ABD ve Çin arasındaki “Büyük güç rekabeti”nde “Tayvan” en ciddi parlama noktası. Bu iki gücün nükleer silahlara sahip olmasıysa rekabetin en tehlikeli yanına işaret ediyor. Biden Yönetimi Çin’in askerî yollarla müdahale etmesi durumunda Tayvan’ı koruyacağını çeşitli şekillerde ifade etmişti. Söylemek, yapmaktan kolay tabii ama “risk” her zaman mevcut.
Tayvan üzerinden bir çatışmanın ABD ve Çin arasında “topyekun savaş”a dönüşebileceği, hatta iki güçten birinin “duruma göre” nükleer silahlara başvurabileceği bile yazılıp çiziliyor artık. Kuşkusuz, sınırlı bir savaş durumunda dahi kazanmaya çalışmak için nükleer silah kullanmanın cazibesi ve tehlikesi resme dahildir. 1945’de Japonlar masaya oturmaya hazır oldukları halde ABD kendi şartlarını dikte etmek için iki Japon şehrine atom bombası atmıştı.
Washington merkezli “Neocon” kuruluşlardan “American Enterprise Institute(AEI)” tarafından bu yıl “Tayvan’ı Savunmak” başlıklı bir kitap yayınlandı. Kitapta Hal Brands ve Michael Beckley imzalı makalede, “karşılıklı garantili yıkım” içeriyor olsa bile nükleer silahların büyük bir ABD-Çin savaşını hızlandırabileceği ihtimali değerlendiriliyordu.
Bu yazarlara göre ABD ve Çin arasında bir savaş başladığında en az üç yoldan biriyle “nükleer silah” kullanılabilir. Birincisi, hangi taraf kaybediyorsa, savaşın gidişatını değiştirmek için taktik nükleer silah kullanmaya meyledebilir. Kaybeden taraf olması durumunda, Çin’in nükleer silah kullanma ihtimali ABD’den daha fazla. İkincisiyse, çatışma uzadıkça, iki taraf da ezici bir yıpratma savaşını sona erdirmek için nükleer silah kullanabilir. Nükleer tetiği ilk çeken tarafın büyük ve geri döndürülemez bir avantaj elde edebileceğine dair bir kanaat güçlü bir teşvik olabilir. Son olarak, iki taraf da, savaşın tırmanmasının büyük risk olduğu düşüncesiyle diğerinin nükleer seçeneklerini sınırlandırmak için nükleer silaha başvurabilir.
ABD ve Çin arasında daha önce de “nükleer misilleme” tartışmaları yaşandı. 2005’de Ulusal Savunma Üniversitesi’nde görev yapan General Zhu Chenghu gazetecilerin sorusu üzerine Çin’in, Tayvan ile muhtemel çatışmasında ABD tarafından saldırıya uğraması durumunda nükleer silahlarla karşılık verebileceğini söylemişti. Chenghu, “Eğer ABD, füzelerini ve diğer mühimmatlarını Çin’in saldırı menziline çekerse sanırım biz de nükleer silahla karşılık vermek zorunda kalırız” diye konuşmuştu. Çin’in orta bölgelerinde birçok kentin yıkılmasına hazır olduklarını belirten Chenghu, “Tabii bu arada Amerikalılar da yüzlerce kentlerinin yıkılmasına hazırlanmak zorunda kalacak» demişti. ‘Kişisel görüşleri’ni ifade ettiğinin altını çizen General Chenghu Çin ile ABD’nin savaşmayacağından emin olduğunu da söylemişti.
Bir diğer tartışmaysa 1990’ların ortalarında yaşandı. Beyin fırtınası kabilinden gerçekleşen sivil bir toplantıda Çinli bir general ile Amerikalı diplomatlardan Charles Freeman arasında ilginç bir diyalog geçti. Freeman, Çin’in Tayvan’a askeri müdahalesi durumunda ABD’den askerî bir tepki alacağını söylemişti. Çinli General ise, “1950’lerde bize nükleer saldırı tehdidinde bulunduğunuzda sahip olduğunuz stratejik manivelaya şimdi sahip değilsiniz. O zaman bunu yapabilirdiniz, size misillemede bulunamazdık. Ama şimdi karşılık verebiliriz. Sonunda Los Angeles’ı Taipei’den daha çok umursuyorsunuz” şeklinde karşılık vermişti. Amerikan medyasında geniş yankı bulan bu sözler Washington ve Pekin arasında kısa süreli bir krize yol açmıştı. Pekin’e göreyse General’in sözleri hükümet politikasını yansıtmıyordu.
ABD’de Çin’in nükleer kapasitesini 2030 yılına kadar üç katına çıkaracağı yönünde iddialar öne sürülüyor, raporlar yayınlanıyor. ABD ve Çin arasındaki giderek derinleşen güvensizlik nükleer silahlanma yarışını da tetikliyor. Çinliler “nükleer silahı ilk kullanan” olmayacaklarına dair ilkesel bir taahhütte bulunuyorlar ama Amerikalılar bu taahhüdü ‘şüpheli’ buluyorlar.
Temmuz ayı sonlarında “Bloomberg”te yayınlanan bir yazısında İskoç tarihçi Niall Ferguson ise Pelosi’nin Tayvan’ı ziyaret plânı yüzünden tırmanan gerilimin ABD ve Çin arasında 1996’dan bu yana yaşanan en yüksek gerilim olduğuna dikkat çekiyordu. 1996’da Çinlilerin Amerikan uçak gemilerini vuracak güçte olmadıklarını belirten Ferguson, ”Bugün bunu yapabilen füzeleri var. 1996’da nükleer kılıç sallamaları bir blöftü. Bugün değil” diyordu.