Oniki Adalar’ı niye almamışız? 

Taha Akyol'un yeni yazısı;

Oniki Adalar’ı niye almamışız? 

 

Cumhurbaşkanlığı Arşiv Daire Başkanı Muhammet Safi’nin adalar konusunda araştırmaları var mıdır, bilmiyorum ama attığı tivit önemli: 

“Almanlar Oniki adayı bize vermek istiyor. Zamanın Başbakanı Şükrü Saraçoğlu Cumhurbaşkanlığına soruyor: Adaları alıp İngilizlere verebilecek miyiz? İnönü cevap veriyor: Adaları almıyoruz...” 

Safi, bunun çok bilinen belgesini de yayınladı: İkinci Dünya Savaşı sırasında Oniki Adalar’ı işgalleri altında bulunduran Almanlar, Eylül 1943’te 12 Adalar’ı Türkiye’ye vermek istemişler ama İnönü kabul etmemişti… 

Öyle bir izlenim uyanıyor ki, İnönü altın tepside sunulan Oniki Adalar’ı almamıştı, alsa bile İngilizlere verecekti… 

Akdeniz’de karasuları ve Münhasır Ekonomik Bölge ihtilaflarının keskinleştiği günümüzde bu tivitler akademik tarih tartışması değil, siyasi bir tavır izlenimi veriyor; “Lozan’ı bize yutturdular” söylemi gibi… 

HİTLER’İN İKRAMI! 

Evet doğrudur; Nazi Almanyası elindeki Oniki Adalar’ı Eylül 1943’te Türkiye’ye teklif, etti, İsmet Paşa kabul etmedi. 

12 Adalar’ı Türkiye ilk teklif eden de Hitler değildi… 

Stalin de 4 Şubat 1942’de İngiltere Dışişleri Bakanı Eden’le görüşmesinde, hem Oniki Adalar’ın hem Bulgaristan’ın bir bölümünün Türkiye’ye verilmesini teklif etmişti! 

İkinci Dünya Savaşı’nın o aşamasında Churchill de Oniki Adalar’ın tamamını değil ama Rodos’un ve birkaç adanın Türkiye’ye verilmesi görüşündeydi. 

Fakat Stalin’in de Churchill’in de bir şartı vardı; Türkiye’nin Nazi Almanya’sına karşı fiilen savaşa girmesi! 

1943 başlarında ilk önemli yenilgilerini alan Hitler’in Eylül 1943’te Oniki Adalar’ı Türkiye’ye teklif etmesinin sebebi, Nazi Almanyası lehine bu adaların bekçiliğini Türkiye’nin üstenmesini istemesiydi. 

Zaten söz konusu belgede de Alman Büyükelçi Von Papen “Türklerin bu şartlarda adaları teslim almayacaklarından emin olduğunu” söylemekte, Başbakan Saracoğlu da “Almanların maksadı”nı ve “şartlarını” sormaktadır. 
Hitler’in Oniki Adalarla ilgili teklifini Türkiye’nin kabul etmesi Almanya yanında savaşa girmek demekti! 

Girsek miydi?! 

Savaş sonunda Doğu Avrupa gibi bizi de Kızıl Ordu mu ‘kurtarsa’ idi?!

İTALYA’DAN YUNANİSTAN’A 

On İki Adalar 1911 yılında İtalya tarafından işgal edilmişti. Birinci Dünya Savaşı’nda galipler arasında bulunan İtalya, Sevr’de İzmir-Antalya bölgesini de kendine ayırmıştı. Milli Mücadele ve Lozan’da bugünkü topraklarımız kurtarılmış fakat adaları almak mümkün olmamıştı. 

İkinci Dünya Savaşı’nda ise Mussolini Hitler’le beraberdir.  Mussoli’nin mağlubiyeti üzerine Hitler 1941’de Oniki Adaları ve Yunanistan’ı işgal etti. 

Yunanistan’da bir taraftan komünistler, diğer taraftan Yunan milliyetçileri Nazi işgaline karşı direniş başlattılar. İnönü Meis adasını ve beş adayı istediğinde, Churchill “Yunan direnişçilerini ödüllendirmemiz lazım” demiştir. 

Geleneksel olarak da İngiltere Yunan yanlısıdır; adalarda nüfus çoğunluğu da Rum’dur. 

Nazi orduları 1942 sonlarında yenilmeye başlamıştı. İngiltere Eylül 1943’te Ege denizinde askeri harekât başlattı. İşte Hitler’in Oniki Adalar’ı Türkiye’ye teklif etmesi bu dönemdedir.

Türkiye’nin bunu kabul etmesi, mağlup Almanya’nın yanında yer almak olurdu! 

Ne dersiniz; öyle bir ortamda Hitler’in Oniki Adalar ikramını kabul temeli miydik?! 

LABORATUVAR GİBİ BAKMAK 

Türkiye İkinci Dünya Savaşı sonunda Meis’i ve birkaç adayı alabilir miydi? 

Bu tarihçilerin tartışması gereken bir konudur. Partizanca çarpıtmalara kapılmadan tartışmak ufuk açıcı olur. 

Bu noktada son derece değerli akademik bir eseri okurlarıma önemle tavsiye etmek istiyorum: Genç bilim insanı Dr. Hazal Papuççular’ın “Türkiye ve Oniki Ada” adlı akademik eseri. (İş Bankası Yay. 2019) 

Türk, İngiliz ve İtalyan arşivlerine, çok zengin bir literatüre dayanan geçek bir akademik eser. 

Sovyet ve Kızıl Ordu tehdidinin nasıl bir seyir izlediğini anlatan Dr. Papuççu, savaş dışı kalma başarısını gösteren Ankara’nın “yalnız” kaldığını da belirterek 12 Adalar konusunda şöyle diyor: 

“Türkiye’nin Müttefiklerle arasını düzeltmeye çalıştığı bir dönemde bu teklifi kabul etmesi mümkün görünmüyor.” (s. 200) 

Mümkün görenler de siyaset katmadan kendi tezlerini tarihçilik metotlarıyla ortaya koymalı. 

Siyasi tarafgirlikten kurtulup tarihe bir laboratuvar gibi yani anlamak için bakmakta çok geciktik; 21. Yüzyıldayız malum. 

 

 

YORUMLAR (11)