-Cumhurbaşkanı’nın hadi Enerji Bakanlığı’nı verdi, ardından Hazine ve Maliye Bakanlığı gibi ülkenin ekonomik şartları gereği son derece hayati hale gelen bir bakanlığı “Damat” özelliği öne çıkan ve o özelliğinden başka birikimlerinden kimsenin haberdar olmadığı, ya da kimi diplomaları olsa bile böylesine bir sorumluluğu yüklenebilmesinin ancak özel aidiyet sebebiyle mümkün olabilecek birisine vermesi normal değildi.
-Hazine ve Maliye Bakanı gibi birisinin kimseye haber vermeden bir instagram bildirisi ile istifasını açıklaması ve ardından devir – teslim yapmadan bakanlıktan ayrılması dünyanın neresinde olursa olsun normal olmayacağı gibi Türkiye’de de normal değildi. Devlet terbiyesine uygun değildi.
-Bakanın “Damat” özelliği ile Cumhurbaşkanı ile alakası da bilinirken ve her iki bakanlık görevi, tamamen Cumhurbaşkanı’nın özel tasarruffu ile gerçekleşmişken ve Cumhurbaşkanı kendisini görevlendirdiği için başından beri yoğun eleştiriye uğramışken, parti içinde bile verilen sorumluluklar ancak Tayyip Erdoğan’ın “Reisin bir bildiği vardır” teslimiyeti ile tolere edilirken “sağlık gerekçesi” ile ve başına buyruk bir karar ile uzaktan bir istifa bildiriminde bulunması normal değildi.
-Mevcut sistem Cumhurbaşkanı’na olağanüstü yetkiler tanımış ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi başat karakteri sebebiyle bu yetkilerde çok daha belirleyici bir konuma sahipken ve onun görevlendirdiği herhangi bir kimsenin böyle başına buyruk bir istifa eyleminde bulunamayacağı bilinirken, belki sadece “Aileye yakınlık” ile tolere edilebilecek bir “Ergen” davranışı sergilemek, ülkenin Hazine ve Maliyesi’nin teslim edildiği bir insan hüviyetiyle normal değildi.
-Koca partinin bir suskunlar topluluğu haline gelmesi normal değildi. İstifa olayı sonrası suskunluk değil sadece, Berat Albayrak tasarrufu ilk devreye konduğu zamandan bu güne partide “Bu iş hoş değil” duygularının dolaştığı çok iyi biliniyorken hiç kimsenin bunu seslendirememiş olması, seslendirmeyi göze alanların kendilerini dışlanmış bulacağından endişe etmesi normal değildi. Bu hal ister istemez “Koca parti, başka hangi saiklerle ve başka hangi konularda vicdanını, doğru bildiklerini dile getiremiyor ve bu sebeple başka hangi hukuklar ayaklar altına alınıyor?” sorusunu akla getiriyor.
-İktidarın kontrol ettiği dev medya kuruluşlarının ortalık istifa haberleri ile kaynarken habere bu kadar duyarsız hale gelmesi demokrasinin “özgür medya” standardı açısından normal değildi.
Şimdi:
-Nasıl bunca anormallik bir araya geldi, bunu değerlendirme zamanıdır.
-Bilmem sayın Cumhurbaşkanı, “Bugüne kadar bunu bana kimse yapmadı” demiş midir?
-Bu, bir “Karizmayı çizme” eylemi niteliğinde anlaşılmayacak mıdır? Eğer öyle ise bu sadece ve ancak Akraba olma özelliği ile tolere edilebilecek bir hadise olması hasebiyle başından beri asla tercih edilmemesi gereken bir siyasi tasarruf olmamış mıdır?
-Olan bitenden sonra hem mevcut sistem hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iş tutma – belirleyicilik konumu üzerinde bir değerlendirme yapılacak mıdır? Bir özeleştiri yani. “Keşke yapmasaydık” ya da… “Bu bize ders olsun” gibi bir tecrübe belki.
-Sonuçta her yapılan ülke üzerinde yapılıyor. Her yapılan kişiler için bir “Kariyer notu”na dönüşüyor. Ekonomi nasıl yönetiliyordu gerçekten? Cumhurbaşkanlığı ile Hazine Maliye Bakanı olarak Berat Albayrak’ın ilişkileri nasıldı? “Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatı ile, tensipleriyle…” diye başlayan Bakan konuşmaları hatırlanınca, bu son olayda ne oldu da, “Talimat ve Tensipler” devre dışı kaldı?
-Tam da bunların olma ihtimali idi devlet yönetiminin akraba ilişkileri ile birbirine karışmasına yönelik eleştiriler. Bir gün “Olmuyor” dendiğinde, “Yönetim zaafı var” dendiğinde, “Seni değiştirmeliyim”, ya da “Senin de ilgilendiğin falanca alanda şu tasarrufta bulunacağım” dendiğinde aile içine yansıyacak sancılar ortaya çıkması ihtimalinden… Bu alanda yazı yazmak da zor, çünkü bu ilişki alanının çocuklar, torunlar vs… yaralanma ihtimalinden endişe ederim.)
-“Kabile devleti değiliz” diyoruz ya… Hakikaten Osmanlı Devleti gibi, devlet içi kuralların ince ince nizama bağlandığı bir Cihan Devleti’ne sırtını dayayan devlet için “Kabile devleti” gibi bir sıfatın hatırlanması bile giran gelir. Siz duyuyor musunuz Amerika’dan, Rusya’dan, İngiltere, Almanya veya Fransa’dan “Biz kabile devleti değiliz” gibi bir beyan? Söylemezler, akla bile getirmek istemezler. Ama biz birilerine meydan okumak söz konusu olduğunda söze oradan başlıyoruz ve maalesef bazı davranışlar ülke iklimini o çağrışım ile bulandırıyor. Yazık.