HDP Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında Garibe Gezer’in şüpheli ölümüne ilişkin konuştu.
“Uzun bir süredir Türkiye’deki cezaevlerinin 80’li yıllarda Diyarbakır cezaevlerini aratmayan uygulamalarla karşı karşıya olduğunu, her gün biraz daha hak ihlallerinin artırıldığını, her gün cezaevlerinde tutsakların ve mahpusların insanlık onuruna aykırı bir biçimde kötü muameleyle yüz yüze kaldıklarını ifade ediyoruz.” diyen Başaran, şunları söyledi:
“Bunu biz ifade ederken kulağını kapatan, görmezden gelen iktidarın yürüttüğü politikalar sonucunda en son önceki akşam kamuoyuna yansıyan Garibe Gezer’in şüpheli ölümü.
Garibe Gezer’in yaşamını yitirmesine kadar geçen süreci kamuoyuyla bir kez daha paylaşmakta yarar olduğunu düşünüyoruz. Garibe Gezer, 15 Mart’ta Bünyan Cezaevi’nde tek kişilik hücreye alındı. Bunun karşısında itiraz etti. Akabinde hukuksuz bir biçimde Kandıra 1 No’lu F Tipi Ceza İnfaz Kurumu’na sevk edildi. 22 günlük hücre cezasından sonra 3 kişilik koğuşa geçmek istedi ancak, bütün başvurularına rağmen hiçbir dilekçesi uygulamaya konulmadı ve Garibe, bilinçli bir biçimde, hukuksuz bir biçimde tek kişilik hücrede tutulmaya devam etti. Buna itiraz ettiğinde süngerli odaya götürüldü. Tabi biz biliyoruz ki; süngerli oda, 80’li yıllarda Diyarbakır Cezaevi’ndeki işkence odalarının bir benzeri olarak 2021 yılında işletilmekte.
Gezer’in avukatlarına ve ailesine aktardığına göre, 24 Mayıs 2021 günü erkek ve kadın gardiyanların işkencesine uğradı, kötü muamelesine uğradı ve o gün cinsel saldırıyla yüz yüze kaldı. Garibe, bunu kamuoyuyla paylaştı. Bunun karşısında yine ve tekraren ısrarlı bir biçimde tek kişilik hücrede kalmak istemediğini, hücrelere geçmek istediğini ifade etti, dilekçeler verdi ama bu dilekçeler de yine reddedildi ya da işleme alınmadı.
7 Haziran günü hücresini yakmak istedi. Öncesinde intihar girişiminde bulundu. Israrlı bir biçimde hücrede tutulmaya devam etti. Milletvekili arkadaşlarımıza yaşadığı işkence, kötü muamele ve cinsel saldırı konusunda mektup gönderdi. Bir kısmı bizlere ulaşamadı. Bir kısmı milletvekili arkadaşlarımıza ulaştı. Bununla ilgili TBMM’ye onlarca soru önergesi verdik. Defalarca konuşmalar yaptık.
Garibe Gezer, devletin gözetiminde olan cezaevinde işkenceye uğradı dedik. Garibe Gezer, cinsel saldırıya uğradı dedik. Hala tek kişilik hücrede tutuluyor, bu hukuksuzluğa artık son verilsin çağrısı yaptık. Ama iktidar yine her çağrımızı yanıtsız bıraktı. En nihayetinde avukatlarının ve ailesinin kamuoyuna yansıttığı biçimde, garibe şüpheli bir biçimde yaşamını yitirdi.
İntihar diye ailesine aktarıldı. Ama ailesi de avukatları da bunun intihar olduğuna inanmıyor. Biz de bunun intihar olduğu konusunda ikna değiliz. Bu kadar sistematik bir biçimde işkenceye uğrayan, sistematik bir biçimde kötü muamele ve cinsel saldırıya uğrayan bir kadının şüpheli bir biçimde ölümünü bize intihar gibi sunmalarını kabul etmiyoruz. Ama garibeye yaşatılan bununla kalmadı.
Garibe yaşamını yitirdi. Avukatlar, cenazesini almak için morga gittiler. Morg da avukatlar darp edildi. Polisler, kamuoyuna da yansıdığı biçimde ‘cenazenizi de alın gidin’ ulan diye hakaretler ettiler. Bu da yetmedi, Garibe’nin cenazesi Mardin’e getirildi. İki buçuk saat bekletildi Garibe’nin cenazesi. Düşmanlık bitmiyor. Garibe’nin yaşamını yitirmiş olması bile birilerinin içini soğutmamış. Mardin Büyükşehir’e ait cenaze aracı geldi ancak polisler cenaze aracını geri gönderdiler. Aileye, ‘Kendi imkanlarınızla cenazeyi götürün’ dediler.
Bu görüntü, Türkiye’nin utanç tablosu olarak bütün dünya kamuoyuna yansımış oldu. Bu da yetmedi. Garibe’nin cenazesini defnetmeye gidenlerden sadece ellisini mezarlığa aldılar. Bu da yetmedi. Dün geceden beri müftülük, aileye baskı yaparak, taziye evinin boşaltılmasını dayatıyor. Hesap vermesi gerekenler, ailenin yas tutmasını engelliyor. Bu da yetmiyor.
Bizler; bu şekilde, Garibe’nin şüpheli bir biçimde yaşamını yitirmiş olmasını takip etmeye devam edeceğiz. Garibe’ye, kötü muamele edenler, işkence edenler, cinsel saldırıda bulunanlar ve en sonunda ölümüne neden olanlar, mutlaka ama mutlaka bunun hesabını verecekler.”