Orest Hanson Hastalığı..

Abdullah Muratoğlu, yaşadığımız deprem üzerinden aç gözlülüğün nelere mal olduğunu, Guatemala’lı yazar Augusto Monterroso “Yüzüncü Yıl” adlı romanının ana karakteri Orest Hanson adlı bir İsveçli üzerinden betimlemektedir.

Orest Hanson Hastalığı..

6 Şubat Depremleri”nin sonuçları hiç kuşkusuz daha yıllarca konuşulacaktır. Bu depremler ayrıca, içinde yaşadığımız dünyada “kapitalist gerçekçiliğin” insanı erdemlerinden soyarak nasıl büküp dönüştürdüğünün ve paraya tamahkârlığın nasıl korkunç bir yıkıma yol açtığının da hikâyesidir. Nerede okuduğumu hatırlamıyorum, belleğimde kaldığı kadarıyla fıkra şöyleydi: “Bir yaşlı balık, keyifli şekilde yüzen iki genç balığa yaklaşarak sevgiyle selam verdi. ‘Gençler, su nasıl bakalım’, diye sordu. Genç balıklar biribirilerine baktılar. Yaşlı balık ayrıldıktan sonra genç balık diğerine dönerek, ‘Su da ne’ diye sordu”. Fıkra bu kadar. Kıssadan hisse, içinde yaşadığımız dünyanın gerçekliklerini idrâk etmek ancak bilinç ile olur.

Thomas Stearns EliotGerontion” başlıklı şiirinde “Erdemleri üstümüze salan bizim arsız suçlarımızdır” demişti. 6 Şubat sabahından itibaren on binlerce insanımızın yollara düşmesi kuşkusuz bir erdem dalgasıydı. Uzun yıllardır süregiden arsız suçlarımızın yol açtığı korkunç yıkım, neredeyse bilinç dışına itilen erdemlerimizi bir dalga gibi yeniden üstümüze salıverdi.

İstisnalar bir tarafa. Müteahhit malzemeden çalıyor, denetçi “uygundur” imzasını atabiliyor. Müteahhit çürük binaları satmaktan imtina etmiyor. Depreme dayanaksız bina inşa etmenin birçok aşamasında “kasıt” var tabii. Dolayısıyla suç ve sorumluluk zincirini uzatabilirsiniz.

Ülkemiz bir erdem dalgasına tanıklık ederken, insanlarımızın acısını fırsata çevirenler de oldu. Çevre illerde ev kiralarının yanı sıra bazı malzemelerin fiyatları yükseldi. Bir kağıt bardakta satılan çorbanın fiyatını kat kat artıranları bile gördük. Benzer fırsatçılığa salgın günlerinde de tanık olduk. Erdemler kadar bu insanlık dışı davranışlar da incelenmeyi hak ediyor elbet.

Bırakın insanları, gezegenimizin diğer paydaşları olan canlılar, hayvanlar, ağaçlar bile kendi türleriyle dayanışma içindedirler. “Dayanışma” ve “Paylaşma” tüm bu varlıkların doğasında içkindir. İnsanın doğa dışı davranışlarıysa çoğun “kültür”dür, sonradan edinilmiştir. Sadece insan, doğasıyla sürekli savaş halindedir. Amerikan Yerlileri Avrupalı istilacılarını meraklı bir sevecenlikle karşılamıştılar. Gülücüklerinin arkasında hançer saklayan sinsi istilacılarsa Yerlilerin altın ve gümüş takılarına el koymayı düşünüyorlardı. Sonuçları biliyorsunuz.

1770’de İrlanda asıllı İngiliz şair Oliver Goldsmith Terkedilmiş Köy” şiirinde “Kötülük kol geziyor, hızla kıskacına alıyor. Servetin biriktiği yerde insan çürüyor” demişti. Aslında bir “ağıt” olarak anlaşılması gereken şiirde aç gözlülüğün sözde parlayan yeni şehirlere taşınan kırsal değerleri, erdemleri, nihayetinde insanı paramparça ettiğine dikkat çekiliyordu. Bu şehirler pusuya yatmış kaplanların talihsiz avlarını bekledikleri bir yerdir. Vahşi adamlarsa onlardan daha caniydiler. Yine de şair bu vahşi cangılda bile erdemlere tutunmaya çağırır.

Paraya tamahkârlık, aç gözlülük, insanı kendine yabancılaştırır. Açgözlülük ötekinin kaderine duyulan ilgiyi ve “topluluk duygusu”nu da yok eder. Kapitalize edilen insan zihni baktığı her şeyde “fırsat” ve “para” görür. Açgözlülükse bir zehir gibi bütün hayatımıza sirayet eder.

Kapitalist gerçekçiliğin türettiği sahte “mutluluk endüstrisi” insan biyolojisini ve kimyasını “haz pazarı”na dönüştürerek bir tatminsizlik, mutsuzluk ve eşitsizlik dünyası inşa eder. Böyle bir dünyada sıkıştırılan insan paraya eğilir. Eğilme, acı veren kırılmalarla sonuçlanır çoğun.

Guatemala’lı yazar Augusto Monterroso Yüzüncü Yıl” öyküsünde bu kırılmayı anlatır. Öykü tamahkârlıklarıyla insanların hayatını mahveden bizdeki fırsatçılara da ders veriyor. Öykünün ana karakteri Orest Hanson adlı bir İsveçlidir. Üç metreye yakın boyuyla dikkatleri üzerine çeken Hanson bu ilgiyi fırsata çevirir. Şöhreti bütün dünyaya yayılan Hanson, Avrupa’nın en zengin devi olur. Paraya karşı dayanılmaz bir arzu duyan Hanson gösterilerine devam eder.

Nihayet Hanson, Meksika’nın İspanya’dan bağımsızlığını kazanmasının yüzüncü yılı vesilesiyle gerçekleştirilen kutlamalara davet edilir. Seyircilerinin şaşkın bakışları eşliğinde yürüyen Hanson, Devlet Başkanı Porfirio Díaz’ın en yakın adamının fırlattığı “Yüzüncü Yıl” anısına basılmış altın parayı almak için eğildiğinde kemikleri 25 yerinden kırılarak ölür. Eklemlerinin zayıflığı nedeniyle eğilmemesi gerektiğini bilmesine rağmen Hanson hırsına yenik düşmüştür.