Hz. Peygamber (s.a.s)´in hayatı incelenirken Mekke dönemi-Medine dönemi diye tasnif edilir. Kur´an ayetleri ile ilgili çalışmalarda da aynı tasnif esas alınır. Mekke´nin atmosferi farklı, Medine´nin atmosferi farklıdır. Benzemez birbirine. Öyle ya yaşanmışlıklar aynı değil ki atmosfer aynı olsun. Hayatın ortasına nazil olan ayetler, indiği atmosferin renk tonlarını taşır üzerlerinde. İşin ehli hemen anlar hangi ayetin hangi döneme ait olduğunu. Mekke/İşkence dönemi ile Medine/Medeniyet dönemini birbirinden ayıran keskin sınırlar vardır. Neyse konumuz tefsir usulü değil. Buradan şu cümlelerle çıkalım. Her çağın Mekke´si vardır. Her ferdin de... Mühim olan, Medine´yi bulmak, Medine´yi kurmaktır.
Yazımızı şuradan sürdürelim. Kur´an, kurucu metni; sahabe, kurucu toplumu ve Medine/mescit, kurucu mekânı ifade eder. Buna şöyle de diyebiliriz. Kuran, müfredat; sahabe, öğrenci ve mescit, mekteptir. Hz. Peygamber "kitabı ve hikmeti öğreten" (Bakara, 129) öğretmendir. Bu okulun hedefi, insan/Müslüman inşa etmektir. Öğretmen, bu kavşakta üç müesseseye öncelik vermiştir. Bunlardan biri mescit/mabed, diğeri mektep/eğitim, bir diğeri ise pazar/beslenmedir. Çünkü kurumsal saldırılar, bireysel savunma yöntemleri ile savuşturulamazdı. Yapılanmaya, kurumsal kimlik kazandırma ihtiyacı, bugünün de gerçeğidir.
Medine´nin ilk işi, mescit inşasıdır. Peygamberin ilk tuğlası, bu duvara kısmet olmuştur. Mescit, sadece Medine´nin kalbi değildir. İnsan kalbinin de nasiplendiği yerdir. Kalp, duyguların merkezidir. Peygamberin, henüz içine girip soluklanacağı evi yokken işe bu noktadan başlaması manidardır. Kalbin inşası, öncelikli meseledir. İkinci adım olarak Ashab-ı Suffa ile mektebi tesis etmiştir. Mektep, aklı ve bilinci biçimlendirme merkezidir. İhmale gelmez. Üçüncü olarak da pazar kurmuştur. Midenin, beslenme merkezinin kumandasını elinde bulundurmak istemiştir. Mideye helal lokmanın gitmesi, sandığımızdan da önemlidir. Haramla beslenen beden, günahtan başka ne üretebilir ki?
Mabedi kurmuş; "Kuşkusuz Mescitler Allah´ındır. O halde Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin." (Cin, 18) ser levhasıyla insanın özgürlüğünü ve dinginliğini temin etmiştir. Mektebi kurmuş; "Her bilenin üstünde bir bilen vardır." (Yusuf, 76) ser levhasıyla hangi bilgi düzeyinde olunursa olunsun öğrenme faaliyetinin son noktası olmayacağını göstermiştir. Böylece insana hem ufuklar açmış hem de haddini hatırlatmıştır.
Pazarı kurmuş; "Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın. İnsanların eşyalarını/mallarını/haklarını eksiltmeyin, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın." (Hud, 85) Ser levhasıyla mutlak adaleti pazara hâkim kılmış, meşru ticaretin, fesadı önleyici yönünü göstermiştir. "Bizi aldatan bizden değildir." (Müslim, iman 164) Sözü işte bu pazarda söylenmiş bir sözdür. Ama sıradan bir söz değildir. Tedavülden hiç düşmeyecek, her dönemde insanlığın yolunu aydınlatacak bir sözdür.
Mimarı peygamber olan bu üç müessese, birbiriyle kopmaz bir ilişki halindedir. Bunlar bölünmez bir bütündür. Kompartımanlara ayırılamaz, tekelleştirilemez, arka bahçe haline getirilemezler. Kalbin akılla, aklın mideyle bağlantısı ne ise mabedin mekteple, mektebin pazarla bağı aynıdır. Bu bağ korunduğu sürece yürek, bilek ve düşünce aynı kıbleye yönelecektir. İnsan kalma imkânı, böylece yakalanmış olacaktır. Ömrün ibadete durması, böyle bir şey olsa gerektir. Salih amel, buradan üretilebilecektir.
Söz konusu bağ koparılırsa -ki bugün halimiz tam da budur- mabedi dolduracak adamlarınız olur, ama cehalet kol gezer. Merhametten mahrum yığınlarınız olur, ama kime ne fayda? Cahilin dindarlığı arttıkça, sapması da artar.
Bilgili adamlarınız olur, alnı secde görmemiştir. Bilgi, böyle birinin elinde, keskin bıçaktır. Merhamet yoksunu kime acır?
Tüccarlarınız olur, uluslararası ticari bağlantıları olan tüccarlarınız. Ama yolu mabede düşmemiş, merhamet nedir bilmemiş. Yolu mektebe çıkmamış, adalet nedir öğrenmemiş ne fayda? Bu pazarın sokakları, haksızlık ve zulüm kokar.
Öyleyse vakit, ders çıkarma vaktidir. Mabed, Mektep ve Pazar bütünlüğü, hiç bir şey uğruna bozulmamalıdır. Bu müesseseler ayakta ise insanlık ayaktadır. Bu müesseseler sarsıntıda ise topyekûn insanlık sarsıntıdadır. İnsanlığı yaşatmak, herkesin görevidir. Aksi halde kabahat, herkesin ve her kesimin olacaktır. Kayıtsız kalıp kabahatin bir parçası olmak da kabahat değil midir?
DİNİ HABERLER