Resmen emekli olduktan sonra doğduğu topraklara vefa borcu adına yıllarca Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde dekanlık yapan Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma buradan da yaş haddinden üçüncü defa (67, 72 ve 75) emekli olduğu halde araştırmaya, düşünmeye, bilimsel toplantılar düzenlemek suretiyle katkıda bulunmaya devam ediyor. Böylece pekişmiş emekliliğinin onu bilimsel faaliyetlerden kitap fuarlarından, okurlarından uzak tutmadığını, bilakis daha fazla aktif kılmış olduğunu görmek, “bu ne sevgi bu ne aşk” dedirtiyor ve tabii insanı ayrı motive ediyor.
Geçen hafta kendisiyle Konya Kitap Günlerinde Beyan Yayınları standında kitap imzalayıp yine okurlarla birlikte sohbet ettik. Dün Siirt’te sempozyum dolayısıyla yarın da Batman’da yine kitap fuarı dolayısıyla yollarımız kesişiyor. Demek ki ikimiz de çok geziyormuşuz, bir hafta içinde üç ayrı ilde karşılaşıyoruz.
Ben galiba eve de uğruyorum, o pek uğramadığı için İlahiyat Fakültesinden arkadaşları ona bir sürpriz yapıp İstanbul’dan eşini de Siirt’e davet edip burada karşılaşmalarını sağlamışlar. Sempozyumun hoş bir anısı olarak yaşandı.
Sempozyuma gelince, İhsan Hoca İlahiyat Fakültesinin şimdiki dekanı, halefi olan, benim de Siirt İmam-Hatip Lisesinden arkadaşım Prof. Dr. Cemalettin Erdemci ile birlikte iki yıl önce düzenledikleri “Uluslararası Molla Halil Siirdi” sempozyumundan sonra şimdi de bir “Uluslararası Oksidentalizm Sempozyumu” düzenlediler. Siirt Üniversitesi iki gün boyunca oksidentalizm ve oryantalizm alanında çalışmalar yapmış, düşünmüş taşınmış onlarca Türk veya yurtdışından akademisyenden özellikle “İslam Medeniyetinde Öteki” başlığı altında birbirinden güzel özenli konuşmalara sahne oldu.
Oksidentalizm sözcük anlamı itibariyle “Batı bilimi”dir. Doğu biliminin adı olan oryantalizme karşı tabiri caizse rövanşist bir refleksle ortaya atılmış ve oryantalizmin Batı hakkında yapmış olduğunu Doğulular adına Batı’ya yapmaya çalışma niyetini ifade ediyor. “Niyeti” diyoruz çünkü oryantalizm gibi oksidentalizm diye sınırları belirlenmiş, somut olarak ve adlı adınca karşımıza çıkmış bir disiplin, bir alan veya bir literatür (henüz) yok. Ancak istenirse bu kapsama alınabilecek bazı ilgiler, bazı çalışmalar vardır elbet. Batı’nın Doğu’yu nesneleştirerek ürettiği söylemin simetrik bir şeklini Doğu adına veya Müslümanlar adına Batı hakkında yapmak… Bu ne anlam ifade eder? Nasıl bir duygu veya motivasyona dayanabilir? Bunların da sorgulanması, muhtemel bir oksidentalizm disiplinine dâhildir tabii.
Bir oksidentalizmin mümkün olup olmayacağını da sormak lazım öncelikle tabii. Mümkün olup olmadığı sorusunun ötesine geçer geçmez bunun ne kadar anlamlı veya değerli olacağını da sormak lazım. Bunun için kuşkusuz öncelikle bu düşünceyi esinleyen oryantalizmin ne olduğunu biraz daha irdelemek gerekiyor.
Bir Doğu bilimi olarak oryantalizm özelde Müslümanlar tarafından genelde de Doğulular tarafından “sömürgeciliğin keşif kolu” olarak nitelendi. Bütün sömürgecilik eleştirileri bir yandan da oryantalizm eleştirisi yapılmadan tamamlanmadı. Batılı sömürgeciliği ve Batılı hegemonyayı mümkün kılmış olan şeyin Batılıların Doğu hakkında üretmiş oldukları tanımlayıcı, belirleyici ve hükmedici bilgi olduğu üzerinde duruldu. Mantıksal olarak sömürgeciliği püskürtmenin bir yolu maddi bir mücadele vermekse bunun bir yanının da bu sömürgeciliği mümkün kılmış olan ideolojinin, söylemin veya bilginin yani oryantalizmin de bütün yan veya düz etkileriyle birlikte bertaraf edilmesiyle tamamlanması gerekiyordu.
Oryantalizm eleştirileri, her şeyden önce oryantalist söylemin de anlaşılmasını gerektiriyor. Oryantalizm hakkındaki bilim veya eleştiri, Doğu hakkında bilim yapanlar hakkında bir bilgi olarak zaten bilginin refleksif döngüsü içinde bir turu tamamlıyor.
Doğu hakkındaki bilgiyi üreten bir Batılı ise, onun kişiliği, psikolojisi ve sosyolojisi ve ürettiği bilgi hakkındaki bilim zaten oksidentalizm denilebilecek olan şeyin kendiliğinden ilk tezahürü olduğunu söyleyebiliriz. Yani bir bakıma oryantalizm hakkındaki bütün literatür aynı zamanda Batılı düşünce biçimi, veya Batı’nın Doğu hakkındaki düşünce biçimi hakkındaki bir bilgi, bir düşünce veya bir söylem olarak oksidentalizm sayılabilir. Daha açık bir ifadeyle, oksidentalizmin en açık tezahürlerinden birisi, Doğuluların oryantalizm hakkındaki bilgileriyle ortaya çıkıyor. Çünkü oryantalizm bizatihi bir Batılı bilgidir ve bu bilgi hakkında kendini Doğulu hissedenlerin bilgisi bizatihi oksidentalizmdir yani Batı bilimidir.
Ancak oksidentalizmin bir tepki olarak kendisini var eden oryantalist söylemin hiçbir bakımdan simetrik bir karşılığı olmadığını söylemek gerekiyor. Güç konusundaki asimetrik ilişki karşılıklı birbirini tanıma noktasında da kendini tekrarlamıştır. İşgale gelen, sömürmeye gelen ülke halklarının baktıkları yer ile bir anda kendilerini bir saldırıya maruz gören ve asırlarca bu ilk saldırının zincirleme etkilerini bir türlü atlatamayan yerli halkların baktıkları yer eşit bir göz hizası değildir.
Eski Yunan’dan beri Batılıların Doğu toplumları hakkındaki klişe tiplemelerini okuruz. Atina demokrasisisin karşıtı olarak resmedilmiş olan Perslerin Doğu despotizmi muhtemelen bilinen ilk oryantalist söylemdir. Ancak bu söylemle eş zamanlı bir Batı bilimcisi söylem tanımıyoruz. Yani Doğulular kendi kimliklerini kuran bir söylem olarak bir Batılı kavramsallaştırması yapmamışlardır bu dönemlerde. Oysa Roma ile Pers imparatorluğu arasındaki asırlar süren güç mücadelesi her zaman bir ötekilik algısı üretmiş olmalı. Lakin bu karşıtlık bir Doğu-Batı eksenli olarak üretilmemiştir.
Daha sonra Avrupalıların Haçlı seferleri üzerinden gelişmiş bir oryantalist söylem vardır. Ancak bu söylem zannedildiği gibi kendi içinde homojen, tek çeşit bir söylem değildir. Bunun bir tarafı Doğu’yu bilmek, tanımak, anlamaya çalışmak, dolayısıyla bir tarafı onun hakkında Avrupa’dan yola çıkarken heybeye doldurulmuş önyargılar, ama bir başka tarafı da tam bir Müslüman veya İslam dünyası hayranlığıdır. İslam hayranı bir oryantalist söyleme ne kadar aşinayız veya onu nasıl yorumlamalıyız? Bu sorulardan devam edelim, sonra.