Kitap Haber'den sosylog yazar Bilal Can'ın "kitap okuma"ya yönelik analizi...
Kitap, bir meta olarak günümüzde artık sönümlenen bir hale bürünerek görsel iletişim araçları karşısında etkisini büyük ölçüde yitirmiştir. Yitirilen ve yitirilmeye başlanan sözlü, yazılı anlatı, aktarı ve düşünce ürünleri olan kitaplar; okuyanda farklı düşünceler, hayaller, bakış açıları kazandırdığı gibi onun zihninde gerek edebi, gerek kültürel, aktüel, psikolojik ve sosyolojik bölümlemelerle ayrı bölümler açabilen etkiye sahiptir.
Kitapların, insan zihninde açtığı bölümlemeler onun hayata ve olaylara, olgulara bakış açısını genişleterek bu gün bilgisayarların yaptıklarından kat be kat üstün bir özellik taşımaktadır. Ama modern çağın getirmiş olduğu baskıcı ve otoriter uygulamalar, insan zihnini ve bedenini konfora alıştırma merakı kitabı, zor ve eziyetine katlanılması gerekli bir olgu haline dönüştürmüştür. Görüntüye gittikçe artan ilgi nedeniyle tüm yönelimler görüntüler üzerinden anlatım biçimine yönelmiştir.
Bir tür hiyeroglif okurculuğa yönelen insanlar, modern dünyanın en etkili okurları haline büründü. Artık her şeyin görsele döndüğü bu çağ, kendi dilini görseller üzerinden yeniden icat edip kurguladı. Bu da her bilgiyi görselleştirme soruna neden oldu. Görseli olmayan bir şeyin varlığı inkâr edilecek seviyeye indirgendi. İletişim sektörü bu olguyu kullanarak çoğunlukla görsel manipülasyonlarla kitleleri yönlendirmeye ve o görseli; inançları, ideolojileri haline getirmeye yönlendirmektedir. Fakat görseller, görsel hafıza sürekli olarak yenilenme ihtiyacı da duyduğu için sürekli bir biçimde üretilen yeni bir görsel çağa girmiş bulunmaktayız. Bu da, görsellerin daha güçlü bir biçimde dünya üzerinde yayılım göstermesine imkân sağlamıştır.
Bilginin günümüzde kolay erişimi, bilgiye olan ilginin vasatlaşmasını da beraberinde getirmiştir. Bilgi bu gün, çöpe atılan kitap kolileri gibidir. Onun değerini bilen bir kâğıt yahut plastik toplayıcısının eline düşmedikçe kendini ona vermeyecektir. Özgün bilgiye sağlam niyetle bağlanmışlar günümüzde tıpkı o atık toplayıcıları gibidir. Karşılarına kalıp halinde sunulan ve her şeyi bilirimci tavrından uzak, araştırmaya odaklanmış kişiler, bilginin kıymetini bilen kişilerdir.
Kitap, bilginin harflerle, sembollerle kalıcılığını sağlayan bir unsurdur. Salt bir meta olarak algılamak bu yüzden yanıltıcı olacaktır. Kitaba, bir kutsiyet arz etmedikçe bize sırrını, içerisindeki özü vermeyecektir. Kitap, kendisi için uyarlanmış ve ayarlanmış bir vakit ister, bu yüzden kıskançtır diyebiliriz, çünkü kendisinden başka bir işe ve eyleme bakışın kapatılmasını ister. Kendisine odaklanmadıkça kapılarını açmaz ve sırrını ifşa etmez. Kitap için ona özel ayarlanmış bir zamanın olması gerekir, mekân ayrımı ise yapmaz. Fakat kendi mekânını insan zihninde kurgular. Zihinsel bir seyahate çıkartarak kitaba özgü mekânsallıklar içerisinde dolaştırır. Özellikle edebî eserlerin roman, hikâye, seyahat yazıları ve şiirde mekânlar arasında dolaşıma çıkartır.
Niçin kitap okuruz? Bu soruya aradığımız cevaplar bizlerin aslında kitaba bakış açısının da bir tür özeti niteliğinde. Kitabı nasıl tanımlıyorsak, okuma biçimimizi de ona göre uyarlıyoruz.