçmenlere acıyıp, aynı anda yeri yurdu, toprağı, evi barkı, onları hayatta tutan maddi manevi bütün zenginlikleri başkalarına peşkeş çekilen Kürtleri, bir bahane ile tukaka etmek, her şeyden önce ahlaksızlıktır. Din, iman şöyle dursun, insanlıktan çıkıştır. İnsanlığın olmadığı bir yerde, doğal olarak dinden, imandan söz edilemez. Zira din,iman gibi kavramların konuşulduğu bir zeminde herkesi görmesi gereken bir vicdanı ve insanlığı görmemek çok tuhaf bir şey olsa gerek.
Bu bağlamda Ortadoğu'daki sorunlar, artık her yanından kan ve zülüm akan, içi boş kardeşlik ayakları ile asla çözülemez. Adam yedi ceddini katledecek. Toprağını, vatanını, köyünü, şehrini işgal edecek. Her şeyini gasp ve talan ile tarumar edecek. Dilini, kültürünü, bütün değerlerini en zalim bir şekilde yasaklayacak. Her şeyini asimile edecek. Namaz kıldığı camide bile diline yasak ve ipotek koyacak, sonra sana din kardeşim diyecek. Buna en hafifinden, hadi oradan vicdansız, ahlaksız yalancı der, insan oluşunun onurunun farkında olan herkes. Burada herkes herkesi ve birbirlerinin yerleri ve vatanlarını da çok iyi biliyor ve tanıyor. Burada herkes Hukuk akıl, vicdan ve ahlak temelinde birbirini hukuki ve siyasi anlamda tanıyacak.
Gasp, talan, asimilasyon ve barbarlıktan kalıcı olarak vaz geçecek. Herkes kendi topraklarına ve sınırlarına çekilecek. Kimse kimseyi kandırıp, amiyane bir tabir ile enayi yerine koymayacak.
Kavga, kan ve gözyaşının akmadığı yeni bir hukuk ve komşuluk anlayışı inşa edecek. Belki o zaman yeni bir insanlık trendi yakalanabilir. Yoksa buralar sittin sene düzelmez.
Son sözler niyetine. Herkes için dürüstçe çalışmayan bir vicdanın, herkesin hakkını korumaya meyilli olmayan bir ahlakın, herkesin hakk ve adaletini tamı tamına dağıtmayan bir hukuk sisteminin olmadığı bir ülke ve dünya, karanlık cehennemden başka bir şey değildir. Varsın o ülkenin adı Allah’ın veya Peygamberin ülkesi olsun.
Herkesin gerçek bir adaletin egemen olduğu bir sistemde insanca, kendi rengi, dili, inancı ve bütün meşru hakları ile onurlu, karnı tok, üstü pek bir şekilde, yana yana, barışçıl, dostça, kan ve gözyaşı, gasp ve talanın olmadığı bir yaşam evreni dileği ile.