CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun baştan sona tuhaflıklarla dolu ABD ziyareti kendisi açısından talihsiz bir olaya dönüşmüş durumda. Kendisi açısından çok kötü planlanmış, hatta zamanlama ve münasebet açısından da kötü düşünülmüş bir ziyaret olduğu çok açık. O, kendisini böyle bir ziyarete ikna edip ziyaret esnasında bu kadar kötü duruma düşürmüş olanlara içten içe bileniyor olmalı.
Hükümet çevreleriyle görüşmesi, bir muhalefet partisi lideri olarak zaten biraz zor olurdu ama en azından bir sürü düşünce kuruluşu, bir sürü sivil toplum kuruluşuyla ve daha kalabalık Türk topluluklarıyla biraraya gelebilirdi.
Neticede milletvekili ve başkanlık seçimlerinde oy verecek önemli sayıda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından oluşan topluluklar bulunuyor ABD’de. Onlarla seçim vizyonunu ortaya koymak için toplantı mutattan sayılırdı ve bundan dolayı kimse onu eleştiremezdi de aslında. ABD’li politikacı arayışıyla, Türkler arasında bulamadığı meşru icazeti en olmadık ABD politikacıları nezdinde aramaktan çok daha anlamlı ve kabul edilebilir bir iş yapmış olurdu. Ama işin organizasyonunu yapanlar bunu bile yapamadılar.
Bırakın bütün bunları bir solcu ABD siyasetçisi Bernie Sanders ile bile önceden planlanmış görüşmenin iptal edilmesinin önüne geçemediler. Bu da yetmiyor alınmış uçak bileti iptal edilerek ve gazeteciler atlanarak düzenlenmiş 8 saatlik bir yolculuğun hikayesi zaten talihsiz geçen bütün gezinin ana hikayesine dönüşmüş oldu. 8 saat gözden kaybolmanın bir habere dönüşmesi ve basına sızdırılması ise işin Kılıçdaroğlu’nu daha fazla ilgilendirmesi gereken yönü.
İçerde kendisine karşı ciddi bir komplo mekanizmasının çalıştığı, kendisini itibarsızlaştırma yönünde ciddi bir çalışmanın olduğunu gösteriyor bütün bu olanlar. Adaylık konusunda bir türlü ikna edemediği altılı masa arkadaşlarından daha önemli bir sorunun kendi partisinin içinde olduğu anlaşılıyor. Bunu Kılıçdaroğlu hesap etsin dursun artık.
Şimdi herkes haklı olarak ABD’de kaybolduğu bu 8 saatin hesabını soruyor ve Kılıçdaroğlu’nun açıklama çalışmalarına itibar etmiyor ya? O ne derse onun kayboluşuna atfedilecek bir sürü senaryo giriyor devreye.
Bir arkadaş daha önce benzer durumlar için anlatmış olduğum bir hikâyeyi hatırlattı bana. Belki Kılıçdaroğlu’nun kendini ifade etmesine bir faydası olur bu hikâyenin. Bu kadarlık bir destek de bizden olsun:
Bazen gözümüzün önündeki gerçekleri görebilmek için aradan teorilerimizi, kavramlarımızı hatta geçmiş tecrübelerden edindiğimiz intibalarımızı bir kenara bırakmamız gerekebilir. Çünkü çoğu kez gerçekleri görmemizi engelleyen bu açıklayıcı teorilerimizden ve kavramlarımızdan başkası değildir. Bunlar gerçeklikle gözümüzün arasına bir perde gibi girer, gördüğümüzü bize başka türlü gösterir.
Hani farklı branşlardan bir grup sosyal bilimci Erzurum’a, sahada sosyal bilim yapmak üzere gitmiş ya! Gördükleri talimin bir gereği olarak herkes karşılaştığı herşeye kendi bilim disiplini içinde öğrendiği ve ezberlediği teorilerden yola çıkarak açıklama yapacaktır.
Soğuk bir Erzurum kış günü. Dışarıda kar, kış, kıyamet. Bizim sosyal bilimciler bacası tüten bir eve kapağı atarlar. Ev sahibi buyur eder, girerler. Girer girmez hepsinin dikkatini çeken ilk şey. Ortada bir soba var ve soba, altına dayanaklar yapılarak oldukça yükseğe kurulmuş. Azıcık ısınır ısınmaz hepsi de birden dikkatlerini çeken bu tuhaf durumu dile getirip kendilerince bunun açıklamasına girişirler. Durum tuhaf çünkü sobanın yükseltilmesinin yol açtığı ısı kaybı herkesin bildiği bir şey.
Sosyolog olanı, Erzurum’un İran’a coğrafi yakınlığından dolayı tarihsel ve kültürel olarak etkisi altında olduğunu ve bundan dolayı ateşe bir saygının ifadesi olarak ateşi yüksekte tutmanın bir kutsama ifadesi olduğunu anlatır. Nasıl olsa İslam kültüründe de kutsal olanın yukarıda tutulması gibi bir alışkanlık olduğuna göre oldukça mantıklı bir açıklama.
Antropolog olanı bu görüşe hak vermekle birlikte insanların doğayla olan etkileşimleri ile kendi durumlarına en uygun kültürü geliştirdiklerini ve burada kullanılan yapı malzemesi ile ateşin kullanımı arasında bir ahengin sözkonusu olduğunu anlatır. O yüzden başka kültürlerden alışık olduğumuz soba kullanımı veya ısınma alışkanlıklarına takılmamamız gerektiğini anlatır.
Tabii dinler tarihçisi başka bir şey, iktisatçı başka bir açıklama yaparken, ev sahibi arada bir ona bir buna şaşkınlıkla bakmaktadır. Nedense birinin aklına kendisine sormak gelir ve sorar, bu soba kurmanın nasıl bir geleneğe dayandığını. Ev sahibi bu kadar bilim adamının çok bildik açıklamaları karşısında tereddüde düşmüş ses tonuyla ve ürkekçe konuşur: “Beyim, ne yalan söyleyeyim, sizi dinlerken kafam çok karıştı, ben niye bunu böyle yapmışım diye. Ama doğrusu sobayı kurarken boru yetişmediydi. O yüzden altına destek çıktım” der.
Tabii bu bütün teorik veya burada komplocu açıklamaların zaman zaman içine düşebildiği durumu en komik şekilde ifade eden bir örnek. Bazen gerçekten sadece boru yetmemiştir. Bir şeylerin oluş sebebi bu kadar basit ve bu kadar açıktır.
Kılıçdaroğlu gerçekten ve sadece yolunu kaybetmiş olabilir. Yolu bir aksilik yüzünden gereğinden fazla uzamış olabilir, uğradığı hamburgercide karşılaştığı birisiyle uzun bir memleket muhabbetine girmiş olabilir. Hele konu Erdoğan’dan açılmışsa kendini tutamayıp saatlerce konuşmuş olabilir veya belki yolda veya hamburgercide karşılaşıp koyu bir muhabbete daldığı kişi veya kişiler kendisinden daha da dolu, daha da konuşkanmış da ona bir sürü şey anlatmış olabilirler.
Yani kısaca belki sadece boru yetmemiştir veya gerçekten Kılıçdaroğlu kaybolmuştur, onca saat yolunu bulmaya çalışmıştır. Siz nereden bileceksiniz?
KADER MESELESİ
Son yazımda kader üzerin kullandığım ifadeler, normal-sahih bir İslami kader itikadını en temel bilgileri. Tedbir ve kader konusunda başka türlü düşünülemez. Ama bu sözlerimi malum birileri Sayın Cumhurbaşkanı’nın “kader” konusunda söylediklerine itiraz olarak almış. Ama bunu yapabilmek için ya benim sözümün önünü veya Erdoğan’ın sözünün devamını atlamış. Oysa Sayın Cumhurbaşkanı’mızın “kader” derken “tedbiri” veya “sorumluluğu” atladığını söylemek için sadece kötücül ve tahrifçi bir siyasi zekâ yetiyor. Kader, insanın failliği, sorumluğu tedbir kavramları bir sürü söz kaldırır, ama elbette bu politik kötücüllük pazarında harcanacak şekilde değil.