Hani Bülent Arınç, İmamoğlu'nun 35 yıllık diplomasının iptaline hayret etmişti ya... İşte bir o kadar hayretengiz bir röportajla karşılaştım dün.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Adem Metan'ın YouTube kanalına konuşmuş.
X'te dolaşan bir kesitinde gördüm, söz başörtüsü sorununa geliyor.
Metan, başörtülü öğrencilerin yeniden okula alınmama ihtimalini soruyor.
Bakan Tekin ne dese beğenirsiniz!
Hoppala, o da nereden çıktı, demiyor.
Başörtüsü sorunu, verdiğimiz büyük siyasi ve toplumsal mücadele sonucunda aşıldı Adem kardeşim; nereden geliyor böyle şeyler aklına, oradan geri dönüş olmaz, 2007'de özgürlükçü düzenlemeyi Anayasa Mahkemesine götüren CHP bile bugün başörtüsü yasağına karşı çıkar da demiyor, hayır.
Peki... Geçmişin travmalarını kaşımayı bırakalım, şekle takılmak çok zaman kaybettirdi ülkeye, bize kaç nesle mâl oldu, OECD'nin PISA testlerine göre okuduğunu anlamada bile 81 ülke ortalamasının altındayız, bunu nasıl yükseltiriz, önümüzde böyle sorunlar duruyor, öze dair sorunları nasıl çözeriz, onlara bakalım, eğitimin içerik kalitesine odaklanalım, boş tartışma ve gerilimlerle oyalanma lüksümüz kalmadı, dünya başka bir yere gidiyor, bizim tek gündemimiz yapay zekâ sıçramasını yakalayacak kuşaklar yetiştirmek gibi şeyler mi söylüyor?
Yok yok, onu da demiyor. Demeye dili varmıyor.
Ya ne mi diyor?
Özetle şunu:
"Bazı siyasi partilerin söylem ve uygulamalarına baktığımızda... 2007’de eğitim hakkına güvence için AK Parti'yle MHP Anayasa değişikliği yaptı ama CHP, iptali için Anayasa Mahkemesine taşıdı. Bugün aynı söylemler sürüyorsa risk de sürüyor."
Anlayacağınız... CHP aştı, artık parti meclisinde bile Sevgi Kılıç'la Emine Uçak gibi iki başörtülü siyasetçi oturuyor. Ama başörtüsü sorununu, AK Partili Milli Eğitim Bakanı hâlâ aşamamış. Ya da aşılsın istemiyor, kendileri iktidardan giderse öcü gelir diye korku veriyor.
'Başörtüsü yasaklanacak' korkusu biterse iktidarları da bitecek, ancak o sorunla var olabilirler mi sanıyor, nedirse artık...
Kalmayan sorunu, varmış; her an hortlayabilirmiş, tehlike sürüyormuş gibi göstermesinin başka izahı nedir Allah aşkına? Bu ucuz korku tacirliğine bir bakan niye ihtiyaç duyar, ayıp değil mi?
EĞİTİM YÜZYIL ÖNCE NEYDİ YÜZYIL SONRA NE OLDU?
Milli Eğitim, "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" adıyla okul müfredatını yeniledi.
Sorsak; müfredat ve maarif kelimelerini kaç öğrenci bırakın anlamayı, teklemeden okuyabilir?
Yeni müfredatın amacı; "aklıselim, kalbiselim ve zevkiselim" nesiller yetiştirmek olarak açıklandı.
'Sağduyulu, temiz kalpli ve ince zevkli kuşaklar' dense daha kolay anlaşılmaz mıydı?
Kelime oyunları romantizmiyle nereye kadar?
Sonra Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, teknoloji fuarında kalkıp anlaşılmaz cümleler kurunca şaşırıyoruz.
"Bu yapay teknolojilerin insanlığa getirdiklerini gözü kamaşmış bir hayranlıkla değil, hakikati arayan bir irfanla takip etmek zorundayız" cümlesinden ne çıkaralım meselâ?
Veya "yapay zekânın, yeryüzünü insansızlaştıracak şeytani bir oyuna âlet edilmesi"nden korkmasını neyle açıklayalım?
Yahut da yapay zekâdan gözyaşının değerini bilmesini, kederle sevinci ayırmasını beklemesine ne diyeceksiniz?
Şair-yazar Salâh Birsel'in kitaplarında geçer; 1933-34 yıllarında ortaokula giderken okuma kitaplarında dönemin güncel kalemleri ve eserleriyle tanışmış. Abdülhâk Hamid'le Yahya Kemal'in, Tevfik Fikret'in yanı sıra... Henüz 20'li yaşlarındaki Necip Fâzıl, 30'larının başındaki Peyami Safa, Yakup Kadri gibi yazar ve şairleri de ilk o kitapta okumuş. Kitabı hazırlayan da Reşat Nuri.
Bunun etkisini, yeni kuşaklara verdiği heyecan ve motivasyonu düşünün.
Salâh Birsel, bu okumaların daha ortaokul çağında kendilerine "oku, çalış, birkaç yıl sonra sen de okul kitaplarında olursun" cesareti aşıladığını söyler.
Yüzyıl sonra sene 2025; yapay zekâ çağında okuduğunu anlayacak öğrenci yetiştirmekte zorlanırken Milli Eğitim Bakanı'nın yapay tasasına, tafrasına bakın.