NİÇİN SEÇİMLER? 24 HAZİRAN SEÇİMLERİ VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Günümüzde başta FETÖ kalkışmasının kendisi ve artçı sarsıntıları devam ediyor. Ekonomik yönden Cumhurbaşkanı her ne kadar iyimser tablolar ortaya koysa da piyasa bunu doğrulamıyor. Enflasyon, faiz ve dövizdeki artışlar tedirgin edici boyutta. Dış politika

NİÇİN SEÇİMLER? 24 HAZİRAN SEÇİMLERİ VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli 7 Temmuz 2002´de Bursa Keles 11. Kocayayla Türkmen Kurultayı´ndan dön erken seçim açıklamasını yaptı. Lakin hükümetin diğer ortakları olan DSP ve ANAP´ın bundan haberleri yoktu. Bu açıklama onları da şaşırtmıştı.. Nitekim Ecevit ve Yılmaz 31 Temmuz 2002´de erken seçim tarihini belirlediler ve seçimlerin 3 Kasım 2000´de yapılması her üç liderin de onayı ile kararlaştırıldı.

Günümüz erken seçim kararı ile 2002´deki erken seçim kararını mukayese ederek her iki seçim kararının benzeyen ve benzemeyenlerini tesbit sanırım biraz daha ufuk açıcı olur. Bilmem hatırlıyor musunuz; ANASOL-M Hükümeti zamanında 13 Şubat 1999´da Abdullah ÖCALAN Türkiye´ye teslim edildi. Keza bir hafta sonrasında da Fethullah Gülen ABD´ye teslim oldu. Türkiye yaklaşık bir yıl ÖCALAN´ın idamını tartıştı ve sonunda Bahçeli ikna edilerek Türkiye idam kararını kaldırdı. Ne var ki Türkiye´nin, mevcut hükümetin önünde devasa sorunlar devam ediyordu. PKK, Hizbullah, AB Meselesi, Ahmet Kaya olayı, çeşitli süikastler, hayata dönüş operasyonu, ölüm oruçları, ekonomik kriz ve daha nice sorunlar devam ediyordu. Tüm bunların yanı sıra 19 Şubat 2001´de MGK toplantısında Cumhurbaşkanı Sezer ile Başbakan Ecevit arasında anayasa kitapçığının fırlatılması krizi yaşandı. Ecevit MGK toplantısını terk ederek basının karşısına çıktı ve adeta krizi tırmandıran ve hatta ulusal boyuta taşıyan bir açıklama yaptı. O cümlelerden bir-ikisi şöyle idi: ?Eşi benzeri olmayan bir terbiyesizlik..´, ?Cumhuriyet tarihinin en büyük krizi´ gibi.. Bu açıklamaların hemen ardından faiz %700´e fırladı. İş hayatı neredeyse durma noktasına geldi. Kamu görevlilerinde ve halkta ümitsizlik had safhaya vardı.

Hükümet cephesinde tüm bunlar olurken, bir şiir okuduğu gerekçesi ile hapis cezasına çarptırılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan´ın içerisinde bulunduğu ve FP´nin yenilikçi kanadını temsil eden cenahta da bir hareketlenme başladı. Bu hareketlenme 14 Ağustos 2001´de partiye dönüştü. AK Parti artık sistemin alternatif iktidar adayı olarak arz-ı endam etmeye başladı. Bahçeli´nin erken seçim çağrısını yaptığında AK Parti tüm teşkilatlarını kurmuş, yasal tüm prosodürler tamamlanmış bir haldeydi. Adeta erken seçim sonrası sistem kendisini AK Parti´ye teslim etmeye hazırdı. Her ne kadar Ordu, Yargı ve Üniversiteler buna hazır olmasalar da sonuç itibariyle devlet/devletler rejimlerin bekasını değil, kendi bekalarını öncelerler. Sonuçta öyle oldu. AK Parti 3 Kasım seçimlerinde %34,63 oy alarak Abdullah Gül başkanlığında 58. Cumhuriyet Hükümeti kurulmuş oldu.

Bahçeli´nin erken seçim çağrısının yapıldığı zaman diliminde tıpkı bugün olduğu gibi müthiş bir kaotik ortam vardı. Zira Saddam´ın 2 Ağustos 1990´da Kuveyt´i işgali ile başlayan kriz, 17 Ocak 1991´de Körfez Harekatı ile farklı bir boyuta evrilmişti. ABD adeta komşumuz olmuştu. 3 Kasım seçimlerinden sonra mütemadiyen ısıtılan Saddam´ın kitle imha silahları ile kimyasal silahlara sahip olması dedikodu ve yalanı krizi daha da derinleştiriyor ve muhtemel bir Irak işgalinin sinyallerini veriyordu. Nitekim takvimler 1 Mart 2003´ü gösterdiğinde TBMM´nin gündemine 1 Mart teskeresi geldi. AK Parti Genel Başkanı olan R. Tayyip Erdoğan tezkerenin geçmesini ve fakat Başbakan Abdullah Gül de geçmemesini istiyordu. Meclis oturumunu Bülent Arınç´ın yaptığı müzakere ve oylama sonucunda tezkere geçmedi. Ancak Amerika bu kez Irak´ı Güney´den işgale karar verdi ve Irak 20 Mart 2003´de fiilen ABD tarafından işgal edildi.

Gelelim günümüze. Günümüzde başta FETÖ kalkışmasının kendisi ve artçı sarsıntıları devam ediyor. Ekonomik yönden Cumhurbaşkanı her ne kadar iyimser tablolar ortaya koysa da piyasa bunu doğrulamıyor. Enflasyon, faiz ve dövizdeki artışlar tedirgin edici boyutta. Dış politika ya da yakın coğrafyamızda kaotik ortam bütün hızıyla devam etmekte. Dün Irak´ı kimyasal silahlar ve kitle imha silahlarının varlığı ile tehdit edenler ve bu gerekçeyle Irak´ı işgal edenler, bugün aynı taktiği İRAN için uygulamaktalar. İran adeta ABD ve İsrail tarafından kıskaca alınmaya, onun da ötesinde İran´ın ön karakolu mesabesinde olan Güney Lübnan Hizbullah örgütüne karşı her an bir müdahale olacakmış gibi bir hava kendisini hissettiriyor. Bilhassa ABD Başkanı Trump´ın 12 Mayıs´da P 5+1 anlaşmasından çekilebileceği söylentileri, Netanyahu´nun küstah ve kışkırtıcı söylem ve eylemleri, Gazze başta olmak üzere tüm Filistin sathında katliamlar devam etmesi, İran´ın yakın müttefiki Suriye ve lideri Esed´e karşı tehditkar açıklamaları bölgemizde her an ciddi bir sıcak savaş ihtimalini getirebilir. Bu nedenle Irak´ın işgali öncesi ahval ile muhtemel bir İran-ABD kapışması öncesi ahval oldukça birbirine benziyor. İran, Trump´ın ve Netenyahu´nun kışkırtıcı söylemlerine karşı şu ana kadar soğukkanlı ve bilinçli davranıyor. Ama Saddam´ın eliyle 23 Eylül 1980´de İran´a tahmil edilen savaş gibi bir durum her an söz konusu olabilir.

Niçin bunları anlatıyorum, şunun için: Türkiye´nin Devlet Bahçeli eliyle erken seçime gitmesinin bir siyasi tercih ya da istek olmaktan çok devlet aklının bir gereği olduğu ve bu kararın arkasında herhangi bir siyasi amaçtan çok devletin bekası, toprak bütünlüğünün korunmasının öne çıktığını ifade etmek için. Türkiye ve devlet aklı eğer zamanında etken tedbirleri almaz ise yaşanmakta olan kaotik ortamın neler tevlit edeceğini kestirmek güç olacaktır. Lütfen hatırlayınız yaşamakta olduğumuz topraklarda hilafet, saltanat, sömürge ve ulus devlet modelleri uygulandı. Şimdi ise küresel güç odakları İslam´ı ve Müslümanları yeniden paralize (felç) etmek istemektedirler. Onların amacı butik devlet ya da ankavi devlet modelini Türkiye başta olmak üzere tüm coğrafyamıza hakim kılmak istemektedirler. İran, Irak, Suriye, Lübnan, Mısır, Ürdün, Suud-i Arabistan, Pakistan bu tasarımın içerisindedir. Türkiye bunu önlemek için önce Büyükşehir yasalarını çıkarttı, ardından 16 Nisan 2017´de gerçekleştirdiği referandum ile ulus devlet yapılanmasından, yerel yapılanmaların ve başkanlık sisteminin öne çıktığı bir yapılanmayı projelendirdi. Bunlar önemli tedbirlerdir. Unutmayalım ki yerel yönetimler, yerel halkın etnik, mezhebi, ekonomik, kültürel isteklerine cevap vermeyi önceleyen yönetimlerdir.

24 Haziran´da gerçekleşecek olan seçimler aslında yeni devlet modelinin ikamesini temin etmek, yerel bölgesel ve küresel kaotik ortamın etkilerinden ülkeyi korumak için alınmış bir karardır. Bölgemizde değişmesi muhtemel haritalar noktasında devletin aldığı önemli bir karardır. Bu kararı siyasi partilerin iktidarı ve geleceği açısından değerlendirmek fevkalade sığ olur. Bugün için yine siyasi atmosferi elinde tutabilecek, yeterli kadroya ve bilince sahip AK Parti olduğu için de devlet Erdoğan´a ve AK Parti´ye rakip olabilecek bir parti ve lider çıkartmadı. Meral hanım ve Muharrem bey alternatif değil çeşittir. Kılıçdaroğlu Muharrem İnce´yi kürsüye çağırırken önce öğretmenliğine vurgu yaptı, ardından da ?Gel bakalım buraya´ dedi. Sanıyorum bu ifade de olayı aydınlatıyordur. 24 Haziran seçimlerini dilerseniz bir de böyle okuyunuz?

 

HERTARAF