NİYE HEPİMİZİNN UTANCI Kİ, BU SİZİN UTANCINIZ!

Ali KARAHASANOĞLU ANALİZ ETTİ...

NİYE HEPİMİZİNN UTANCI Kİ, BU SİZİN UTANCINIZ!

Ordu’daki bir genç kızın hunharca cinayete maruz kalması sonrasında, kimisi İslam dinini, kimisi kültürümüzü, kimisi erkek egemen bakış açısını açıkça sorumlu tutarken, bunların hiçbirisine cesaret edemeyen kimileri de, “Bu hepimizin utancı” diyerek, suçu genelleştirmeye çalışıyorlar..

Ben de bu bakış açısını reddediyorum..

Hatta kınıyorum..

Riyakarca buluyorum..

Çelişkili görüyorum..

Bu utanç hepimizin değil, bu utanç sizindir beyler..

Sizin!..

Niçin “sizin” anlatayım..

Katil ifadesinde belirtiyor.

“3 yaşındayken dedem tarafından yetimhaneye verildim.”

Çocuklarımızın aile ortamında yetişmesini isteyen, ailelerin küçük küçük sebeplerle dağılmaması, çekirdek aile ile birlikte, geniş ailenin de desteklenmesi gerektiğini söyleyen bizlere karşı çıkanlar..

3 yaşındaki iken yetimhaneye verilen çocuk üzerinden, “Utanç hepimizin” diyorlar.

Utanç hepimizin mi, yoksa aileleri dağıtan, alınyazısı gereği anne veya baba vefat ettiği için dağılmış bir aile söz konusu olduğunda, çekirdek ailenin yerini tutacak geniş aileleri desteklemeyen, önemsemeyen sizlerin midir bu utanç?..

Söyleyin; aileleri dağıtan, dağıtılması için propaganda yapanların değil midir bu utanç?

Katil anlatımını sürdürüyor..

Küçük yaşta iken, kaldığı yurdun kütüphanesinden kitap çalmış..

Cinayet işlemeseydi bu katil, medyamız nasıl haberleştirirdi bu bilgiyi?

“Okuma azmine bak.. Kütüphaneden kitap çalarak okumuş.”

Oysa..

“Okuma”nın çok öncesinde, gençlerimize “hak” kavramının öğretilmesi gerektiğini söyleyen bizler..

İtekleniyoruz.. Horlanıyoruz.. Çağdışı gösteriliyoruz.. Gerici olarak yaftalanıyoruz..

Ama “hak” yemeye başlayanlar, kitap ile de başlasalar.. 

Sonunda hayat hakkını da çalıyorlar..

Hayat hakkını çaldıklarında ise..

“Çalma”nın başında karşı çıkmayanlar, güzelleme yapanlar.. “Bu utanç hepimizin” diyerek, suçun tek sorumlusu olduklarını gizlemeye çalışıyorlar.

Bu utanç bizim, hepimizin değil beyler..

Bu utanç; “hak” kavramının ve onun sonrasında da ahiret kavramının çocuklara öğretilmesini gericilik olarak gösteren sizlerindir..

Daha dünkü gazetelerde, okul öncesi eğitimde vakıflar aracılığı ile dini bilgilerin çocuklarımıza verilmesini, salya sümük ifadelerle itibarsızlaştırmaya çalışan, engellemek isteyenlerindir, Ordu’daki cinayetin utancı..

“Hastanelerde, cezaevlerinde Allah inancını öğretelim” dediğimizde..

“Hastanede imam” başlıkları ile..

“Cezaevinde imam” manşetleri ile karşımıza çıkanlarındır bu utanç..

Cezaevindeki insanlara Allah inancının, hesap verme inancının, ahiret gününün öğretilmesini engellemek isteyenler..

“Kim olduğu önemli değildi.. Herhangi bir kişiyi öldürmek için arayışa girdim” diyecek kadar canavarlaşan insanların müsebbipleri sizlersiniz..

Bu utanç sizin..

Katil anlatıyor..

“Markete girdim, gazoz aldım, parasın ödemeden çıktım..”

Eğer cinayeti işlemeden önce, bu “Gazoz alıp, parasını ödememe” üzerinden bir haber okuyacak olsaydık..

Market sahibi, bu kişiyi yakalayıp, bir gazeteciye konuyu aktarsaydı..

Manşet şu idi: “İnsanlar, açlıktan gazoz çalmak zorunda kalıyor!”

Ama aynı kişi, o hırsızlık sonrasında, bir de cinayet işleyince..

Şimdi şöyle haberleştiriyorlar:

“Vay namussuz.. Marketin parasını bile vermemiş!”.

Utanç bizim değil, bu riyakarlığı yapanlarındır..

Bu çelişkiye imza atanlarındır.

Sırf siyasi iktidara çelme takmak için, her olayı, siyasileştirenlerindir.

Algı operasyonlarına imza atanlarındır..

Ülkenin içindeki dar gelirli insanlara sosyal destek amacıyla yapılan gıda yardımlarını bile, siyaset malzemesi haline getirip, “Ekmek dağıtıp oy alıyorlar. Beyni, midesine bağlı seçmen” hakaretleri ile karşımıza çıkanlarındır bu utanç..

Komşu Suriyeli insanlara açtığımız kapıları kapatmaya çalışan, onlara yapılan yardımların boş olduğunu iddia eden, mazlum insanlardan “dua alma”yı, gereksiz gören, kendisini dev aynasında izleyip, “Dua da ne ki? Biz tedbirlerimizi aldık mı, kim bize ne zarar verebilir ki?” diye böbürlenen kafaların utancıdır bu..

Bu ülkede okumayan insan kalmasın, bu ülkede aç insan kalmasın, bu ülkede inancını öğrenmeyen insan kalmasın diye..

Geceli gündüzlü çalışan..

Bu uğurda hayatını hayra adamış insanların yönetimindeki İlim Yayma Cemiyeti’ni, Ensar Vakfı’nı, TÜRGEV’i ve  diğer vakıflarımızı sabahtan akşama kadar topa tutanlar..

Devletin, belediyelerin arsaları üzerinde işadamlarından toplanan paralarla yapılan yurtları, “peşkeş çekme” diye niteleyen..

Sanki bu vakıf hizmetlerinden, birileri ceplerini dolduruyormuş gibi algı oluşturan..

Ahlaksızların utancıdır bu!

Toplumda bir tane aç insan, bir tane okumak isteyip de okuyamayan gencimiz kalmasın diye didinen insanları alçakça, haince suçlayanlar..

Binlerce gencimizin kaldığı yurtlarda, küçücük bir tekil olumsuz olay yaşandığında, “Kapatılsın.” diye naralar atan..

Toplumun “hak” kavramı üzerinden bilinçlenmesini sağlamaya çalışanlara saldıranların utancıdır bu..

Katil, “Birisini öldürmek için yola çıktım. Kadın, erkek, çocuk farketmezdi” derken..

“Öldürülen kız, üniversiteli idi. Balerin idi..” diyerek..

Katil, sanki öldürdüğü genç kızın balerin olduğunu biliyormuş da, balerinlik yaptığı için bu cinayeti işlemiş gibi algı oluşturmaya kakışan, bunun üzerinden bile dindar insanları karalamaya çalışan ahlaksız, namussuzların utancıdır bu..

Bir manyak katilin işlediği cinayeti, “İnsanların hayat biçimine, tercihlerine karışmamalıyız” söylemleri ile, dindar insanlara yüklemek isteyenlerin sırtındaki utançtır bu..

Dürüst olalım..

“Hak” kavramına önem verelim..

“Çıkınca daha önce gözüme kestirdiğimi de öldüreceğim” diye insanlıktan çıkmışlara “ahiret inancı”nı aktarıp, “Sonunda gideceğin cehennemden asla çıkamazsın ama” bilincini vereceğimize..

“Her şey dünyada. Cennet de dünyada, cehennem de” diyenlerin utancıdır; bu!