Tarih: 06.06.2019 02:28

Ömer Faruk Özerdem, ´Mehmet Görmez Hoca´nın Cübbeli Ahmet ile İmtihanı´nı yazdı...

Facebook Twitter Linked-in

Oldum olası ilahiyatçıların ve din adamlarının din tartışmalarından hoşnut olmamışımdır. İlmi meseleleri sadece ilmi ortamlarda, platformlarda tartışıp çözüme kavuşturmalarını ve daha sonra topluma takdim etmelerini arzu etmişimdir daima. Fakat son yıllarda, özellikle sosyal medya imkânları çoğaldıktan sonra bu tartışmalar garip bir hal aldı. Neredeyse hiç öğretici, düşündürücü bir tartışmaya rastlayamaz olduk.

Rahatsızlığımı artıran noktalardan birisi de bu tartışmalarda kullanılan dil ve üsluptur. Çoğu zaman ilmin nezaketine, İslam´ın nezahetine yakışmayan bu üslup beni gerçekten çok huzursuz ediyor. Ama daha üzücü olanı kendisini ahlak ve edep üzerine bina eden tasavvufun müntesibi olduğunu iddia eden bazı insanların da bu tartışmalara bulaşmış olmasıdır.

Çünkü vaaz ve irşad kürsülerinin bir nevi dedikodu ve polemik mecrası haline dönüştürülmesi, bir nevi tuzun kokması anlamına gelir. Ahlaki yozlaşmanın çaresini, kalbi hastalıkların ilacını elinde bulundurduğunu iddia eden kurumların bizzat bu tür sorunların merkezi haline dönüşmesi ciddi bir tehlikeye işaret eder. Bu çekişmelerin gençlik başta olmak üzere toplumda açtığı yaralar ise üzerinde ayrıca düşünülmesi gereken önemli bir noktadır.

İyi Niyetli Suskunluğunun İstismar Edildiği Açık

İşte bu yazımda, yaklaşık 5?6 yıldır üzülerek takip ettiğim bir tartışmayı, daha doğrusu tek taraflı bir sosyal medya saldırısını değerlendirmek istiyorum. Tek taraflı diyorum çünkü Cübbeli namıyla şöhret bulan bir zat, neredeyse altı yıldır sürekli ve sistemli bir şekilde eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez Hoca´ya saldırıyor. O saldırıyor ama Görmez Hoca da hiçbir saldırısına cevap vermiyor.

Görmez Hoca´yı az?çok tanırım; kitaplarını, makalelerini okudum, konuşmalarını hiç kaçırmam. Suskunluğunun onayladığı anlamına gelmediğini de elbette bilirim. Ama Cübbeli durmadan saldırıyor, sistemli ve pervasızca, Hoca da kendisini savunacak o kadar doneye sahipken istikrarlı bir şekilde susuyor.

Hoca´nın ilmi çerçevede bütün bu ithamlara elbette vereceği cevaplar vardır. Hoca´nın suskunluğu hakkında bulabildiğim tek açıklama şudur: Muhtemeldir ki Hoca, zaten derin bir buhran yaşayan İslami camia içerisinde yeni bir mevzi açmak, yeni bir fitneye meydan vermek istememiştir. Ama Hoca´nın bu iyi niyetli suskunluğunun istismar edildiği de açıktır. Yahut tartışmanın hikmet ve ahlak eksenli yürümemesi, Hoca´yı bu noktaya sürüklemiş olabilir. Çünkü hakikaten iftira ve hakaretleri öyle yenilir yutulur cinsten değil. Bu zatın Hoca´ya yönelik iftira ve ithamlarına birkaç örnek vereyim, o zaman ne dediğim anlaşılır belki.

Bu meselenin bugünlerde yeniden gündemime girmesine vesile olan iftira ile başlayayım. Cübbeli, sosyal medya hesabında yaptığı bir paylaşımda aleni olarak Hoca´yı ?sünnet düşmanı? ilan etti. Aylar önce Anadolu Buluşmaları adlı bir kuruluşun düzenlediği bir sempozyum kitapçığındaki Hoca´ya ait bazı cümleleri de buna delil olarak sundu. Ne demişti Hoca peki?

Özetle İslam medeniyetinin zenginliğine vurgu yapıyor ve irşad ve tebliğ faaliyetinde bulunanların bir coğrafyaya giderken oraya kendi kültürlerini taşımak yerine ahlak, adalet, ilim ve hikmet taşımalarını ve o insanlara kaybolmuş kültürlerini keşfetmelerine yardımcı olmalarının daha hayırlı olacağını söylüyordu. Ayrıca kısır tartışmalarımızı, hastalıklarımızı da oraya taşımamamız gerektiğini belirtiyordu.

Bu iyiniyetli ve kardeşçe uyarılardan nasıl bir sünnet düşmanlığı çıkabilirdi ki? Çıkmıyordu da zaten. Sosyal medya hesabındaki bu paylaşımın altına yapılan yorumların yüzde doksanı Cübbeli´ye, ?ama kadar da olmaz? cinsindendi. Ama olsun, maksat iftira atmak ve bir algıyı güçlendirmek değil miydi zaten? Cübbeli de bunu yapıyordu nihayetinde. Zaten geriye doğru baktığımda da aşağıdaki örneklerde görüleceği üzere daima bunu yapmıştı. Birkaç tanesini sayayım:

Servis Edilen Dosya

Cübbeli Ahmet, neredeyse tüm hayatını sünnetin ve hadisin anlaşılmasına ve savunmasına hasreden Görmez Hoca´yı, hem de vaaz kürsüsünde, cemaatin önünde sünnet münkiri ilan etti. Hoca cevap vermedi. Hâlbuki Hoca´nın aksini ispat sadedinde söyleyeceği çok şey, göstereceği çok şahit vardı. Aklıma 1990´lı yılların başında Mısırlı gazeteci Ebu Reyye´nin sünnet ve hadise yönelik pek çok saldırı içeren kitabına karşı Görmez Hoca´nın, yakın dostu M. Emin Özafşar ile birlikte sünneti savunmak için dilimize kazandırdığı Muhammed Ebu Şehbe´nin sünneti müdafaa eden iki ciltlik kitabı geldi mesela. ?Sünnet inkârcısı? ama aynı zamanda sünnet uzmanı Görmez, sünneti savunmak için iki ciltlik bir sünnet müdafaası kitabını tercüme etmişti.

Cübbeli Ahmet, Görmez Hoca´yı sünnet münkiri ilan ettiği konuşmasını yaparken, önünde Hoca´nın bir makalesi duruyordu. Hem de sünneti savunmak için yazılmış bir makaleydi bu. Daha doğrusu Marmara İlahiyat´ta, büyük hocaların da hazır olduğu bir ilmi toplantıda Hoca´nın yaptığı bir konuşmanın deşifresiydi.

Aslında Cübbeli´nin, Hoca´yı sünnet düşmanı ilan ettiği makale bizzat bir sünnet müdafaasıydı. Ama makalenin tamamını okumadığı açıktı. Konuşmanın/yazının içinden cımbızla çektiği bir cümleden hareketle Hoca´yı sünnet münkiri ilan ediyordu. Daha doğrusu makaleyi ve cımbızlanmış cümleyi de kendisine gönderilen, servis edilen bir dosyadan okuyordu. O dosyayı kimin gönderdiğini, yani operasyonu kimin yönettiğini de gayet iyi biliyordum. Çünkü o saçma sapan iddiaları içeren dosya bana da gelmişti. Benim gibi nicelerine de gönderildiğini biliyorum.

Ankara İlahiyat´ta derslerimize girerken bize sünnet ve hadisi o sevdirmişti hâlbuki. Sünnete itiraz yönelten ve kafamızı karıştıran sorulara daima o cevap veriyordu. Ama şimdi aynı Hocamız sünnet ve hadis münkirliği ile suçlanıyordu. Bu apaçık bir iftira, bir bühtandı. Bu kabul edilebilir bir şey değildi. Ama aklımın almadığı şey Görmez Hoca´nın ?hadi oradan, sen beni böyle bir şeyle nasıl suçlarsın, ne haddine? dememesiydi.

Leyla Şahin Davası

Bir gün sosyal medyada Cübbeli´nin bir videosu önüme düştü. Cübbeli yine kürsüdeydi, yine cemaate vaaz ediyordu (şov ve stand?up tarzında vaaz mı deseydim, bilemedim) ve önünde de yine Hoca´nın bir makalesi vardı. Bu kez Hoca´yı başörtüsünü inkâr etmekle suçluyordu. Yine bir makalenin içinden bir cümleyi cımbızlayarak bunu yapıyordu besbelli. İçimden ?Hoca bu sefer dayanamaz, usturuplu bir cevap verir buna? dedim. Çünkü Hoca´nın, Cübbeli´nin söz konusu ettiği makaleyi, başörtüsünü savunmak için, hem de 28 Şubat´ın o zor günlerinde kaleme aldığını biliyordum. Aynı şekilde bu makalenin Avrupa Birliği mahkemelerinde Leyla Şahin davası görülürken; karar verecek hakimlere, Hristiyanlıkta, Yahudilikte ve İslam dininde başörtüsünün varlığını ispatlamak için yazdığını da öğrenmiştim.

Devamı >>>




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —