Her şair içinde bulunduğu inanç ve kültür dairesi içinden dünyayı okur. Şairlerin söz dağarcıkları ve imgeleri onların üsluplarını ele verdiği gibi ait oldukları inanç dairesini, geleneği ve ruh yapısını da ele verir. Nurettin Durman, yakın tarihimize bir yazar-şair kimliğinin yanı sıra fikir adamı olarak da tanıklık etmiştir. Şiirlerinde sıklıkla kullandığı; bahar, yağmur, sabah, çocuk, güneş, gibi sözcükler bir umudun ifadesi olarak öne çıkarken hadis ve ayetlere yapılan telmihlerle İslam dinine ait ifadelerin sıklığı şairin İslami duyarlılığını göstermesi açısından önemli. Ayrıca pek çok şiirde Yunus Emre’den izler görmek mümkün.
Bu yazıda şairin “kim bilir belki” ve “özgürlük için bir şarkı” kitaplarında yer alan şiirleri üzerinden bir yakın tarih okuması yapmaya çalışacağız.
Şiirlerde; hayatı basit ve içe dönük yaşamak istemesine rağmen dünyada yaşanan zulme kayıtsız kalamayan içli bir ruh öne çıkıyor. Şairi; Allah’ın kendisine nasip ettiği ömre razı, insana karşı kırgın, ölüme hazır, İslam coğrafyasına karşı hüzünlü bir bakışa sahip, hamleden çok içe dönük bir isyanın sözcüsü olarak tanımlamak mümkün.
“Kim Bilir Belki” adlı şiir kitabının ilk şiiri bir naz makamında söylenmiş izlenimi veriyor. Biliyoruz ki insan sevdiğine naz eder.
“Tanrım, senin arzın ne kadar geniş
Ne kadar kötülük var içinde” dizeleri sevgiliye söylenince mazur görülebiliyor.
Şiirlerde tabiata dair pek çok ayrıntı yer alıyor. Tabiata ait her unsuru Allah’ın ayetleri olarak görüyor şair ve tabiata rahmet gözüyle bakabiliyor.
“Toprağın aklı fikri yeni bir mevsim olmak” dizesinde hayatın sürekliliği vurgulanırken, “Yapraklar birer birer düşerken yere doğru” dizesiyle dünyanın faniliği vurgulanıyor. Bu iki dizeyi birlikte okuduğumuzda vahdeti vücut felsefesini görebiliyoruz.
“Her şey bir noktaya doğru
Akıp gidiyor hiç durmadan harika” dizeleri de aynı felsefeyi ifade ediyor.
Tabiata rahmet penceresinden bakıyor şair:
“Ne çok yakıştı Allah’ım
Yapraksız incir dallarına
Kar tanecikleri”
Bir inanç adamı olarak Allah’a kulluğu ömrünün gayesi olarak ortaya koyuyor:
“Bir nefes olsa ah bir takat bulsam
Çıplak bir halde ayakta
Allahuekber” dizelerinde ölüm döşeğinde dahi namazı düşünen ve ömrünün sonunda dünyalık bütün
giysilerden arınmayı arzulayan bir ruh görülüyor.
Şair Yunus Emre’den hem fikir hem dil olarak etkilenmiş:
“Kendini bil öyleyse kendine bak
Bir ayna bul kendine aynayı içine tut” dizelerinde ortaya konan anlayışla Yunus’un
“İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir” dizelerini ve “Bir ben vardır bende benden içeri” dizesinde ortaya koyduğu anlayış arasında hem inanç hem dil itibariyle bir özdeşlik bulunuyor.
Şairin kalemini bir inanç adamı olarak kullandığının bir göstergesi de İslami bir söz dizimi kullanmış olmasıdır:
“Sığın kalbinin sahibine
O zaman korku nedir bilmez
Unutursun kendini
Kendi içinde bile” dizeleri, “Kalpler ancak Allah’ı anmakla mutmain olur” mealindeki ayetin huzuruyla söylenmiş adeta.
“Bir rüya imiş zaten önemi yok
Nasıl olsa uyanınca çıkar ortaya
Varı yoğu incesi bakası hayatın” dizelerinde de dünyayı bir gölgelik olarak gören anlayışın yansımasını görüyoruz.
Şair sık sık kendisiyle konuşuyor. Anlaşılamamış olmanın bir tezahürü olarak en son yine kendine söylüyor söyleyeceğini:
“Kendini bağışla kendini bırak
Kendini kurtar kendinden” dizelerinde bir nefis terbiyesi vurgulanırken,“Ben ki uyandığımda bileceğim
Hakikatin ne olduğunu” dizelerinde ise hesap gününe hatırlatma yapılıyor.
“Sen ey incelikler yoksunu
Yol bilmez yordam bilmez
Benim acemi başım ey
Beğendin mi geceleyin
Huzurda huzursuzluğunu” dizelerinde de kendi nefsine dair bir eleştiri yapıyor.
Şairin insanlara karşı bir kırgınlığı da var:
“Biz şuurdan şiire şöyle bir kapı şöyle ses
Der iken el âlem bırakmıyor ki heves” dizelerinde şair insana dair kırgınlığını dile getiriyor.
Şairde öne çıkan bir başka tema ise umut. Pek çok şiirde yeni bir başlangıcın muştusu görülüyor.
“Beklenir oldu
Bir yerlerde ilk adım” dizeleriyle ve
“Haydi müjdeler olsun
Gün yüzlü umudun sınırı aştı
Bağı çözüldü durgunluğun
Uyuşukluk yasaklandı
Bir güneş doğdu ki sorma
Karanlıklar dağıldı” dizelerinde o başlangıca olan inancını dile getiriyor.
“Özgürlük İçin Bir Şarkı” kitabının son şiiri de ümitvar dizelerle bitiyor:
“Ümitsizlik yok güzelim ümitsizlik yok
Aşk düşünce gönlüne insanın
Ümitsizlik yok
Mekke’ye Medine’ye
Asya’ya Afrika’ya selam olsun”
Şair kent yaşamına ve doğanın tahribine karşı da bir eleştiri geliştiriyor:
“Rahatı kaçtı zaten ovaların dağların kırlangıçların
İstilacıların keyfine diyecek yok şen şakrak ortalık” dizelerinde doğanın tahribi eleştirilirken,
“Ecdad diyoruz yolumuz düştükçe geçtiğimiz
Taş döşeli sokakların tarihi macerasından” dizelerinde ise özellikle büyük şehirlerimizde her gün
önünden kayıtsızca geçtiğimiz tarihi eserlere bir vurgu yapılıyor.
Nurettin Durman, yakın tarihe tanık olmuş ve özellikle bütün dünyanın görmezden geldiği mazlum İslam
coğrafyasında yaşanan acılara karşı haklı bir isyanı seslendiriyor. Afganistan’daki cihat, İsrail’in Filistin
işgali, başörtülü genç kızların eğitim haklarını gasp edilmesi, faili meçhul cinayetler, 15 Temmuz, Çeçen mücahitler, Soma faciası, Işid terörü, Afrika’daki sömürgecilik faaliyetleri, Bosna Katliamı, İsrail’ kullandığı fosfor bombası ve sermaye sahibi Müslümanlar şairin yakın tarihe dair değindiği konular arasında. Şair duyarlılığıyla bu olaylar nasıl dile gelmiş bakalım:
“Bingazi’de ne var bayım aldınız mı alacağınızı acilen
Kabil’de kim oturuyor kim bakıyor dağlara korkuyla
Deir Yasin katliamı silinmiyor hafızalardan iyi mi
Ya içimizdeki kavga ya bağrımızdaki yara ya eyvah
Bu zalim hevesler bu zebun kederler yok mu” dizelerinde hem bir isyan hem de bir öz eleştiri var.
“Geceydi İsrail Gazze’ye kaç yüz bomba atmış
Uçaklar kaç yüz sorti yapmıştı gündüz vakti
Ölümleri cinayetleri yakıp yıkmayı seviyormuş
Gazzenin roketleri şöyle böyle birkaç çentik
Birkaç ölü İsrailli kızılca kıyamet bir bahane
Gazze’nin ölü çocukları Gazze’nin çarşı pazarı
Yani şartlar eşit olsa anlaşılan şartlar her neyse”
Kendinden başkasına tuhaf bakıyor insan” dizelerinde İsrail’in orantısız güç kullanması eleştirilirken bu duruma kayıtsız kalan dünya kamuoyu da bu eleştiriden nasibini alıyor.
“Boşnak kızı Boşnak kızı
Yüreğin mi yoksa yanakların mı kırmızı
Feryadın dağları taşları tuttu mu” dizelerinde Bosna’da yaşanan katliam ve özellikle kadınların uğradıkları işkenceler dile getiriliyor.
“Uyan artık uyan millet
Nedir bu çekilen zillet
Ah bu gaflet ah bu gaflet
Çeçenistan Çeçenistan” dizelerinde de Çeçenistan’da gerçekleşen cihada karşı İslam milletinin kayıtsızlığını eleştiriyor şair.
“Ey cılız çocuk
Uyandırılmamış Afrika
Çabuk büyü e mi?
Çabuk uyan
Hazırlan artık
Ekmeğini ve emeğini
Al geri” dizelerinde sömürülen Afrika halklarına bir çocuk ekseninde seslenerek geleceğe dair bir umudu da dile getiriyor.
“Hindikuş’ta uçan kuşlar
Boing çelik bir kuş mudur?” dizelerinde masum bir soru eşliğinde Afganistan semalarında uçan savaş uçaklarına bir eleştiri diler getiriyor.
“Senin adın
Zeynep mi?
Hülya mı?
Yıldız mı?
Okulun önünde
Ağlayan kız mı?” dizelerinde başörtüsü nedeniyle eğitim hakkı gasp edilen kız öğrencilerin dramına eşlik ediyor şair.
“Yeni bir fidan için elbet vaktim olacak
Şeyh Yasin’i vurdular bir sabah namazında
Serinliğin alnında, sabahın tadında; beş kırkta” dizelerinde de bir haber muhabiri gibi ayrıntılarıyla birlikte veriyor olayı.
Ahmet Haşim’in “Melali anlamayan nesle aşina değiliz” dizesini değiştirerek
“Filistin’i anlamayan zihniyete aşina değiliz” diyerek şiirini nerede tuttuğunu da ifade ediyor.
“Şehri böyle baştan başa
Bombalayan kimdir desem
Camileri mescitleri
Çarşıları pazarları
Yıkan kimdir sana desem” dizeleriyle Işid terörünü de eleştiriyor.
Kudüs, pek çok şairde olduğu gibi Nurettin Durman’da da önemli bir şehir olarak öne çıkıyor.
“Demek ki gül suyu lazım
Yıkamak için seni
Bunca acı
Nasıl yok olur sonra” dizelerinde Kudüs’e dair bir içleniş görülüyor.
Bir dönem ülke gündemini meşgul eden faili meçhul cinayetler de şairin değindiği konular arasında;
“Asrımızın cinayetleri işte böyle
Yerin kulağı sayesinde ifşa ediliyor artık
Birkaç derin mezar birkaç meçhul mekân
Köprü altı kıyımları asit kuyuları”
İsrail’in Filistin’e yaptığı zulüm pek çok şiirde eleştiriliyor.
“Bunu da yaptın ha lanet olası
Ceberut yüzünü gösterdin demek
Bir daha rezil olduğun görüldü
Bir daha silahsız insan öldürdüğün
Tescillendi dünyanın gözü önünde
Sen fosfor bombası mucidi
Sen çocuk katili”
Soma’da yaşanan maden faciası da şairin hassas yüreğine dokunuyor ve şiirine konu oluyor. Şair yaşanan acıyı şu dizelerle dile getiriyor:
“İnce bir refleks kalmalı akılda dedim
Dışarı çıkmalı şiir temiz hava almalı
Hava almak önemlidir çünkü
Boğulmadan çeşitli gazlar eşliğinde”
15 Temmuz Destanı da şairin işlediği bir başka konu:
“15 Temmuzun akşamında gülüm ey
Solacak mıydın boynunu büküp” diyerek o geceki şehitlerin acısını dile getiriyor.