OKUMAK CESARET İSTER!

Abdurrahman AKBAŞ; "Oysa, kitapları anlamanın yolu onları okumaktan geçer. İnsanları tanımanın yolu da bizzat kendilerinden dinlemekten.. Başkalarının tanımlamaları son derece subjektiftir/izafîdir. Tanımak yerine başkalarının tanımlamaları üzerinden hak

OKUMAK CESARET İSTER!

Yeni nesil okurlar, okuma hususunda derin bir saplantı içerisinde..

Bir süredir sosyal medya gruplarında fazlaca karşılaştığım bir soru var.

Derler ki:

- Hocam, falan yazar/kitap hakkında ne düşünüyorsun? Güvenilir mi?

Derim ki:

- Neden? Kızını mı vereceksin? :))

Latife bir yana, bazılarına bu soru anlamlı gelebilir fakat ben, bilgiye/ilme karşı bu tarz yaklaşımı sorunlu buluyorum. Bu soruları, kıt müktesebât ve malül muhakeme yetisine sahip insanların basmakalıp soruları olarak görüyorum. İnsanları bu tür sorulara sevkeden anlayışın arkasında yatan algıya dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Bazı insanlar, kendi yerlerine düşünüp hüküm verecek kafalar arayışındalar... İlmî açıklarını ve eksikliklerini bir yere yaslanarak gidermeye çalışmaktalar. Hangi sebeple ve nasıl bir aidiyetle olursa olsun tam bir teslimiyetle birilerini otorite kabul ettiklerinden diğerlerini bunların kriterlerine göre değerlendirmekteler. Bir kitabın veya bir yazarın okunup olamayacağının kararını, mikyas kabul ettikleri zatların terazisinde tartarak karar vermekteler. Hassas terazi sandıkları bu kişilerle tarttığı yazar için "güvenilir" damgasını bir kere alınca gayrı o kişi ne verse şerbet bilinmekte.. "Güvenilmez" diye yaftalanan ise ağzıyla kuş tutsa da yaramaz, yararlanılmaz görülmektedir.

Oysa, kitapları anlamanın yolu onları okumaktan geçer. İnsanları tanımanın yolu da bizzat kendilerinden dinlemekten.. Başkalarının tanımlamaları son derece subjektiftir/izafîdir.

Tanımak yerine başkalarının tanımlamaları üzerinden hakikati keşfetmek mümkün mü? Kaldı ki bu, hiç de adilane bir davranış olmaz.

Hatırlayın, ilk müslümanlar Habeşistan´a hicret ettiklerinde Mekkeli müşrikler, Habeşistan kralına giderek müslümanları reddetmesi konusunda onun aklını çelmeye çalışmışlardı. Müslümanlar hakkında kendi kanaatlerini krala aktararak (müslümanları tanımlayarak) kralın doğrudan tanımasına fırsat vermemeyi hedeflemişlerdi. Fakat adaletiyle meşhur kral, müşriklerin tanımlamalarıyla yetinmek yerine müslümanları bizzat kendilerinden dinleyerek tanımayı tercih etti. Ve kararında asla yanılmadı.. Böylece, yurtlarından edilen ilk müslümanlar, adil kralın ülkesinde emniyet ve güven buldular. Bu olay, durumu açıklığa kavuşturmak için güzel bir örnektir. 

İnsanlar, hata yapabilir. Kitaplar, yanlış bilgiler ihtiva edebilir. Ama kitapları okumadan, insanları dinlemeden gerçeği başkalarının zaviyesinden öğrenmeye çalışmak daha büyük bir hata olur.

Bir örnek olması bakımından İmam Gazâlî hemen önümüzde duruyor. İslam medeniyetinin yetiştirdiği ender ilmî şahsiyetlerden biridir Gazalî.. Peki, ilmî derinliğinden dolayı "Gazâlî ne derse doğrudur" denebilir mi?  Diğer taraftan Gazâlî´nin eserlerinde -senet zikretmeden naklettiği- çok sayıda zayıf hadis (hatta mevzu hadis) bulunmaktadır. Şimdi, eserlerinde zayıf hadisler var diye "Gazali okunmaz" gibi bir yaklaşım içine girmek doğru olur mu?

Ama maalesef son zamanlarda fikirler değil de şahıslar üzerinden algılar türeten türedi tipler sardı her yeri. Özellikle sosyal medyada... Cemaat, tarikat, meşreb, mezhep taasubuyla hareket eden, okumalarını sadece bu minvalde yapan tipler... Bunlar, farklı fikir ve kanaatlere asla tahammül edemezler. Aidiyet dürtüsüyle kişileri kategorize etmeye bayılırlar. Statik hocaları ve basmakalıp fikirleri vardır bunların.. Bir de klişe soruları olur. O sorularla insanları tartarlar. Konuşma veya sohbetine tesadüf ettikleri insanlara yönelttikleri ilk soru "falan yazar/hoca/eser hakkında ne düşünüyorsun?"dur. Şayet istedikleri cevabı alırlarsa sorun yok. Kafalarındaki kuruntuların dışında bir cevap alırlarsa o kişiyi de anında "uzak durulması gerekenler" listesine eklemekten çekinmezler.

İnsanları, eserleri hatta yayın evlerini  "okunur/okunmaz", "güvenilir/güvenilmez" diye bir kalemde saf dışı bırakmak ya da kabullenmek ilmî etik bakımından son derece sakat bir anlayıştır.

Okumadan, incelemeden ve anlamadan sadece birilerinin yerleşik kanaati üzerine değerlendirmede bulunmak amiyane tabirle yobazlıktır.

Halbuki eserler okunup fikirler tenkit edilmelidir. Bir yanlış varsa düzeltilmeli, bir güzellik varsa özümsenmelidir.

O halde okumaktan değil, öğrendiğinin esiri olmaktan sakınmalı insan..

Tabi, okumak cesaret ister. Çünkü kitap, insanın yüzüne yüzüne vurur cehaletini...

 

İnsan ve İslam