Anayasa Mahkemesi, olağanüstü hal (OHAL) süresince tutuklu ile avukat görüşmesinin kaydedilmesi, izlenmesi, avukatın tutukluya verdiği belge, aralarındaki konuşmalara ilişkin tutulan tutanaklara el konulabilmesi ve görüşmelerin gün ve saatlerinin sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemeyi Anayasaya uygun buldu.
CHP, 6749 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun bazı kurallarının iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açmıştı.
Resmi Gazetede yayımlanan karara göre, dava dilekçesinde, suçlanan veya tutuklanan kişinin en azından kendisine hukuki yardımda bulunan avukatı ile görüşmelerinin dokunulmaz olması gerektiği, dava konusu kuralla Cumhuriyet savcısına avukat ile tutuklunun görüşmesini, gizliliğini ve zamanını sınırlama konusunda geniş bir takdir yetkisi tanındığı öne sürüldü.
Dilekçede, bu nedenle düzenlemenin Anayasaya aykırı olduğu iddia edildi. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini reddetti.
Gerekçede, kuralın devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal suçlar, milli savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen suçlar bakımından öngörüldüğü belirtildi. Tutuklunun müdafi ile görüşme hakkı ve bunun usulü konusunda alınabilecek birtakım tedbirlerin, olağanüstü halin ilanına neden olan tehdit ve tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olduğu, bunların yalnızca olağanüstü hal süresince yapılacak soruşturmalar yönünden uygulanabileceğinin anlaşıldığı kaydedildi.
'Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirlere başvurulabilinir'
Bu nedenle kuralın, olağanüstü dönemlerde temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasanın 15. maddesi kapsamında incelendiği kaydedilen gerekçede, olağanüstü hallerde temel hak ve hürriyetlerin kısmen veya tamamen durdurulabileceği, bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirlere başvurulabileceğine işaret edildi.
Yapılan sınırlamanın ölçülü olup olmadığı değerlendirilirken, ülkede olağanüstü hal ilanına sebebiyet veren durumun özellikleri ve olağanüstü hal ilanı sonrasında ortaya çıkan koşulların yanı sıra sınırlamanın kapsam ve boyutunun dikkate alınması gerektiği vurgulandı.
Darbe teşebbüsünün arkasında olduğu belirlenen FETÖ'nün yönetici ve üyelerinin, faaliyetlerini gizlilik esasıyla yürüttükleri ve gizliliği sağlayacak haberleşme yöntemlerini kullandıkları, üyelerinin önemli bölümünün kod isimlerinin bulunduğu, gizlilik anlayışının, devlet yönetimi bakımından önemli görülen TSK, yargı, emniyet ve mülkü idare birimlerinde ayrı bir titizlikle uygulandığı anlatıldı.
Gerekçede, bu kapsamda örgüte mensup kişilerin zaman zaman kendilerini örgüt karşıtı olarak gösterme gayretinde olduklarının yapılan soruşturma ve kovuşturmalar sonucu ortaya çıktığı vurgulandı.
'Kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakabilir'
Darbe teşebbüsü gibi olağanüstü hal ilanına neden olan olaylara yönelik adli soruşturma süreçlerinin, kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakabildiği, bu nedenle olaylar karşısında ivedi önlem ve karar alabilme gereksinimi içinde bulunan kamu otoritelerinin yetkilerinin artırılmasının gündeme gelebileceği kaydedilen gerekçede, şunlar kaydedildi:
"Kural, söz konusu kısıtlamaların amacı dışında kullanılması konusunda da bir serbestlik tanımamaktadır. Kural uyarınca yapılan sınırlamaların uygulanabilmesi, tutuklunun avukatıyla görüşmesinde toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürülmesi, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirilmesi, bunlara emir ve talimat verilmesi veya yorumlarıyla gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletilmesi ihtimallerinden birinin varlığının Cumhuriyet savcısı kararıyla tespit edilmesi şartına bağlanmaktadır. Kanun ayrıca söz konusu kısıtlamaların tutuklunun avukatıyla görüşmesinde uygulanabileceğini görüşmeden önce tutuklu ve avukatına bildirmesini de öngörmektedir. Bu nedenle tutuklu ve avukat görüşmesine bazı kısıtlamalar getirilmesini öngören kuralın, olağanüstü halde müdafi yardımından yararlanma ile tutukluluğa itiraz haklarını durumun gerektirdiği ölçüde sınırlandığı söylenemez. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasaya aykırı değildir."
14 gün gözaltı süresi
Anayasa Mahkemesi, olağanüstü hal (OHAL) süresince gözaltı süresinin 14 gün olarak uygulanmasını öngören kuralın iptaline ilişkin istemi de reddetti.
Anayasa Mahkemesi'nin kararında, şu tespitlerde bulunuldu:
"Darbe teşebbüsünün boyutu, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ'nün yapısı, darbe teşebbüsü sonrasında uygulanan tedbirler kapsamında yapılan soruşturmalar ve açılan davaların sayısı ile özellikle soruşturma işlemlerini yürütmek ve denetlemekle görevli olan çok sayıda emniyet ve yargı mensubunun meslekten ihraç edildiği gözetildiğinde, soruşturma işlemlerinin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla olağanüstü hal süresiyle sınırlı olarak gözaltı süresinin azami 14 gün olarak uygulanmasının elverişli ve gerekli bir tedbir olmadığı söylenemez."