Müslümanlar olarak bir konuda ciddi anlamda yanılıyoruz. Zannediyoruz ki mevcut ahlaksızlık, terbiyesizlik, hayâsızlık zamanın getirdiği bir şey. Hatta bunu bizzat telaffuz bile ediyoruz; ?Bizim zamanımızda? Eskiden böyle miydi?.. Zamane gençleri??
Şahit olduğumuz bütün kötülüklerin kendiliğinden olduğunu söylüyoruz, daha da kötüsü kabulleniyoruz.
Mevsimlerin bitkiler üzerindeki hükmüne ve etkisine benzetiyoruz. Öyle ya, güz gelince her şey sararır, daha sonra yapraklar dökülür, bahar gelince çiçekler açar daha sonra her taraf yeşillenir.
Aynen bunun gibi terbiyesizlik, kozmopolitlik, nikâhsızlık mevsiminin geldiğini, tabi böyle olunca da mevsimlerin karşısındaki çaresizliğimiz gibi olup bitenleri kabullenmekten başka çaresiz olduğumuzu zannediyoruz.
Şunu iyi bilelim ki küfür cephesi seferberlik ilan etmiş durumdadır. Hani Rabbimiz Kitabının birçok yerinde kâfirlerden, küfürde yarışmalarından söz etmektedir. Yani normal bir seyir değil, sür´at yarışı yapmaktadırlar.
Günümüz kâfirleri de böyle bir sür´at yarışı içindedirler. Hem de bütün imkânlarını kullanarak.
Bu yarışı iki şekilde yapmaktadırlar.
Birincisi: Israrla ve bilinçli bir şekilde insanımıza nikâhsız, ailesiz, yuvasız bir hayat tarzı dayatmaktadırlar. Terbiyesizlik, iffetsizlik, hayâsızlık sunulan bu hayatın ekmeğiymiş, suyuymuş gibi bol bol işlenmektedir.
İkincisine gelince; İman adına, İslam adına, edep ve terbiye adına gördükleri her şeye kuduz köpek gibi saldırmaktadırlar. Hiçbir erdeme ve fazilete asla tahammülleri yoktur.
Hepimizin şahit olduğu üzere bir takım hocalar sık sık hedefe konulup neredeyse linç edilmek istenmektedir.
İşin üzücü bir yanı da Müslümanların bu durum karşısında sessiz kalmaları, daha da acı yanı ise mevcut iktidar söz konusu hocaları bu azgın sürünün önüne kurban olarak atmaktadır.
Müslümanlar üzerlerine serpilen şu uyuz toprağını silkeleyip ayağa kalkmalı, küfür cephesinden çok daha etkin bir seferberlik başlatmalıdırlar. İman seferberliği, edep ve hayâ seferberliği, nikah ve temiz yuva seferberliği, kızaran yüz seferberliği başlatmalıdırlar.
Hem böylece belki bir birleriyle uğraşmayı da unuturlar diyorum. Özellikle bizim meşrebimizden, bizim gurubumuzdan olmayan hocalarımıza sahip çıkmak suretiyle bizi kemirip duran tefrika hastalığından da böylece kurtulmuş oluruz.
Hocalarımızı, akademisyenlerimizi, seydalarımızı azgın sürüye yedirmemeliyiz, aksi takdirde gerçek anlamda öksüz ve yetim kalırız yani kimsesiz kalırız.