Rabbinin yaratıcılığı üzerine derinlemesine düşün… İnsanı yaratışındaki incelikler ve cömertlik üzerine… Kitaplardan öğrendiğin ve daha bilmediğin nice şeyler üstüne… (Alak Suresi: 1-5)
Okumak uzun bir yolculuk; adeta bir serüvendir. Bir kez bu yolculuğa başlayan birinin ise, kimlerle ve hangi serüvenlerle karşılaşılacağı öngörülemez. Kitaplar… Hakikate ve olağanüstülüğe dair anlatılar; yalanlar ve gerçekler. Bir yandan ise akıp gitmektedir zaman ve hayatımız tükenmektedir. Okumak bu hayatı, salt seyircisi olduğumuz, akışını izlediğimiz, şu veya bu hedeflere koşulduğumuz, çoğu kez tükenmesini beklediğimiz ve artık telafi etme şansına sahip olmadığımız yaşantımızı yoğunlaştırır ve derinleştirir. Edilgenliği bükerek hayatın karşısında bir seyirci olmaktan bizi kurtarır. Vakit ya da imkân!.. Bunların bahaneler olduğunu hepimiz biliyoruz. Oysaki sıradanlaşmaya karşı direnmek, insanlığımızın olmazsa olmazı.
Günün birinde geriye dönüp baktığımızda ise bir hiçliğin boşluğuyla değil, bir serüvenin yoğunluğuyla ürpermeli yüreğimiz. Hayat aldırış etmez, gözlerimizin yaşına bakmaz, öyle ye da böyle geçiverir. Ama geçen kendi hayatımız; kendi ölümümüzdür izlediğimiz. Bu hayat, kelimenin tam anlamıyla okumayanlar, yani hayatı derinlemesine kavrayarak anlama çabası içerisinde olmayanlar için, ikinci sınıf bir hayattır. Ancak soy kafalar, iddiası ve davası olanlar, akıntıya doğru değil akıntıya karşı kürek çekmek, başka bir ifadeyle hayatı değiştirmek, anlamak ve anlamlandırmak isteyenler çıkacaklardır bu serüvene.
Kendisini olduğu kadar insanlığı da değiştirmek ve yön vermek isteyenler, tıpkı eski seyyahlar ve kâşifler gibi, çıktıkları yolculuğun nereye varacağını bilmeseler de sürdürürler yolculuklarını. Yorulmayanlar için bir sonu yoktur yolculukların. Bir koşunun bittiği yerde, diğeri başlar. Onların ufku, bakışlarının erimiyle sınırlı olmadığı gibi, davranışları da göçmen kuşlar gibi içgüdüleriyle koşullanmış değildir.
Yolculuklar ise sadece bazı arzularımızı giderip, kimi cehaletlerimizi ortadan kaldırabilir. Ama genel anlamda bilgisizliğin sıkıntısını ve çaresizliğini ancak kitaplar giderir. Bilmenin yükü ve heyecanı ise dostlarımız kadar kitaplarla da paylaşılabilir. Hem de ancak bu yolla zamanın saydamlığında insanlığımıza dair bir iz bırakabilir. Bilmek ve bu yolla düşünmek hem özgürleştirir insanı, hem de sorumlu kılar. Çünkü insan, ancak sorumluluğu ölçüsünde bir insandır.
Benim için de okumak, erken başlamış bir serüven, belki de bir mecburiyetti. Küçük ve ücra bir beldede yalnız büyümenin bir mecburiyeti… Uzağında ve acemisi olduğum bir dünyada, kendi yolunu açmak gibi bir mecburiyete binaen olan bu yolculuğu, başlangıç yıllarında görece olarak kitaba erişim kolaylığı besleyecekti. Babamın o küçük kitaplığı ve sonra kitabev(ler)i. Çok şükür ki okuma çevremi oluşturacak kardeşlerim, dostlarım, yoldaşlarım oldu hep. Evet! Giderek dünyam büyüdü belki. Ama kimi şeyler büyürken, kimisi ise küçülmekteydi.
Gerçi başka konularda olsa da en azından okuma konusunda üzerimde bir baskı yoktu. Tesadüflerle, karşılaşmalarla, eğilimlerin itmesiyle ve bir ölçüde de olsa tavsiyelerle yolumu açmaya çalışacaktım. En önemli avantajım ise ideolojik bir baskı mekanizması içerisinde olmamam ve bu nedenle büyük ölçüde edebiyat ağırlıklı, özellikle de klasiklerden oluşan kitaplar okuyabilmemdi. Elbette o da kısıtlı bir atmosferin görece desteğiyle yürüdüğüm bir yoldu ama bu konuda kuşağımın şanslı insanlarından birisi sayılabilirim. Yine de daha fazla, daha doğru ve daha seçili kitaplar okuyabilirdim/okumalıydım ama tüm bunlar, iyi bir çevrenin ve uygun kütüphanelerin varlığını gerektirmekteydi.
Günümüzde okuma imkânı arttı belki ama insanların yolunu yitirmesi için başka tuzaklar peyda oldu. Dolayısıyla görece olarak herhangi bir zamanı üste çıkarmak pek de doğru değil. Sadece doğru çevreler var; benim o yıllarda sahip olamadığım bir edebiyat veya felsefe çevresi gibi. İşte o çevreler ve o okumalardır ki, çocukluğunuz bittiğinde ve sizi o güne değin iyi kötü taşıyan koruyucu “el” artık kifayet etmediğinde, dolayısıyla rüştünü ispatlamaya çalışan biri olarak karmakarışık bir dünyanın önünde kendinizi yapayalnız hissettiğinizde, yüreğinizde parlayan alevler ya da aklınızda çakan kıvılcımlarıyla önünüzü aydınlatacak ve size çıkış yollarını gösterecektir.