Yaklaşık 100 yıl İngiliz sömürgesi olarak kalan Batı Afrika ve Nijerya'nın kaynakları İngiltere'nin sanayileşmesinde kullanıldı. İngilizler, Nijerya'ya bağımsızlık verdi ancak arkalarında kendi dillerini, dinlerini ve eğitim sistemlerini bıraktı.
Birçok Avrupa ülkesi gibi 17'nci yüzyılda Batı Afrika'da ve Atlantik'te ticari olarak hakimiyet kurma çabalarına İngilizler de ağırlık verdi. Köle ticaretine başlayan İngilizler, Hollandalılar ile rekabet sırasında hem köleler hem de diğer malları alıp satmak için şirketler kurdu. 18'inci yüzyıl başlarında İngiltere ve Fransa Batı Afrika'da hakimiyeti Hollandalılardan aldı. Fransız Devrimi ve Napolyon savaşlarından sonra ise İngiltere Batı Afrika'daki tek hakim ticari güç olarak kaldı.
İngiltere'nin amacı 1800'lü yıllarda Batı Afrika'da kendine yeni pazarlar açmak ve Batı Afrika'da bulunan kaynakları kullanarak yapacağı ticareti geliştirmekti. İngilizler bu dönemde palm yağı ve fil dişi gibi karlı malların ticaretini ilerletmeyi amaçlıyordu. Bunun için bugünkü Nijerya sınırları içinde kalan, özellikle kıyı bölgelerindeki kabile reislerinin sahip olduğu güçleri ele geçirmek gerekiyordu.
Tehditle imzalatılan anlaşma
Fransa ve Almanya gibi diğer sömürgeci güçlerden önce davranmak isteyen İngilizler, Nijerya'yı önce "resmen koruma altına aldı", daha sonra da sömürge haline getirdi.
İngiltere'nin ticari çıkarları bugün Nijerya'nın en büyük ve ticari başkenti olarak bilinen Lagos ile Nijer Nehri deltasında yoğunlaşıyordu. Bu nedenle Lagos'un Kralı Oba Dosunmu'ya 1861'de bir İngiliz savaş gemisinde zorla imzalatılan Lagos Feragat Anlaşması ile bölgenin tüm hakimiyetini İngiltere devraldı. Tarihi kaynaklara göre, İngilizler, Oba Dosunmu'yu anlaşmayı imzalamaması durumunda güç kullanarak ülkesini ele geçirmekle tehdit etti.
İngilizlerin genişleme politikasının temelinde endüstriyel gelişimlerini sağlayacak ham madde, mineraller ve çeşitli gıda ürünlerini elde etmek bulunuyordu. İngilizler ayrıca kendi ürünlerini çeşitli pazarlara satmak istiyordu.
İngiltere, 1890'lardan İkinci Dünya Savaşı'na kadar geçen dönemde Nijerya'dan elde ettikleri malları taşımak için demiryolları inşa etti. Bu sayede pamuk, yer fıstığı, palm yağı gibi tarım ürünlerinin yanı sıra çeşitli madenleri iç bölgelerden limanlara taşıdı.
Karşı çıkanlar bastırıldı
İngilizler, diğer sömürgelerinde olduğu gibi Nijerya'da da hakimiyetlerini askeri güç, stratejik ittifaklar ve yerel liderlerle iş birliğini kullanarak sağladı. Birçok tarihi kaynakta belirtildiği üzere, İngilizlere karşı çıkanlar da oldu ancak İngiliz askerleri bunu güç kullanarak bastırdı. İngilizler, kalkışmaları bastırmak için orantısız güç kullandı. Bu olaylarda binlerce Nijeryalı hayatını kaybetti, çok sayıda kişi hapsedildi.
Büyük Buhran'ın yaşandığı 1930'lar ve sonrasındaki İkinci Dünya Savaşı nedeniyle İngiltere'nin Nijerya'ya yönelik ilgisi, harcamaları ve ticareti azaldı. Bu sırada ülkede bağımsızlık hareketleri de başladı. Özellikle eğitimli kesim daha fazla hak ve sömürge yönetimine katılım talep etti. 1949'dan itibaren İngilizler Nijerya'nın yeni oluşmaya başlayan "elit" kesimiyle anayasa çalışmaları yaptı. İlerleyen yıllarda Nijeryalılar yönetime daha fazla katılmaya başladı ve 1 Ekim 1960'ta ülkeye bağımsızlık verildi.
Sömürge döneminde misyonerlik arttı
İngiltere'nin 1800'lerin ortalarından itibaren Nijerya'da tam hakimiyet kurmasıyla ülkede Hristiyan misyonerlerin faaliyetleri de arttı.
Aslında Hristiyanlık Batı Afrika'ya çok daha önce, 15'inci yüzyılda Portekizli tüccarlara eşlik eden Katolik din adamlarıyla gelmeye başlamıştı. Bu sırada Batı Afrika'da önemli bir Müslüman nüfus bulunuyordu. Portekizlilerin Batı Afrika'dan ayrılmasıyla Hristiyanlık da burada zayıfladı, hatta birçok yerde 1800'lere kadar yok oldu.
Ancak İngilizlerin ülkeyi sömürge haline getirmesiyle Batı Afrika'ya ve şimdiki Nijerya ile Benin'e gelen misyonerler, köle ticaretinin kaldırılmasına yönelik çalışmalarıyla Hristiyanlığı yaymaya başladı. "Köle limanı" olarak adlandırılan ve kölelerin Afrika'dan dünyanın dört bir yanına taşındığı Badagry kentine yerleşen ilk misyonerler burada ilk kez Batılı eğitim veren bir ilkokul kurdu. Bu tür okulların artması ve İngilizce eğitim verilmesiyle İngilizce yıllar içinde Nijeryalılar arasında yayılarak şu anda resmi dil olmasının zemini hazırlandı.
İngiltere'den gelen Protestan misyonerleri, Kanada ve ABD'den gelenler izledi. Katolik misyonerlerin de gelmesiyle Protestan ve Katolik misyonerler kendi çalışma bölgeleri üzerinde anlaştı.
Ancak iç bölgelerde ve şimdiki Nijerya'nın kuzeyinde Müslüman nüfusun bulunması Hristiyanlığın yayılmasını zorlaştırdı. Özellikle kuzeydeki halk, 10'uncu yüzyılda tanıştıkları İslam dinini korudu.