İkinci Adem olarak da kaynaklarda kendisine önemli bir paye bırakılan Hz. Nuh’un ‘Tufan’ düzleminde ele alınması çok eski olup, M.Ö. 2000’lerdeki Sümer, Akad, Babil, Asur tabletlerinden başlayarak üç büyük semavî dinin kitapları olan Tevrat (M.Ö. 400), İncil (M.S.100) ve Kur’an’a (M.S.600) dek uzanmaktadır.
Geminin nereye indiği bilgisi verilirken İslami kaynaklarda çoğunlukla Cudi (Dağı, Dağları) adı işaret edilmektedir.
Kur’an’da belirtilen “Gemi Cudi’ye oturdu”, ifadesi Taberi (ö.923) tefsirinde “Cudi Dağı’nın Musul ve Cizre yöresinde olduğu” şekliyle verilmiştir.
Diğer İslami kaynaklarda Cudi dağı hakkında şu bilgiler verilmiştir:
İbn Hurdâzbih’in (ö. 912) “el-Mesâlik ve’l-Memâlik”inde;
Nuh’un gemisi Karda dağındaki Cûdî’de durdu.
Mes’ûdî’nin (ö.956) “Murûcu’z-Zeheb”inde;
Gemi Cûdî’ye oturdu. Cûdî, Musul bölgesinde Cezîretu İbn Ömer’de Bâsûrî beldesinde bir dağdır. Onunla Dicle arası 80 fersahtır. Geminin konduğu yer bu dağın başıdır.
Ve Yâkût el-Hamevî’nin (ö.1229) “Mu‘cemu’l-Buldân”ında ise şu ifadelere yer verilmiştir;
EL-Cûdî: Musul vilayetinde Dicle’nin doğusunda Cezîretu İbn Ömer’de (Günümüzde Şırnak’a bağlı Cizre) yer alan yüksek bir dağdır. Nuh’un gemisi, su taştığı zaman bunun üzerinde durmuştur.
Simon De Myle’nin 1570 tarihli çizimiyle Nuh’un Gemisi’nin Ararat Dağı’na inişi
Gerek Arapça kaynaklarda gerekse Arabî alfabeyle diğer dillerde yazılan kaynaklarda bulunan ‘Cudi’nin gerçekten ‘Cudi’ mi, yoksa bu alfabede bulunmayan ‘G’ sesinin ‘C’ harfiyle verilmiş biçimi olan ‘Gudi’ olduğu açıkça belli değildir.
Çünkü yüzlerce Kürtçe kelime Arabî alfabenin imkanları doğrultusunda metinlere yansıtıldığı için değişikliklere uğramıştır.
Ayrıca bugün bile Mısır ve Suudi Arabistan’da ‘C’ olarak yazılmış olan harflerin ‘G’ olarak da seslendirilmesi yapılmaktadır.
Bu hususu dikkate aldığımızda Akad İmparatorluğu’nu yıkarak M.Ö. 2135-2055 yılları arasında hüküm süren ‘Guti’ler ile ‘Cudi’nin ilişkisi araştırma konusu yapılmaya muhtaç olduğu kesindir.
Kürtlerin köken olarak bağlı gösterildikleri eski uygarlıklardan biri olarak Gutiler gösterilmektedir.
Zira saygın bilim insanların bulduğu Cambridge Üniversitesi hocaları tarafından hazırlanan “Ancient History (1971, C:2, s:444)” kitabında bu ilişki dile getirilmiştir.
Mehrdad İzady “Kürtler Bir El Kitabı” isimli çalışmasında ‘Gutiler’in şimdiki ‘Girdî’ Kürt aşireti olduğu bilgisini vermektedir.
Gutilerin yaşadıkları topraklara ‘Gutium’ denilmekteydi ve bu topraklar Babil ile Elam’ın yukarısı olarak gösterilmekteydi.
Gudi (Guti) imparatorluğu Cizre-Silopi arasında, Girêçulyan köyüne 4 kilometre mesafede Cudi Dağı eteğinde ‘Bajarkard (Bajarê Qard/Kürt Şehri)’ diye adlandırılan başkentlerini kurmuşlardır.
Böylece Botan’dan Basra’ya kadar Akad, Elam, Sümer devletlerini yüzyıl kendi hakimiyetleri altında tutmuşlardı.
Hiçbir dilde, hiçbir kaynakta, Gutilerin varlığından sonraki tarihlerde, Kürtlerin başka yerlerden bugün yaşadıkları yerlere göç ettiği bilgisi bulunmamaktadır.
Bu açıdan da bakıldığında Gutilerden Kürtlere coğrafi bir süreklilik görülmektedir.
İlginç olan ise Asur kralı Shalmaneser’in ‘Mittaniler’e yaptığı seferini “Ararat sınırından Tur Âbidin’e kadar bu ülke içinde su gibi Guti kanı aktı” şeklinde yazmasıdır.
Zira Kürtlerin köken olarak bağlı gösterildiği diğer bir halk da Mittaniler/Hurilerdir.
Mittaniler, M.Ö. 1600-1100 yılları arasında Suriye’nin kuzeyinde geniş bir imparatorluk kurmuşlardır.
Kimi araştırmacılara göre de Mittaniler daha sonraları M.Ö. 900’lerde ‘Med’ adıyla varlık göstereceklerdir.
Ermeni ve eski grek-latin kaynaklarında ‘Med’ adının Kürtler için kullanımı miladi on beşinci yüzyıla kadar bile devam edilmiştir.
Tevrat’ın orijinalinde bulunan ‘Ararat dağları’ ifadesi çevirilerinde kimi zaman aynen, kimi zaman da ‘Qardu, Carduene’ veya türevleriyle yer almıştır.
1779-91 tarihli “Histoire universella depuis le commencemen” kitabındaki ‘Not’ta eski Grek-Latin kaynaklarında yer alan ‘Carduchi, Cadyei, Gordaei, Cordueni, Gordi, Cordaei, Bochard (ss:440)’ ile Kur’an’da ‘Al Judi/Cudi’ olarak verilen yerin aynı olduğu ve Arapça materyallerde ‘Gordi, Cordi, Jordi’ adlarıyla anılan Kürtlerin bu bölgelerde yaşadıkları belirtilmiştir.
1500’den sonra Kürtlerin yaşadığı Van dolaylarına seyahatte bulunan Batılı bürokrat veya gezginler, karşılaştıkları ‘Kürt'leri genellikle Xenophon/Ksenefon’un (M.Ö. 430-M.Ö. 399) milat öncesi 400’lerde ‘Anabasis/Cyri Paediae’ isimli eserinde bahsettiği ‘Kardukh’ halkın mirasçıları olarak göstermişlerdir.
Osmanlı müellifleri de 1800-1930 yılları arasında ortaya koydukları kaynaklarda bu doğrultuda bilgiler vermişlerdir.
M. Marin 1757 yılında yayınladığı “Selahaddin’in Tarihi” isimli kitabında “Kürdler; Ermenistan’ı Medya’dan ayıran Gordian dağlarında yaşarlardı. Ardından Dicle boyunca Suriye’ye yayıldılar ve bu memlekete Kürdistan/Kürtlerin Ülkesi adını verdiler” bilgisi bulunurken; Esprit Joseph Chaudon’un 1777 yılında basımı yapılan “Dictionnaire interprete-manuel des noms latins de la géographie ancienne et moderne” de ‘Chaldaet’ maddesinde “Türkler, bu ülke/bölge için Curdistan/Kürdistan adını kullanır. Eskiden adı Chaldée/Keldani, Xalidî; bugün de Calcar’dır” açıklaması mevcuttur.
M. Ludovic Drapeyron’un 1893 tarihli “Revue de Géographie” çalışmasında Kürtler ile klasik Grek ve Latin kaynaklarındaki halklarla bağlantıları hakkında bilgilerin yer aldığı bir sayfa
Filippo Ferrari’nin (1551-1626) hazırladığı, ancak 1657 yılında yayınlanan “Lexion Geographicum” sözlüğünde ‘Curdistan/Kurdistan’ maddesinin karşılığı olarak ‘Chaldea regio Babyloniae (ss:487)/Xalde, Babil’in merkezi’ olarak verilmiştir.
Tespit edebildiğimiz kadarıyla Chalde/Xalde Batı kaynaklarında 11'nci asırdan itibaren en az üç bölge için kullanılmıştır:
Babil yani Basra Körfezinin Irak’ın içlerine giriş yapan kısmı ile Urartu’ların yaşadıkları coğrafya ve Musul-Erbil dolayları.
Bu bölgelerin tümü geniş düzlemde Nuh Tufanı’nın yaşadığı yerler içerisinde gösterilmektedir.
Filippo Ferrari’nin (1551-1626) 1657 tarihli “Lexion Geographicum” sözlüğünde ‘Curdi, Curdistan’ maddeleri
Ksenefon’dan başlayarak bu sürece baktığımızda; Ksenefon’dan sonra Strabon (M.Ö. 65-M.S. 25) “Geographika” isimli eserinde Gordyaei’den söz ederken, kendisinden önce bu bölgenin ‘Kardukhi’ olarak adlandırıldığını söylemiştir.
Strabon’un ardılı Pliny ise (M.S. 23-79) “Naturalis History”sında ‘Eskiden Carduchi halkı olarak bilinen şimdi ise Cordueni, Adiabene’yle birleşir’ demiştir.
Pluturque (M.S. 45-125) bu halkı “Gordueni”, Ammien Marcellin (M.S. 322-400) ise “Kordueni” olarak vermiştir.
Ptolemy’nin (90-168) eserindeki haritada ise Mardin’in yukarısında ‘Gordenae’ olarak gösterilmiştir.
1723 tarihli ‘Retraite des Dix Mille’ haritasında eski Carduchi ile haritanın oluşturulduğu zamanda aynı bölgede bulunan Curdes/Kürtler gösterilmiştir
Aynı bölge, Tevrat’ın ilk Süryanice çevirisinden olan miladi ikinci asır kaynaklarından “Peşita”da ‘Turay Qardu/Kardo Dağları’ şeklinde ele alınmıştır.
Ermeni tarihçi Moses Khorenatsi (M.S. 410-490) bu bölge için Ermeni dilinde ‘Korduk, Korçek’ ifadesini kullanırken, aynı adlandırmayı Anania Širakac‘i (ö.685) de “Ašxarhac‘oyc‘ (Coğrafya)” isimli eserinde tekrarlamıştır.
Sekizinci asırdan başlayarak Arapça-Farsça İslami kaynaklarda ise Cizre (ve dolayları) ‘Cezîretü’l-Ekrad’, ‘Karda’ şeklinde verilmiştir.
15'nci, 16'ncı yüzyıldan sonra ise Osmanlıca kaynaklarda ‘Kürd(istan) Dağları’, ‘Kürdistan Bölgesi’ olarak verilmiştir.
15'nci, 16'ncı yüzyıldan sonra ise Osmanlıca kaynaklarda ‘Kürd(istan) Dağları’, ‘Kürdistan Bölgesi’ olarak verilmiştir.
Urmevî’li Seyyîd Lokman’ın (ö.1601) 1585-90 tarihli Osmanlıca “Zübdetü’l-Tevârih” isimli eserinde Nuh’un Gemisi. Chester Beatty Library 414, Dublin
M.Ö. 400’lerde derlenmeye başlanan Tevrat’ın birçok versiyonu ve çevirisi ile tefsiri bulunmaktadır.
Tevrat’ın İbranice metninde Nuh’un gemisinin ‘Harey Ararat (Ararat Dağları)’ üzerine oturduğu belirtilmektedir.
Yahudi kutsal metinlerinden olan ‘Tanah (Tora-Neviim-Ketuvim bölümleri)’ta da ‘Ararat’ sözcüğü geçmektedir.
Tanah’ın ‘II. Krallar’ ve ‘İşaya’ kitabına göre Asur kralı Sanherib’in oğullarından olan Adrammelek ve Şareser tarafından Ninova’da öldürülmesi akabinde oğullar “Ararat Ülkesi” ne kaçıp saklanmışlardır.
Yaremya kitabında ise ‘Ararat’ sözcüğü ‘krallık’ olarak geçmiştir. Samirilere ait İbranice Tevrat’ta ‘Ararat’ kelimesine ince -he sesi eklenerek ‘Hararat’ olarak verilmiştir.
Samirilerin kullandığı Tevrat’ın Aramice çevirisinin bir versiyonunda ‘Tivrey Hararat’, bir versiyonunda ise ‘Tivrey Serendib’ şeklinde verilmiştir.
Tevrat’ın Grekçe, Latince, Aramice, Süryanice, Arapça, Osmanlıca, Kürtçe çevirilerine ve Yahudilerin diğer kutsal kitaplarına baktığımızda, orijinalinde bulunan ‘Ararat Dağları’ ifadesinin hem sözcük olarak hem de kapsadığı coğrafi genişlik veya özel bir dağ adı ile dağ(lar) silsilesi şeklinde farklı bir sınırlamalarla kullanıldığı görülmektedir.
Tevrat’ın İskenderiye krallarından Ptolemy’nin emriyle M.Ö. 270’li yıllarda 72 Yahudi bilgine ‘Septuagint (Yetmiş anlamında)’ adıyla yaptırılan Grekçe çevirisinde ‘Ararat Ülkesi’; ‘Ermenistan’ şeklinde verilmiştir.
Yahudi tarihçi J/Yosefus (ö.100) da, Yahudilerin tarihini ele aldığı kitabında ‘Ararat Dağları’nın yerini Ermenistan olarak vermektedir.
Ancak Josefus, eseri alıntılamalar sayesinde günümüze kısmi olarak ulaşılabilen Keldani Berosus’un (M.Ö. 4. asır) Ararat için Ermenistan’daki ‘Kardunya Dağları’nı anladığını nakletmiştir.
Josefus’un verdiği bilgileri açıklayan İbrani profesörlerinden U. Cassuto, 1974 tarihli “Peruş ha ha-Tora: Bereşit (The Magnes Press, Jarussalem, ss:72)” kitabında ‘Kardunya Dağları’nı ‘Kürd Dağları’ şeklinde açıklamıştır.
Talmut döneminde (M.S. 3-6. asırlar) Irak’taki Yahudi yerleşim birimlerini ele alan Ben-Zion Eshel, 1979 tarihli çalışmasında ‘Kardu’yu ‘Ceziretü İbn Ömer’le ilişkilendirmiş ve burayı Kürdistan olarak vermiştir.
Birçok dil bilen Ali Bey’in İbranice, Keldanice ve Yunanca’dan hareketle 1662-6 yılları arasında Osmanlıcaya çevirdiği ve 1885 yılında basımı yapılan tercümede ‘Ararat Dağlarına’ ifadesi aynen alınmıştır (Haz: kadir Akın, Hakkı Bayraktar, 2007, ss:12).
Her ne kadar Tevrat’la ilişkili olmasa da içerdiği bilgi açısından Muğlalı Şâhidî İbrâhim Dede’nin (1515-1550) H. 921/M. 1514 yılında kaleme aldığı Türkçe-Farsça manzum sözlüğü “Tuhfe-yi Şâhidî”nin Abdurrahmân bin Abdullâh-ı Kuddûsî (ö.1669) tarafından 1063/1652-3 yılında “Tuhfetü’l-Mülûk” adıyla yapılan şerhinde;
Tü dimekdür şüh dimek (2) heybet şükûh
Oldı Kürdistanda bir tağ Kirdekûh
yer verilen beytindeki ‘Kirdekûh’, “Kürdistan’da bir büyük tağdur kavminün ekseri melâhde imiş fakîr-i hakir zann iderüm ki bu ‘ibâretde tağyir ü tashîf vardur sahihi Kürdikûhdur kâf-ı ‘Arabînün zammı ve dalun kesriyile aslı kûh-ı Kürdidür Kürd tağı dimektür” şeklinde bir bilgi verilmiştir.
Ki burada Kürdistan’da bulunduğu belirtilen ‘Kürt Dağı’, Osmanlı kaynaklarında siyasi olarak ele alınan ‘Kürdistan’ olmayıp, siyasi anlamından çok daha geniş bir alana tekabül eden ‘coğrafî Kürdistan’daki dağ olup bu dağ aslında Van’dan Musul’a varan bir silsileyi yani bir adıyla ‘Urartu/Ararat Dağları’ diğer adıyla ‘Qardunya’yı ifade eder.
Yani eski Grek, Latin kaynaklarındaki ‘Gurti, Gurdi, Gurdo, Corduene, Kardu, Cardo, Cardunia, Cordyene, Cardyene, Gorduene, Gordyene’ ile Süryani kaynaklarındaki ‘Kardanya, Karduyim, Karda, Kardo, Baqarda’ ile aynı coğrafyayı ifade eder.