PKK’nin Japon Askerleri
Yazmaya başlamadan önce;
Savaşın Bittiğine İnanmayıp 29 Yıl Ormanda Saklanan Dünyanın En Vatansever Askerinin Hikayesi’ni okuyalım ;
Her ne kadar bizim 40 yıllık savaşımıza Türk Savaş Uzmanları ‘’Düşük Yoğunluklu Savaş’’ dediler. Yani önüne ‘’düşük’’ gelse de bir savaş gerçeğini kabul ettiler. Ve doğal olarak savaşın kabülü, beraberinde varlığı ve Kürdlüğü, Kürdistanlılığın da kabülüdür. Tabi bunu da ötelemek için ‘’dış mihrak’’ veya ‘’Kökü dışarda’’ söylemleri devam etti. Ben bu konuyu geçeceğim.
Bu savaşın bir başka yüzüne, sorununa değineceğim.
İnsanın savaşmak ve savaşmamak hakkı da var elbette. Ancak savaşa çok az bir insan gönüllü katılır. Çoğunun mecburiyetleri var. Bu mecburiyetler bazen hayatî oluyor.
İki taraftan da savaşı istemeyen, kabul etmeyen ve kaçanlar var. Bu durum her savaşta olur. Ve her tarafta kendi savaştan kaçınına ‘’Hain’’ veya ‘’Savaş kaçkını’’ der. Onu yakalarsa ağır cezalar verecektir. Ben daha bir tarafın ‘’Afferin’’ dediğini duymadım.
Ben PKK saflarındayken silahlı olarak çok kısa bir ömrüm oldu. O da ilk SPB (Silahlı Progandan Birlikleri)’i dönemiydi. Sonra Suriye,Lübnan’a geçtim. Filistinlilerin safında askeri eğitim aldım ve 1980’de ülkeye girerken yakalandım. Ondan sonraki dönemlerde de -Şans eseri- veya şef izin vermedi, diyelim. Savaş alanında bulunmadım.
1993’te direkt şefle kapıştım. Kırıldım ve merkez valiliğine alındım. Sonra da beni yine basının başına; Zagros Yayın Evinin GYY getirildim. 1999’da ise tamamıyla koptum. Muhalif olarak Nasname Sitem’le karşı durdum.
Fiili karşı çıkış ve cepheden vuruşma ilki Mehmet Şener,Selim Çürükkaya ise biri de benim.
Bu süre zarfında Şener Çabuk götürüldü. Onun durumu biraz farklıydı.Benim ve Selim’in durumunda olup, saklanan, kaçan, konuşmayan ve oradan oraya giden çok eski arkadaşlarım vardı.
Mesela bir gün, biri telefon etti.
-Merhaba, ben SM. Beni tanıdın mı? dedi. Ben böyle söyleyenler hep kızardım.
-Nerden bileceğim. Söyle. Sen kendini tanıt, dedim.
-Ben SM. Senin Lübnan’daki gerilla arkadaşın, der demez; ona;
-Vay Japon vay! Dedim.
-Ne Japon’u ya ben Kürdüm, Kürdistanlıyım. Arkadaşın. Japon nerden çıktı şimdi? Kızmaya ve konuşmaya başladı.
-Bana bak, şu savaşın bittiğine inanmayan ve 29 yıl saklanan Japon asker Hikayesini bilmiyor musun?
-Yok.
-Oldu o zaman. Neyse. Nerdesin? N eyapıyorsun? Ogünden bu yana nerelerdeydin?
-Sorma. Kaçtım. Almanya’ya geldim. Bir Alman’la evlendim. İki çocuğumuz var. Ama geçmişim peşimi bırakmıyor. Seni her gün, saat be saat, satır satır okuyorum ve hayret ediyorum.
-Neden?
-Ya bu kadar açık, cepheden ve sert eleştiriyorsun. Hatta eleştiri değil, teşir ediyorsun. Seni ha bugün ha yarın vuracaklar diye yüreğim ağzıma geliyor. Bu cesareti neden alıyorsun Allah aşkın?
-Bana bak M.. Anasını satmışım. Vururlarsa vursunlar. Ailemden kimse kalmadı ki. Zaten yarım bir canım kalmış. Ciğer de başkasının. Kafana takma. Beni vurmaları kurtuluşumdur. Ama birilerin de canı fena yanacak. Hani Kemal Pir diyordu ya; ‘’ dirimizin para etmediği bir yerde ölümü zelzele yaratır’’ diye. Takma kafana ve korkma. Ne kadar kaçarsan kaç bu korku hep peşinde olacak. Hergün korkulu yaşayacağına bir gün cesur yaşa…
-Vala ben korkuyorum. Bir de ne biliyor musun? Bu aile ve bu çocuklar beni daha da çok korkak etti. Belki bir gün senin yardımına gelirim.
-Gelme. Gelirsen başından geçenleri tek tek anlatmasan; onlarla arana mesafe koymasan istemem.
-Neden ki?
-Ne diyordu hazret: ‘’Kendileriyle devlet arasına mesafe koymayanların objektif durumu polisliktir.’’
Doğru.
Bunu ona da sana da kendime de uyguluyorum. Hele de kadınlardan.. Haho onlar çok daha tehlikeli. Ama seninki Alman onlarda böyle puştluk çok az.
Uzun uzun konuştuk. Telefonu kapattım ve MC ve onun durumunda olanları düşündüm.
PKK ve Öcalan’dan kaçan, Essen’den Hamburga bisikletle üç pedal çürüten….O ülke senin bu ülke benim diyen… Kafayı oynatanlar… Gölgesinden korkanlar… Gece dört duvar arasında, onlarca demir kapılar ve karanlıkta yatamayanlar.. Tencere yakanlar.. Unutkanlık zırhına bürünenler… Geçmişleriyla kapışanlar…
Diyeceğim bu ‘’Düşük Yoğunluklu’’ 40 yıldır devam eden koca bir coğrafya boşaldı. İnsanlar yersiz yurtsuz kaldı. Çoğunun kimyası bozuldu. Hangi birini anlatayım.
Savaş her yerde yıkım, sefalet ve acıdır.
Ben sınıra vurmuşum, sınırsız vurmuşum. Sanki normal hayata geçersem düşeceğim, öleceğim gibi. Bir bisiklet pedalı gibiyim. Sürekli pedal vuruyorum. Ama galiba biraz duruldum. Şimdi bu PKK’nin Japon Askerlerinin peşine düşeceğim. Gidip onları bulacağım. Dinleyeceğim. Bakalım halleri nasıl? Belki cesaret meyveleri olgunlaşmış, belki konuşmaya hazır hale gelenler var. Aslında konuşmak ve yazmak bir terapidir.
Bunu bir bilseler. Bir görse ve inansalar normal insanî hayat geçecekler.
Bakalım.
Bir kısa dörtlük yazmıştım yıllar önce;
Aslolan aramaktır.
Bulunan ha Mevla ha bela
Aslolan araktır.
Arayış bittiği an özgürlük de gelişim ve ilerleme de biter.
Ben arayacağım.
Selam ve devamla.
15 Ekim 2020
Almanya – Essen
(Adada başından geçenleri ve 30 yıl süren “askerliğini” anlattığı bir de kitap yazan Onoda 2014 yılında, 91 yaşında aramızdan ayrıldı)