Hayaletler, gerçekliği olmadığı bilinse de insanların hayatlarında öyle veya böyle etkili fenomenlerdir. Fenomen, yani Osmanlıcadaki isimlendirmesiyle zahiriye, yani görünen, yani bir şey hakkındaki algılarımız.
Bir şeyin aslının olup olmadığı bir yerden sonra önemli değil, onun bizim zihnimize nasıl yansıdığı, hayatımızda nasıl bir kabul gördüğü ve bu yolla insan psikolojisini ve eylemlerini nasıl etkilediği önemli.
Hayaletler ve hortlaklar, en fazla o hayaletin sahibi ile geçmişte yaşadığı ve kapanmamış bir hesabı olanların hayatına bir ?algı? olarak sökün eder. Onları etkiler, onları korkutur. Filmlere sıkça konu olur. O filmlerin çoğunda hayaletten veya hortlaktan en fazla korkanlar, o hortlağın cismine karşı zamanında bir kabahat işlemiş katillerdir. Aslında o ölüleri kendi zihninde hortlatan da onların suçluluk duygusundan başkası değildir. Kendi suçunu bilir ve bir gün bu dünyada dirilip kendisinden hesap sorabileceğinden korkar.
Azgın İsraillilerin hatırına masum Filistinli çocuklara yaptığı zulümlerin, insanlığın ortak mirası olan Kudüs´ü bütün kutsalların üstüne basa basa mülküne geçirmeye çalışan bir hırsızlığın, kim hangi haydutlukla yapıyorsa yapsın, vicdanda derin bir yer bırakmaması mümkün değildir. O vicdan Filistinli çocukların hayaletini Kudüs suretinde ABD üzerinde dolaştırır.
Marx 19. Yüzyılın ortalarında ?Avrupa´nın üzerinde bir hayalet dolaşıyor: komünizm hayaleti? derken, Avrupa kapitalizminin insanlara çektirdiği acıların, sömürünün tam da kapitalizm için hazırlamakta olduğu sondan bahsediyordu. Kapitalizmin sonunu hazırlayacak olan bizatihi kapitalizmin korkularının ürettiği ezilen sınıfların hayaletiydi.
Bugün İslamofobi olarak ortaya çıkan korkular tam da yüz yıl önce hunharca katledildiği düşünülen İslam´ın mazlum çocuklarının hayaleti. Bu hayalet İslam´a karşı işlenen bütün suçları akıllarına getiriyor. Bu suçlardan eninde sonunda hesap sorulacağı kaygısı kuşatıyor onları. Bundan kaçmak için daha da hırçınlaşıyor, müstekbir tavırlarıyla daha da saldırganlaşıyorlar. Müslümanlara terörizm yaftasını yapıştırıyorlar. Kendilerini çok iyi biliyorlar. Zaten öldürmüş oldukları Müslümanlara karşı işledikleri cürümleri akılları sıra gözlerden kaçıracaklar.
Dünyanın üzerinde bir hayalet dolaşıyor. Kudüs´ün hayaleti, İslam´ın hayaleti. Üstelik gerçekliği olan bir hayalet bu.
Birleşik Arap Emirlikleri´nin (BAE) emiri de dışişleri bakanı da bu hayaletten korkuyor belli ki. O hayalet ona Fahrettin Paşa olarak görünüyor şimdi.
BAE´nin son yıllarda İslam dünyasının hemen hemen her yerinde dökülen masum kanlarında bir payı var. Mısır´da ilk defa gerçekleşmiş serbest ve görece en temiz seçimlerde seçilmiş cumhurbaşkanına karşı askeri darbeyi kışkırtarak, örgütleyerek ve finanse ederek Mısır´ın mazlum halkının kanının dökülmesine yol açtı.
Arkasından yıllar sonra diktatörlükten kurtulup kendi iradesine sahip çıkmış ve bir ulusal mutabakat ve diyalog sürecini başlatmış olan Libya´ya Hafter´i yollayarak, finanse ederek ve Mısır´la işbirliği içinde istikrarsızlığı ve iç savaşı hâkim kıldı.
Yemen´de yine gerçekleşmiş bir halk devrimi sürecini tersine çevirerek kolay içinden çıkılamayacak bir iç savaşa sürükleyen yine BAE´nin komploları oldu.
Tunus´ta bir karışıklık varsa arkasında mutlaka BAE var.
Fas´ta bir karışıklık girişimi oldu, izi sürüldüğünde BAE´nin parmak izi görüldü.
Sudan´da birkaç ay önce Ömer el Beşir´e karşı ortaya çıkarılan darbe girişimi ve Sudan´ı istikrarsızlığa sürükleme girişimlerinin ardında o var.
Türkiye´de de 7 Şubat´tan beri FETÖ veya PKK eliyle yürütülen bütün darbe veya karışıklık girişimlerinin hepsinde BAE´nin ayak izine rastlandı.
Bu komplo ve müdahale alışkanlığı o kadar faş oldu ki, Arap dünyasının sokaklarında İmarat olan ismi, komplo anlamına gelen Muamerat olarak telaffuz ediliyor artık.
BAE´nin bu telaşının, İslam´a karşı bu gayretkeş saldırganlığının sebebi ne olabilir diye düşünür dururduk. İsrail´den de ABD´den de daha ağır bir İslam korkusu, çoğunun adı Muhammed olan BAE hanedanının çocuklarına nereden musallat olmuştu?
Siyonist programın İslam dünyasındaki Truva Atı rolünü bu kadar gönüllü olarak neden uyguluyor? Bir bağ onu İsrail´le masonik dünya örgütlenmesiyle bağlıyor, çok aşikâr artık, ama bu bağlara rağmen bu atak saldırganlığın başka bir sebebi olmalıydı.
BAE Dışişleri bakanının Fahrettin Paşa ile ilgili bir tweeti kendi hesabından onaylayarak paylaşması, bu korkuların en makul açıklaması olarak yetişmiş oldu.
BAE kendi tarihinden, vicdanının takibinden, yüzyıl önce ihanetle işlediği cürümlerin suçluluğundan kurtulamıyor. Bu yüzden ABD´den de İsrail´den de daha sert saldırıyor. Artık kendini gizleme ihtiyacı da hissetmeden, en acımasız ve en kuralsız şekilde saldırıyor. Fahrettin Paşa´nın hayaleti onun üzerinde dolaşıyor. Ondan kurtulmaya çalışıyor. Kurtulmaya çalıştıkça kendi geçmişine daha da yakalanıyor.
Recep Tayyip Erdoğan´ın İslam dünyasında mazlum halklara umut olan gür sesi yükseldikçe onun kulağında ?Türklere, ümmete, İslam vatanınaihanetinin hesabını sormaya gelen Fahrettin Paşa´nın sesi? gibi yankılanıyor. Ses yükseldikçe rahatsızlığı daha da artıyor. Onun için Fahrettin Paşa´nın hayaline çaresizce ve panikle kurşun sıkar gibi Erdoğan´a ve Türkiye´ye saldırıyor.
Fahrettin Paşa´yı böylece gündeme getirmesi bir bakıma iyi oldu. Bu sayede insanlar bir üstü örtülmüş cinayeti ve o cinayetin kurbanı Fahrettin Paşa´yı ve misyonunu yakından tanıma fırsatı bulmuş oldular. Hem de ona ihanet edenler üzerinden bugün BAE´nin tevarüs edilmiş rolünü daha iyi anlamış oldular.
Tarih iki yanlı işleyen bir bilgi türü zaten. Bazen günümüzün ışığında geçmiş okunur, bazen de geçmiş bugüne hayaletlerini gönderir.