Hukuksuzluğunu normal, sıradan ve her an her vesileyle beklenir olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Böylesi dönemlerde hep olduğu gibi toplumun şaşırma ve hayret etme duygusu köreldikçe köreliyor. “Bu da mı oldu? Evet, oldu… Kimbilir başka neler olacak?” zamanları.
İsrail ile ticareti protesto eden, hala gizliden gizliye ticaret ve gemi taşımacılığı yapıldığını söyleyen, bunun için de belge ve bilgileri ortaya koyan gençlerin önce uzun süre gözaltına alınması, ardından da tutuklanarak hapse gönderilmesi içinden geçtiğimiz hukuksuz zamanların en kötü örneklerinden birisidir. “Yanlış oldu” demenin az geleceği bir yanlıştır.
Zira, protesto tartışma götürmez bir haktır. Üzerinde pazarlık yapamazsınız. Mesela, “başkasına karşı haktır ama bana karşı yapılırsa suçtur”, diyemezsiniz.
İsrail hassasiyeti ise, muhatabı kim olursa olsun asla engellenemez bir sivil toplum faaliyetidir. Engellemek şöyle dursun teşvik edilmelidir.
Dünyanın birçok yerinde; birçok başkentinde insanlar İsrail’e ve İsrail politikaları nedeniyle kendi hükümetlerine karşı aylardır aralıksız en ağır protesto eylemlerini yaparken Türkiye’de 9 gencin bu sebeple tutuklanması aklın mantığın alacağı bir iş değildir.
Bu gençler doğru yerde duruyor. Daha en başta, Türkiye İsrail’le “resmen” ticaret yaparken yine tepki göstermişlerdi. O zaman da olmadık hakaretlere, ağır saldırılara maruz kalmışlardı. Şimdi, “resmen” kesildi ama ticaretin gayrı resmi yollarla devam ettiğine dair güçlü iddialar var ve bunun peşine düşüyorlar. Bunu takip ediyorlar. Hepimiz adına, bütün Türkiye adına… Türkiye ne yapıyor peki? Tutup bu 9 genci hapse gönderiyor.
Burada duralım.
“Doğru” ve “gerçek” iktidarların tekelinde değildir. Birçok önemli konuda iktidarın, devletin, bürokrasinin ve hepsinin birden yanıldığını biliyoruz. Gazze’ye aylarca ölüm yağarken, iktidarın İsrail ile ticareti gizlediği ve bunu iddia edenlere de “Mossad ajanı, provokatör, vs” dediği malum… O yalanlamalardan sadece birkaç hafta sonra medya ve azınlık sivil toplum gönüllüleri haklı çıktı. Hükümet “yapmıyoruz” dediği ticareti “resmen” durdurdu. Bugün de aynı sivil toplumun, “İsrail ile ticaret durduruldu ama başka yollarla ve başka ülkeler üzerinden devam ediyor” iddiasında neden haksız olsun? Ya da resmi kurumların dediği neden doğru olsun?
“Yalanladım bitti” dönemi kapandı artık.
Sivil toplum hareketleri odaklandıkları konularda artık kamu yönetimlerinden daha ileride olabiliyor. Daha fazla bilgi ediniyor ve daha iyi nabız tutuyor. Bilgi artık sadece devletin sahip olduğu özel mülk değil; sivillerin, sıradan insanların ortak olabildiği uçsuz bucaksız bir arazidir. Kimse sivil topluma o bilgiyi ne yapıp yapamayacağını söyleyemez. Söylese de fayda etmez. Bu yüzden özellikle devletler, siyasi iktidarlar ve her türden kamu kurumları sivil toplumla didişmek yerine ondan istifade etmeye baksalar iyi ederler.
Hepimizin hassasiyetini hepimizden daha büyük cesaretle savundukları içini demir parmaklıklar ardında bulunan 9 genç bunu asla hak etmiyor. Onlara yapılan muamele ne demokrasiye ne hukuka ve ne de Gazze hassasiyetine uyar. “Dönem kötü” anlaşıldı ama bu kadarına ruhsat verenler tarihe bırakacakları hatırayı düşünseler iyi ederler. Güç sahibi olmak, insanları hak etmedikleri halde hapse göndermek değil, hak etseler bile yaptıklarını görmezden gelmek ve merhametli olmak demektir.
Bu yanlışta daha fazla ısrar edilmeden, daha fazla gün geçirilmeden; 9 gencin ait oldukları dünyaya geri gönderileceğini umuyoruz.