Gazeteci Aytunç Erkin, 5 Ocak tarihinde, Sözcü gazetesindeki köşesinde, 'Erdoğan hangi gazetecinin boynunu sıktı?' başlığı altında, benim de adımın geçtiği bir 'hatıra'ya yer vermiş.
Söz konusu hatıra gazeteci Serdar Akinan'ın 'Hayatımın Haberi' başlıklı kitabından alınmış. Akinan, gerçekten de herkesin dikkatini çekecek bir olayı anlatmış, olay şuymuş; 6 Ocak 2005 tarihinde, o zaman Başbakan olan Tayyip Erdoğan, bir dış gezi esnasında, bir ara Akinan'ı köşeye çekip, tarizde bulunmuş ve 'boğazını sıkmış'.
Sonra Serdar Akinan benimle dertleşmiş, ben 'bir akşam' ona, 'bunlar senin kötü niyetli olduğunu düşünüyor olabilir' deyip, 'o zaman yakın olduğum' Yeni Şafak gazetesi yazarları Akif Beki ve Mustafa Karaalioğlu ile görüşmesini tavsiye etmişim.
Serdar Akinan, eski bir arkadaşımdır, pek çok konuda sohbetimiz olmuştur. Diğer taraftan, Yeni Şafak yazarları arasında pek çok arkadaşım vardı, zaman içinde gazeteci arkadaşlar arasında pek çok buluşmaya vesile oldum, dahası siyasi olarak önemli olduğunu düşündüğüm konularda farklı çevreler arasında iletişim kurma çabası içinde oldum.
Bunlardan en önemlisi, 2005 Temmuz ayında Başbakan Erdoğan ile sol muhalif çevrelerden bir grubun Kürt meselesi konusunda gerçekleşen buluşmasıdır.
Gerekirse, o olayın detaylarını da izah ederim. Ancak asıl önemlisi, Yeni Şafak ve AK Parti'ye mensup pek çok arkadaşım olmasına rağmen hiçbir dönem, bu çevre ile siyasi fikir birliği içinde olmamış olduğumdur.
O dönem Radikal gazetesinde köşe yazarıydım ve siyasi görüşlerimi açıkça dile getiriyordum. Bu görüşler içinde, Kasım 2009 tarihinde 'sivil dikta' tehlikesine dikkat çekmiş olmam da vardır.
Farklı siyasi görüşte olanların dost ve arkadaşlığı imkansız hale getirdiği süreç içinde, doğal olarak benim de bu çevre ile kişisel arkadaşlık ilişkilerim son buldu.
Serdar'a hangi dönemde ne tavsiye ettiğimi gerçekten hatırlamıyorum, ancak 'Başbakan'ın boğazını sıkmış olduğunu' duyduğumda, bunu sıradan bir olay gibi görüp, aracılık edecek, 'sen en iyisi bu arkadaşlarla konuş' diyecek tıynette biri olmadığımı söylemeyi zul sayarım.
Kim olursa olsun, bir Başbakan'ın bir gazetecinin 'boğazını sıkması' zamanında normal karşılanacak, sonra da unutulacak bir mevzu olamaz. Akinan'ın başına böyle bir olay geldi ise, en azından benim haberim olmamıştır.
Böyle yadırgatıcı bir olayı, eş dost muhabbeti içinde geçiştirecek tıynette olsam, kendi adıma da böyle davranır, mevcut iktidar ile hoş geçinir, başıma bunca sorun açmazdım.
Bu vesile ile bir hatırlatma yapayım, ben, Başbakan Erdoğan'ın Konya mitinginde, 'namert' diye itham etmesi üzerine ana akım medyadan kovulmuş ilk insanım.
O zaman, medya özgürlüğü adına bir satır yazmayan, böyle bir olay olmamış gibi davranan, maaşlarından olmamak için sinip oturanları, dahası iktidardan talimat veya korku ile işime son verildiğini bir telefonla bana bildiren arkadaşı dahi şimdilerde muhalif iddialı TV kanallarında medya özgürlüğü üzerine ahkam keserken izliyorum.
Otoriter bir düzende, 'muhalefet' eleştirisi yapmayı siyasi ahlaka aykırı bulduğum için, pek çok konuda sessiz kalmayı tercih ediyorum.
Hal böyle iken, ima üzerinden de olsa, ismimin 'iktidar çevresine yakınlık', 'arabuluculuk' çerçevesinde zikredilmiş olması sessiz kalabileceğim bir konu değildir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Gazeteci Serdar Akinan