İlk kez canlı yayında Habertürk´e konuşan Cengiz´in açıklamalarının satır başları şöyle:
-Cemal Bey´i de çok yakından takip ettim. Ortadoğu Mısır, Tunus´tan dolayı biraz ön planda ama Körfez bölgesi çok fazla ön plana çıkmıyor. O bölgeyi tanımak bana göre daha elzemdi. İşim gereği birçok konferansa katılıyorum. Özellikle Körfez bölgesiyle ilgili alanlarda... Cemal Bey ile de böyle tanıştım. Kendisiyle ben tanışmak istedim. Suudi Arabistan ile alakalı elimde birçok soru vardı. Sohbet, olması gereken yere evrildi. Kısa ama dolu bir sohbetti. Cemal Bey her ne kadar Avrupa´da ve yurtdışında çok fazla tanınsa da, ülkemizde öyle değildi. Ben bu röportajı, ülkemizde yayınlayamamıştım farklı sebeplerden.. Kendisi bana e-posta yolladı ve bunun çok hoşuna gittiğini, ilgilenmemin çok değerli olduğunu söyledi.
-İlk tanışmamız o programda oldu. Söyleşinin yayınlanmasını arzu ettiğimi ve biraz genişletmek istediğimi söylediğimde, İstanbul´a geldiğinde görüşmeyi teklif etti. Akabinde Türkiye´ye geldi, görüştük. Çok hızlı bir görüşme oldu, o günkü programımız çok yoğundu. İlişkinin ilk başladığı görüşme, o görüşme oldu. Daha çok yüzde 70 özel sorular üzerine ilerledi. Arkasından gelen konuşmalar, bunun özel bir görüşme olduğunun göstergesiydi. Amerika´ya döndükten sonra da benimle görüşmek istediğini söyledi, zaten ilişkimiz başlamış oldu.
-Biz tanıştığımız zaman 1.5 yıldır Amerika´da yaşıyordu. O dönem bana Amerika´yı anlattığında, bu dönüşümün içinde yer alıp yıpranmaktansa, bu süreci orada kendi kendine geriye alıp üretmek için Amerika´ya yerleşiyor. Kısa süre sonra Washington Post´ta yazmaya başlıyor. Ancak ABD vatandaşı değil. Kısa süre önce başvuruda bulunmuştu. Suudi Arabistan vatandaşı olmasının pasaport gibi sebeplerden zorluk çıkaracağını bildiği için bu yönde isteği vardı. Suudi Arabistan vatandaşlarının çoğu şu an içeride. Bunun manevi bir sorumluluğunu hissediyordu üzerinde. Arkadaşlarım yazamıyor ve hapiste diyordu. Çok büyük bir yalnızlık, manevi bir sorumluluk hissediyordu.
-Suudi Arabistan´daki ailesine dair çok fazla bilgim yok. Evliliğinden çok bahsetmek istememişti, ben de çok sormak istememiştim, çünkü çok yalnızdı. Olgun bir yaşa geldiğinde siyasi, duygusal bir yalnızlığı vardı. İstediklerini tek başına yapması onun için zordu. Tek başına hissetmesi, arkadaşlarından haber alamaması, içinde bulunduğu aşamadığından bahsediyordu sıklıkla. Cemal Bey´in duruşunu muhalif olarak tanımlamak ne kadar doğru bilemiyorum. Ülkesinde bir dönüşüm var. Yeni yapılanmadan, reformlardan, Veliaht Prens´ten bahsediyorum. Bir o kadar endişe ve heyecanla takip ediyordu. Çok eleştirdiği, ancak çok mutlu olarak yazdığı makaleleri de var. Çok vatansever olduğu yazılarından anlaşılıyordu takip ederseniz. İçerideki arkadaşlarının sorumluluğu vardı. Günün birçok kısmını bu üzüntü ve düşüncelerle geçiriyordu.
-Başlangıç olarak düşündüğümüz, Amerika-İstanbul arası olacaktı. İstanbul´da da ev almasının sebebi de oydu. Ülkesindeki arkadaşlarıyla da burada görüşüyordu. Bu ilişki için geldi ama ondan önce de çok sık geliyordu, İstanbul´u çok seviyordu.
-Cumhurbaşkanı´yla dostluğu var, Türkiye´de çok fazla dostu var. Evlilik için geldiğinde bile 3 tane programa katıldı.
-10 Eylül tarihinde geldiğinde İstanbul´a, 2 Ekim´e kadar geçen sürede hummalı biçimde evlilik hazırlıklarına başladık. Aileme haber vermem konusunda falan zamanı çok iyi kullanmam gerekiyordu. Ailemle görüşmesi, ailemin onay vermesiyle birlikte evilik hazırlıklarına başladık.
-Babamın da biraz yönlendirmesiyle siz resmi hazırlıklarınıza başlayın
-Sorgu, Suudi Arabistan´a geri dönmesine dair bir talep olabileceğini bekliyordu. Türkiye diğerlerine nazaran daha kolay olabilir diye düşünüyordu, network´ü çok iyiydi. Türkiye´nin güvenli bir ülke olduğunu, başına bir şey gelirse de çözüleceğini düşünüyordu.
-Yüzündeki gerginliği anlıyordum. 10 Eylül´de gelmişti, 18 gün sonra gittik. Sonlarda gittik. Türkiye´nin Suudi Arabistan´la ilişkilerinin iyi olduğunu, böyle bir şeye kalkışamayacaklarını düşünüyordu.
-İkimiz de endişeliydik. Bir saat geçti. Bir 10-15 dakika daha çıkmazsa sormam gerekiyor, demek ki uçağı da kaçacak diye düşündüm. Ben bunu düşünürken Cemal hemen çıktı. Tebessüm ediyordu. Telefonlarını aldı, arkadaşlarını aradı. Ondan çok ben mutlu oldum. Kendisine gösterdikleri ilgiyi, alakayı anlattı. Çalışanların ikramda bulunduklarını, gelip selamlaştıklarını söyledi. Ben bunun üzerine çok mutlu oldum. Sadece evrağı alacağı için değil, en hissettiği ülkesine dair bir özlemdi. Her şey yolundaydı, evrakın birkaç gün içinde hazır olabileceğini söylemişler.
-Uçağı olduğunu söylüyor, onlar da biz sen gelene kadar hazırlarız diyorlar. Orada geçen konuşmaları anlattığında olayın doğaçlama geliştiğini düşünüyorum. Nasıl anlık bir plan yapabilirler çekmek için? Çünkü o oraya randevusuz gitti. O sevinçle havalimanına yöneldik, Londra´ya gitti.
-İkinci kez konsolosluğa giderken endişe duyduğunu hiç anlamadım. Hiç endişeli değildi. Eşyalarımızın bir kısmını beğenmemiştik, onu anlatıyordu. İçimden önce oraya gideriz, sonra da nikah için tarih alırız sonra da yakın arkadaşlarımızla yemek yeriz söyleriz, belki babamı arayıp babama söyleriz.
-Burada bir şey olması halinde bana tavsiye edeceğin biri var mı diye sormuştum 4-5 gün önce. Hastalık ya da başka bir sebeple de olabilir. Yasin Hoca´yı arayabilirsin, benim eski dostumdur, her geldiğimde görüşmeye çalışırım. Sonuçta burası Türkiye, Türklerle ilgili kısmı yoğunluktaysa onun doğru bir isim olduğunu söyledi.
-O gün hatta, ilk gittiğimizde aklıma bu cümle geldi.
-Sıkı sıkıya tembih etmiş olsa bana ciddi anlamda bir endişesi var, ben çok geç kalmışım anlamına gelir. Bu önemli çünkü hayati anlamda yüzde 90 bir tehlike düşünüyor olsaydı ikinci gidişinde söylerdi. İkinci gidişinde hiçbir tereddütü yoktu.
-Ben ısrarla Cemal´in içeride onlarla sohbet ettiğini, onları özlediğini, ona düşüncelerini, duygularını sorduklarını, çalışmalarını merak ettiklerini düşündüm. Beni böyle düşünmeye iten onun da böyle bir hissiyatla girmiş olmasıydı. Ben Suudi Arabistan yetkililerinin böyle bir plan, program, kumpas yapabileceğini düşünmüş olsaydım kapıya ilk ben koşardım.
-Kardeşime mesaj atıp mesainin ne zaman bittiğini sordum. O da 3 buçukta sona eriyormuş dedi. Bunu sorduğumda 4´tü. Çok büyük bir korku hissettim ilk etapta. Arkadaşlarıma mesaj atıp haber verdim, çıkmadı dedim. İnanılmaz büyük bir korkuya kapıldım. Yürüyemeyecek gibiydim ama kalkıp bir şey yapmam gerekiyordu. Hayatımda hiç öyle bir şey yaşamadım.
-Türk yetkiliye çıkıp çıkmadığını sordum. Aklıma onu tuttukları, götürdükleri geldi. O anı hiç unutmuyorum. Türk yetkili, bana herkesin çıktığını, kimsenin olmadığını söyledi. Bunun üzerine belki görmediğini, bilmediğini düşünerek konsolosluğu aradım. Dışarıda beklediğimi, Cemal Bey´in çıkmadığını, kapıda olduğumu söyledim. Bunun üzerine telefona çıkan kişi hangi kapıda beklediğimi sordu, yanıma geldi. İçeride kimse yok, yanlışın var dedi. Ben ona Cemal Bey içeri girdi, burada bekliyorum ve telefonları bende, hayır çıkmadı dedim. Büyük bir şeyi kaybetmiş gibi hissettim o anda. Büyük bir korku oluştu içimde.
-Yasin Aktay´ı aradım, birkaç kişiyi daha. Turan Kışlakçı´yı aradım. Cemal´in yakın dostlarından biriydi, ailemle görüşürken de Cemal Bey´in çevirmenliğini yapıyordu. Çok geç kaldım mı, bir şeyleri engelleyebilir miyim diye kapının yanında beklemeye başladım.
-Sadece korkutmak için, tansiyonu yükseltmek için yapılmış bir eylem gibi düşündüm. Gece saatlerine kadar bekledim. Hiç böyle bir şey aklıma hiç gelmedi, şimdi öğrendiklerimizin yüzde 10´u bile aklıma gelmedi. Böyle bir şey olacağını bilseydim, benimle evlenmemesine razı olup onun içeri girmesine izin vermezdim. Bizim ülkemizde, bizim topraklarımızda, kendisinin konsolosluğunda onun başına böyle bir şey gelmesi hangi diplomasi diliyle anlatılır. Böyle bir şeyin başıma gelmesi değil, okumadım bile herhangi bir yerde.
-Ben birkaç gün daha gittim konsolosluğa. Suudi Arabistan´dan jetlerin geldiği haberi yayınlanınca ben işin içinde bir trajedi olduğunu anladım. Onların normal insanlar olmadığını, uzman olduklarını, benim sandığımdan daha ileride bir olay olduğunu anladım. O gün konsolosluğa gitmeyi bıraktım. Telefonları bendeydi, oraya gitmenin güvenli olmadığını anladım.
-Meselenin siyasi yönünün farklı yönlere kayması ihtimali sebebiyle bir güvenlik önlemi alındı. Bir yakın koruma ve buna bağlı güvenlik tedbirleri alınmış durumda.
-Resmi açıklama gelmediğinde şöyle düşünün. 25 gün geçti, biz her gün öldük. Hem ölüm haberi gelmiyor, hem aynı zamanda bulunma haberi de gelmiyor.
-Psikolojik anlamda bir baskı hissettim. Sizin acınız haber oluyor, karşınızdaki insanı bilgilendirmek istiyorsunuz ama bu sizin acınız. Evlilik kararı alınmış olunsa da, bunun için gelmiş olsa da, bu süreci alışmaya çalışmak olarak görüyordum. Evin alınması, kurulması bir süreç. Hem psikolojik hem manvi olarak... Ben henüz o süreçteydim. Birdenbire bir çizgiyle kesildi. Şokla gelen, ifade edemeyeceğim kadar büyük bir karanlığa gömüldüm.
-Medyadan uzak kalmak istedim. Bu bir cinayet veyahut da suikast ve bu iş uluslararası, hukuki, siyasi bir boyut kazandı. Böyle bir dosyada Cemal Kaşıkçı´nın Cemal bölümünde olan bir kişi olarak süreci baltalamasından endişe ettim. Olayı bir aşk hikayes olarak gündeme getirmek bana ahlaki gelmedi. Her ne kadar bu mesele içinde birçok insanı ilgilendiren bir konu olsa da, siyasi kısmında hükümet yetkilileri devrede. Benim onlara yardımcı olabileceğim konu ve alanda gerekeni yaptım zaten. Onun dışında benim bilgi vermem bilgi kirliliğine sebep olacaktı.
-Şu aşamada Amerika´ya gitmeyi düşünmüyorum. Amerika kamuoyu olayı gündemde tutmaya çok özen gösteriyor, özellikle de Washington Post. Amerikan siyasetinde konuya dair bir vicdani yöneliş olacak mı, gidip gitmemem buna bağlı aslında.
-(Vasiyetine uygun bir şekilde Medine´ye gömülürse ziyaret edebilir misin) Zannetmiyorum. Sürecin nasıl geliştiğini, durumu düşününce zannetmiyorum.