07. 09. 2018 Cuma
Dramatik bir dönem. Sürekli yakınılan ve üzünülen bir duruma daha bir süreç eklendi. Okumamayı bahane edenler için iyi bir fırsat doğdu. Nasılsa okumuyordu, nasılsa bunu kendine dert edinmiyordu. Muhatap alındığında bir sürü gerekçe sıralanıyordu. Zamansızlık, kitabı eline aldığında uykunun bastırdığını, okuduğunu anlayamadığını, kitabın pahalılığı gibi bir sürü neden ileri sürülüyordu. Artık bunun katmerlisi söz konusu.
Serbest piyasa ekonomisi ile devletin bütün üretim alanlarından çekildiği, bütün kamu işletmelerinin kâr etsin zarar etsin ayırt etmeksizin özelleştirilmesi, özelleştiriden sonra yerli üretimin tamamen kesildiği bir döneme girildi.
Türkiye´de bildiğim kadarıyla üç ya da dört kâğıt fabrikası vardı. Kiminin hantallığı, çalışanlarının kanıksanmışlığı, verimsizlik gibi bir sürü gerekçe de vardı. Yakın zamanda Balıkesir ve Giresun kâğıt fabrikaları da bu anlayışın kurbanı edildi. Orman ülkesinde ormansızlık gibi bir paradoks bahanesi de eklenince bu ağır kamburlardan kurtulma tek gerekçe olarak gösterildi.
Bir işletmeyi verimli hâle getirmek yerine, en kolay tercih özelleştirip ondan kurtulmak. Sonuçları şimdi ortada. Kâğıt adına üretim yapan işletmesi olmayan bir ülkede yaşıyoruz. Şu son devalüasyon ile kültür hayatı büyük bir darbe yemiş durumda. Yabancı paraların, dolar veya euronun hayatımızın temeline oturduğu acı bir gerçeği yaşıyoruz. Kâğıt dirhemle satılacak gibi bir durum. Gazeteler kâğıt bulamıyor. Aşırı pahalılık yüzünden sayfalarını azalttı. Kimi gazeteler kapandı. Bundan böyle amatör ruh ile çıkan dergilerin hemen tamamı kapanacak. Zaten kapanan dergilerin sayısı giderek artıyor. Kitap ise asıl ihtiyaç olmaktan çoktan çıkmıştı. Bundan sonra kitap alınmasa da okunmasa da dert değil.
İktidarlar ve yönetenler düşünen kitle istemiyor. Görsel medya üzerinden beyinlerin iyice törpülendiği, kuşatma altına alındığı bir zamanda, okumayan, düşünmeyen, soru sormayan ve hesaplaşmayan güdülü bir toplum arzulanıyordu. Bu durumda onlar rahat edeceklerdir.
Kitap bu yolla giderek hayattan iyice çıkmış olacağa benziyor. Kültür derdi olmayan yöneticilerin en rahat olabileceği bir dönem olarak varsayılabilir.
Bir de heybetli ve korku salan yönetici tiplerinin baskınlığı rakipleri susturmak için yeter bir neden. Çünkü kendileri adına bağıran, karşı taraftakileri baskı altına alan, sindiren bir anlayış hayata egemen. Bu da taraf olan çoğunluktaki kitleleri rahatlatıyor. Onların zaten düşünme gibi bir dertleri yok.
İdeolojik çekişmelerin ve düşünce rekabetinin olmadığı bir dönemi yaşıyoruz. Ortam tamamen kurak ve cılız. Zaten düşünceye pop iyice egemen. Bir tıfıl şarkıcı ortamı kasıp kavuruyor kitleleri de peşinden koşturuyor. Genç kuşakların idolü haline geliyor. Artık büyük bir düşünürün, şairin, sanatçının özgün bir hatırı yok bu toplumda.
İşine gelenler istedikleri gibi sadece reklâm aracı olarak kullanırlar.
Bu durum dergiler için de söz konusu. Sanat ve düşünceye dayalı eser ortaya koymak yerine hafif, cılız olanlar tercih ediliyor.
Sorumluluk taşıyan Müslümanlaradır seslenişimiz. Ne yapıp edip, hatta boğazından kesip, lükslerini eksiltip kendilerini bir anlamda feda etmelerini öneriyoruz. Düşünce cihadına çağırıyoruz. Boş ve sıradan kitlelerin arasına katılmadan, özgünlükleriyle sağlıklı bir yürüyüşte bulunmalarını arzu ediyoruz.
Çok okuyan, düşünen, acı çeken bir gençlik arzumuz var. Derdini çoğaltmasını, bununla hayatta var olmasını diliyoruz. Müslümanların başka da kurtuluş yolu yok. Kendileri olmaları için bu zorunlu. En kısa zamanda, bilinç ve sabır ile.