Optimar Araştırma Başkanı Hilmi Daşdemir, Star'da Açık Görüş'te erken seçim tartışmalarını ve son anket sonuçlarını değerlendirdi.
İşte Hilmi Daşdemir'in o yazısı:
Erken seçim tartışmaları hem piyasalara hem de topluma istikrarsızlık ve endişe empoze etmek için yapılıyor. Araştırmalar gösteriyor ki, bugün seçim olsa mevcut tablodan çok da farklı bir sonuç ortaya çıkmayacak. Sadece gündem meşgul edilecek ve biriken yapısal çözümler ötelenmiş olacak.
Türkiye’nin çok partili siyasal hayatında erken seçimler her zaman tartışma konusu olmuştur. Ancak bu dönemki erken seçim tartışması daha öncekilere hiç benzemeyen bir tartışma gibi görünüyor. Bu nedenle; bu dönemki tartışmaların amacından önce, geçmişteki erken seçimlere ve amaçlarına kısaca bakalım.
İlk erken seçim, rahmetli Adnan Menderes’in partisinden kopuşların ve ekonomik sıkıntıların etkisinden biraz kaçınmak için almış olduğu 27 Ekim 1957 tarihli seçimiydi. Nitekim bu seçimde Demokrat Parti bir önceki seçime göre ( 1954 seçimleri DP yüzde 57,61 ) oyunu 9,71 puan düşürmüş ve yüzde 47,9 oy almıştı. Oy oranını ekonomik sıkıntılar ve kısmi kopmalar yüzünden on puana yakın düşürmüş olsa da oy kullanan iki kişiden birinin oyunu alarak tek başına iktidar oldu. Ancak uluslararası vesayet odakları ve işbirlikçileri Milli İradenin kararını hiçe sayarak darbe yaptı. Dolayısı ile de bu seçim Demokrat Parti’nin son seçimleri oldu. İkinci erken seçimin hikâyesi ise oldukça ilginçti. 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında iktidarda Bülent Ecevit liderliğinde CHP ve Necmettin Erbakan liderliğinde MSP hükümeti vardı. Barış Harekâtı sırasında başbakan olan Ecevit sanki bir koalisyon hükümeti ile harekât kararı alınmamış gibi kurnazca bir kararla başbakanlıktan istifa ederek erken seçime gitmek istedi. Ancak süreç istediği gibi işlemediği için iki yüz günü bulan hükümet kurulamaması süreci başlamış oldu. Nihayetinde 1. Milliyetçi Cephe Hükümeti kuruldu. Yazının konusu olmadığı için bu detaylara girmeyeceğim. 5 Haziran 1977 tarihinde yapılan seçimlerde Ecevit’in CHP’si bir önceki seçimlerde yüzde 33,3 olan oy oranını yüzde 41,4’e taşıdı ancak tek başına iktidar olamazdı. Alınan erken seçim kararı CHP’ye yaramadığı gibi Ecevit’in tek başına iktidar koltuğuna oturmak istemesi ve parlamenter sistemin sonucu olarak uzun süre istikrarsız bir dönem yaşandı ve seçimin kazananı da olmadı.
Anavatan yılları
1980 darbesi sonrası askerlerin seçimin önünü açan kararı sonrası seçime katılabilen partilerden biri de Turgut Özal’ın Anavatan Partisi idi. Anavatan ilk seçiminde yüzde 45 oy alarak tek başına iktidar oldu. 17 Mayıs 1987 Halkoylaması sonucu eski parti liderlerinin siyasi yasakları yüzde 50,16 gibi bir oranla da olsa kalktı ve bu karar sonrasında da Turgut Özal, 29 Kasım 1987’de seçim yapılması kararı aldırdı. Seçim sonucunda da oy oranı yüzde 36,3’e düştü. Bu durum Özal için sıkıntılı bir süreç başlatmış olsa da tek başına iktidar olmaya devam etti.
Sonraki erken seçim 20 Ekim 1991 tarihinde gerçekleşti ve Özal’ın Cumhurbaşkanı olmasından sonra Mesut Yılmaz Yıldırım Akbulut’a karşı aday oldu. Anavatan Partisi Genel Başkanı olan Yılmaz seçime giderek güçlü bir şekilde seçilmek istedi ancak Ecevit gibi Yılmaz da yanlış hesap yaptı. Bu nedenle iktidarı kaybetti. Özal’ın vefat etmesi üzerine Cumhurbaşkanı seçilen Demirel’in yerine Tansu Çiller DYP Genel Başkanı ve Başbakan oldu. Çiller ilk önce güvenoyu alamadı ve Baykal’ın Genel Başkan olduğu CHP erken seçime gidilmesi şartıyla azınlık hükümeti için destek verdi. Seçim sonuçları DYP için düşüşle sonuçlandı ve oy oranı yüzde 27’den yüzde 19,2’ye düştü. Bu seçimler aynı zamanda Milli Görüş’ün ve Refah Parti’sinin yüzde 21,4 ile birinci olduğu seçimlerdi.
İstikrarsızlık dönemi
Genel olarak 90’lar özellikle de bu dönemin ikinci yarısı Türkiye için siyasal anlamda istikrarsızlık dönemidir. 28 Şubat hadisesi askeri vesayeti net olarak yaşadığımız bir dönemdir. Ancak Kıbrıs Barış Harekâtı’nda Başbakan olan Ecevit, 1999’daki istikrarsız süreçten sonra da başbakandır. 20 Temmuz’da PKK Elebaşı olan Öcalan Türkiye’ye teslim edilir. Bu atmosferde gidilen erken seçimlerde DSP oy oranını yüzde 14,6’dan yüzde 22,2’ye yükseltir. MHP ise oluşan milliyetçi atmosferin sonucu ve Merkez partilerin de birbirleri ile çatışmaları sonucu oyunu yüzde 8’den yüzde 18’e yükseltir. DSP, MHP ve ANAP koalisyonu esnasında MHP Lideri Devlet Bahçeli ortakları tarafından gerçekleştirilen ve etik olmayan durumlara tanık olur. Bursa Kocayayla’daki Türkmen Kurultayı’nda ‘’Hodri Meydan’’ diyerek erken seçim kararı alır. ANAP ve DSP siyaset sahnesinden silinirken MHP baraj altında kalır ve oy oranını yüzde 8,3 ile 1995 seçiminde aldığı oy seviyesine düşürmüş olur.
3 Kasım 2002 seçimleri siyasette bir kırılmanın ve yeni bir dönemin başlangıcıdır. DSP siyaset sahnesinden silinir, ANAP ve DYP için de sonun başlangıcıdır.
AK Parti Lideri Recep Tayyip Erdoğan önceden beri erken seçimlere karşı bir tutum ortaya koymuştur. Bu konuda 7 Haziran 2015 seçimlerindeki aldığı yüzde 41’lik oy oranı ile tek başına iktidarı yakalayamamış olması sonucu yapılan erken seçim sayılmayacak olan 1 Kasım seçimleri bir nevi ‘tekrar seçim’ anlamına da gelebilir. Sonraki süreçte yaşanan 15 Temmuz darbe girişimi, başkanlık tartışmalarını tekrar gündeme getirmiş ve MHP Lideri Bahçeli’nin önerisi ile 16 Nisan 2017 Halkoylaması ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine gidilmiştir.
Patilerin durumu
Bugüne gelecek olursak;
16 Nisan Halkoylaması sonrasında yeni sistemin ilk seçimi de 24 Haziran 2018 yılında yapıldı. Seçim sonuçlarına göre Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan yüzde 52,59 oy aldı. Cumhur İttifakı da yüzde 53,66 oy aldı. 31 Mart’ta gidilen seçimlerde de her ne kadar Ankara ve İstanbul belediye başkanlıkları kaybedilmiş olsa da Türkiye geneli yüzde 51,6 oy oranı ile güvenoyu alınmış oldu.
Son zamanlarda yapılan araştırmalarda da AK Parti ile MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı oy oranları hiç yüzde 50’nin altına düşmedi. Hatta tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını sürecini Türkiye’nin iyi yönetmesi sonucu oy oranlarında az da olsa artış söz konusu. Nitekim Optimar Araştırma tarafından, 20 Nisan 8 Mayıs tarihleri arasında Türkiye genelini temsilen İBBS 2 (NUTS-2) kapsamında 26 ilde toplam 2307 kişiyle yapılan Türkiye’nin Nabzı araştırmasına göre AK Parti yüzde 42,8, CHP yüzde 23,4, MHP yüzde 10,2, HDP yüzde 9,5, İYİ Parti yüzde 9,1, Deva Partisi yüzde 1,3, Gelecek Partisi yüzde 1,0, SP yüzde 0,8 BBP Partisi yüzde 0,6 ve Yeniden Refah Partisi ise yüzde 0,4 oy oranında görünüyor. Bu oy oranlarına göre AK Parti ve MHP’nin oy oranı toplamı yüzde 53, geçmiş seçimlerde destek veren BBP Partisi de Cumhur İttifakı içerisinde değerlendirilirse yüzde 53,6 olarak görülebiliyor. Yeniden Refah Partisinin hangi ittifak içerisinde yer alacağı ise henüz belli değil. Ancak SP ve CHP ile aynı ittifak içerisinde olmasını da beklemiyorum.
Diğer taraftan seçime gitmenin partiler açısından da anlamı yok. ‘’AK Parti, salgın sürecini iyi yönetti, bu yüzden seçime giderek bunun meyvesini almak ister’’ söylemi de mantıklı değil. Çünkü AK Parti ve Erdoğan seçime giderse seçime üç yıl kalmış olması sebebiyle kendi zamanlarından kullanmış olacak. MHP’nin de Cumhur İttifakı içerisinde yer aldığı için son seçim kanunu ile ilgili çıkışları ve genel tavrı ile daha ilkesel bir yaklaşım içerisinde olduğu görülüyor. Nitekim seçimin hemen sonrasında MHP Lideri Bahçeli’nin erken seçime karşı bir açıklaması var.
Değişen ne olur?
CHP açısından bakacak olursak, CHP Ankara ve İstanbul belediyelerindeki başarısını genel seçimlere yansıtmak isteyecektir. 31 Mart seçimlerinde seçmenlerin AK Parti adaylarına ve genel olarak ekonomik sıkıntılara tepki olarak CHP adaylarına oy vermiş oldukları gibi bir durum söz konusu. Dolayısıyla CHP açısından da erken seçime gitmek sonucu değiştirmeyecektir. Nitekim araştırmalarda da bu net bir şekilde görülüyor. Oldukça yeni sayılabilecek bir dönemde kurulan İYİ Parti ise toplum nezdinde ciddi bir taban tutamadı. Yeni kurulan Deva Partisi ve Gelecek Parti’sine kısmi oy kaymalarını araştırmalardan görüyoruz. Yine İYİ Parti milletvekilleri ve teşkilat mensuplarından da çeşitli gerekçelerle istifalar oldu. Bu atmosferde muhtemel bir erken seçim parti yönetimi açısından mantıklı görünmemektedir. Parti aidiyetinin en güçlü olduğu HDP açısından bakacak olursak, burada da gidilecek bir seçimde liberal bir söylem geliştiren Deva Partisine çok az da olsa oy geçişi ve muhafazakâr seçmenin bir kısmının Gelecek Partisine kayması var. Yine de en az kayma muhtemelen HDP seçmeni arasından olacaktır. Peki bu seçim tartışmaları neden yapılıyor? Öncelikle hem piyasalara hem de topluma istikrarsızlık ve endişe empoze etmek için yapılıyor. Seçim tartışmalarının gündemde olması bürokrasinin aktif bir şekilde işlememesine sebep olur. Yeni yatırım yapmak isteyenlerin yatırım yapmaktan uzak durmasına yol açar. Hepsinden ötesi de dünyayı kasıp kavuran bu salgın döneminde kaynakların da boşa gitmesine sebep olur. Çünkü seçim olsa değişik bir sonuç çıkmayacak, gündem meşgul edilecek, biriken yapısal çözümler de ötelenmiş olacaktır.
Tüm bu sebeplerle bizim seçim tartışmalarını bir kenara bırakarak, salgın sonrası oluşan düzende yerimizi güçlü bir şekilde almaya ihtiyacımız var. Bunun yolu da erken seçim değil zamanı ve kaynakları etkin bir şekilde kullanmaktan geçer.