Tarih: 30.11.2020 15:40

Okudukça cehaletimiz artıyor !

Facebook Twitter Linked-in

Yetmiş yaşındaki annem sabah uyanıp da evimizin hemen köşesindeki bembeyaz, mis gibi kokan yaseminleri görüp koklayınca “Rabbim ne güzel yaratmış bunları” diyor. Kendisinden birkaç yaş küçük teyzem “Allah çamurdan, topraktan bizlere rengarenk çiçekler, harika kokular gönderiyor” diyor.

Yan komşumuz Hulusi amca domateslerini toplarken  “Allah’tan işte bunlar” diyor. Eşi Ayşe teyze topladığı üzümleri bize hediye ederken “Bal bunlar bal, Allah bal gibi yaratıp yiyelim diye göndermiş” diyor. Karşı komşumuz Sedat abi “Nankör bu insanlar diyor, Allah onları harika nimetlerle besliyor, biz birbirimizi yiyoruz.” diyor. Maşallah, elhamdülillah diyorlar hep birlikte. Bunca nimeti gönderene şükür ediyorlar.

Takım elbiseli, kravatlı İlahiyat profesörü Kur’an’daki  bazı ayetlerin bu zamana hitap edip etmediğini tartışıyor büyük bir kibirle. Bir başkası hadislere gerek yok diyor. Öteki sahabelere takmış kafayı eleştiriyor. Beriki kaderi tenkit ediyor. Din adına güzel nutuklar atan, insanları ağlatmayı becerebilen başka bir İlahiyat profesörü, program başına verilen elli bin lirayı beğenmeyip, yüz bin liraya başka bir kanala geçiyor.

Diğer bir din adamı (!) kolundaki yüz bin liralık saat ile televizyon kanallarında insanlara iktisat, tutumlu olma dersi veriyor. Bir başkası aşure ayında, evinden  müminlere güzel aşure yapmayı anlatırken, suyu hemen arkadaki altı bin liralık musluğundan dolduruyor.

Kadınlara kanaat etmenin faziletlerini, Peygamber hanımlarının az bir şeye razı olarak yaşadıklarını anlatan başörtülü hanımının, konuşma yaparken kullandığı çantasının fiyatı elli bin, baş örtüsü otuz bin lira ediyor.

Memleketteki hiç okul görmemiş Mehmet amca “Allah rızası için şu fakirlere giymediğimiz sağlam elbiseleri verelim, biraz erzak yardımı yapalım” diye onca yaşına rağmen kapı kapı dolaşıyor. Dindar üniversite hocası, “Avrupa Birliğinden, Birleşmiş Milletlerden bir proje yapalım, hem Avrupa’yı gezelim, hem de maaşımızın üstüne maaş koyalım” diye düşünüyor.

Dindar idareci elemanlarına, “Proje yapın, proje yapın, istatistiklerde çok proje yapmış görünelim, sıralamalarımız yükselsin, tepelere daha çok yaranalım” diyor.

Namazlarını şehrin en büyük camisinde kılan dindar belediye başkanı, ihaleleri vermek için akrabalarına şirketler kurduruyor. Kızını, oğlunu, bütün sülalesini belediyenin bir yerlerine yerleştiriyor.

Bir başka dindar idareci devletin kendisine verdiği Türkiye’de üretilen makam arabasını beğenmeyip, milyon liraya Almanya’dan zırhlı Mercedes getirtiyor.

Dindar bir bakanın dindar bir kardeşi, şehrin imar müdürünü usulsüz bir arazi devri için sıkıştırıyor, imzayı atmazsan kendini ülkenin en doğusunda bulursun diyor.

Allah, Peygamber kelimelerini ağzından düşürmeyen bir başka dindar idareci devletin parasıyla şehre yaptığı trilyonluk yatırım fos çıkıp, paralar buharlaşıp uçunca Pardon deyip kaldığı yerden devam edebiliyor.

Dindar bir başka belediye başkanı, dindar encümen üyeleri ile anlaşıp, bir gecede devlet arazisinin üstündeki iki yüz ağacı kestirip, altı kat olan imar planını on beş kata çıkarıp inşaata başlıyor.

Bizim memleketteki Mehmet amca, emekli maaşından arttırdığı üç beş kuruşla arabasına benzin koyup, köylere fakirler için topladığı erzak ve  kıyafetleri dağıtmaya gidiyor.

Yan komşumuz Arife abla, “Oğlum şu ağaçtaki kayısıları toplayıver de olmayanlara gönderelim” diyor.

Kardeşim Füsun “Bu sene tarhanayı biraz fazla yapsak da, yapamayan  üç beş eve dağıtsak” diyor.

Ve okullarda okudukça, diplomalarımız arttıkça cehaletimiz, dünya hırsımız, birbirimizle kavgamız, dini nefsimize, çıkarlarımıza alet edişimiz artıyor…

Sonra bu Corona belası nereden geldi başımıza diye sızlanıyoruz.

Ahiretteki Coronoları unutarak…




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —