Bekir Berat Özipek Analiz Etti...
Okullarda yeni eğitim dönemi başladı ama İstanbul başta olmak üzere birçok şehirde, çok sayıda Suriyeli sığınmacı aile, çocuğunu okula kaydettiremiyor.
“Kimliği olmadığı” veya “ailesi başka ilde kayıtlı” olduğu için kayıt yaptıramayan çocuklarla ilgili acil bir düzenleme yapılmazsa, bu yıl binlerce çocuk eğitim dışı kalacak.
Geçtiğimiz dönemde, İstanbul’un daha fazla iç göç almaması için Suriyeli ailelerin Türkiye’ye giriş yaptıklarında hangi ilde kaydedilmişlerse o ilde yaşamaları şeklinde bir düzenleme yapılmış, pek çok aile kayıtlı olduğu ile gönderilmişti.
O günlerde bu düzenlemeyi, hayatın doğal akışına, ekonominin ve çalışma hayatının gerçeklerine ve seyahat serbestisine aykırı bularak eleştirenler olmuştu. Böyle bir düzenleme yapılacaksa, yıllar içinde başka bir şehirde iş bulan, kendi ayakları üzerinde durmayı ve ailesinin geçimini orada sağlamayı başaran insanları kapsamaması, bu düzenlemenin yapıldığı tarihten sonrası için geçerli olması yönünde uyarılar yapılmıştı.
Bugün yaşanan kayıt sorunu, bu uyarının haklılığını düşündürüyor. Zira iş bulmanın kimse için kolay olmadığı bir zamanda, bir sığınmacıdan, çocuğunu okula kaydettirmek istiyorsa, kurulu düzenini bozup, yedi yıl önce kayıt yaptırdığı şehre gidip orada iş bulup yerleşmesini istemek makul görünmüyor.
“Kayıp nesil” uyarısı
Küçükçekmece İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde gönüllü eğitici Taha Elgazi, “İstanbul Küçükçekmece’de kayıt yaptıramayan 260-270 çocuk var” diyor. Bu konuda velilerle yaptığı görüşmeleri şöyle özetliyor:
“Çocuğun babası diyor ki, benim kimliğim Antep, Kilis, İzmir… Ben o ile gidemem. Ben altı-yedi yıldır buradayım. Benim evim burada, işim burada… Bu durumda çocuk iki yandan mağdur oluyor. Bir yandan babasının maddi durumu, iş durumu, diğer yandan okul idaresi çocuğu almıyor.”
Onun önerisi, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Göç İdaresi ve öğretmenlerinin bir araya gelerek soruna çözüm bulması ve çocukların kaydının yapılması.
Ona göre bu olmayacaksa, valilik gözetiminde halk eğitim merkezlerinde veya İSMEK gibi kurumlarda bu çocuklara eğitim verilmeli. “Bir yıl mesela Türkçe öğretelim, basit biçimde okumayı yazmayı öğretelim ve bu bir yıl içinde bu çocukların kimlik durumunu halletmeye çalışalım. Böylece çocuk hayatından bir yıl kaybetmemiş olur” diyor ve çok önemli bir uyarıda bulunuyor:
“Bu çocuğun babasını başka ile gönderme şansımız yok. Çok samimi bir şekilde konuşuyorum, bu ülkenin, bu devletin bir vatandaşı olarak konuşuyorum, biz bu çocukları eğitimsiz bırakırsak, ileride maalesef örgütler, uyuşturucu satıcıları bu çocukları elimizden kapar. Çünkü eğitimsiz çocuğu, nerede olursa olsun, ister Türkiye’de ister Suriye’de isterse de Avrupa ülkesinde, ailesinden koparmak çok kolaydır. O zaman biz bu çocuğu kaybedersek, biz suçu çocuğa bulamayız, suç bizdedir.”
“Karne vermeseler de razıyım, yeter ki okula gitsin”
Çocuklar söz konusu olduğunda neyi öncelemek gerektiğini unutmamak, mevzuatı da temel insani değerler, kapsayıcı eğitim ve onun pedagojik gereklerine göre revize etmek gerek.
Kalıcı bir düzenleme gerçekleştirilinceye kadar, çocukların okul kaydında ailesinin başlangıçta kayıtlı olduğu il şartının aranmaması, okula gelen hiçbir çocuğun geri çevrilmemesi önemli. Onları bir gün bile akranlarından mahrum etmemek gerek.
“Çocuğum sekiz yaşında. İki yıldır onu kaydettiremedim” diyor bir anne.
Sabah yedide sekizde işe giderken kapıyı kilitleyip evde yalnız bırakmak zorunda kaldığını söylüyor ve “bütün gün ona bir şey olursa, üzerine hırsız gelirse, kötü bir haber duyarsam diye korkuyorum” diyor.
O anne çalışmak zorunda. O çalışırken çocuğu okulda olmalı. Kendisinden hareket etmemiz gereken yalın gerçek bu. Onun çocuğuyla ilgili feryadı, eğitimde doğru düzenlemenin hedeflemesi gerekene de işaret ediyor:
“Çocuğumu okula kaydedin. Yeter ki o da diğer çocuklar gibi kendisini normal bir çocuk hissetsin. Karnesiz olsa da yine razıyım. Ama yeter ki okula gitsin.”